 |
T.C.
YARGITAY
4. Hukuk Dairesi
E: 1989/2654
K: 1989/3367
T: 11.04.1989
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Taraflar arasındaki tazminat davası üzerine yapılan yargılama sonunda, ilamda yazılı nedenlerden dolayı davalı Ümit hakkındaki davanın zamanaşımı yönünden ve diğer davalılar hakkındaki davanın subut bulmadığından reddine ilişkin hükmün süresi içinde davacı Maliye ve Gümrük Bakanlığı adına Hazine avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine; tetkik hakimi tarafından düzenlenen rapor okunduktan sonra dosya incelendi, gereği konuşuldu:
KARAR : Davacı Hazine veznedar Gürbüz'ün 1.1.1970-1.6.1972 tarihleri arasında 2.216.101 lirayı zimmetine geçirmesi olayında, o tarihlerde Vergi Dairesi Müdürlüğü görevini yapan Feridun ile müdür yardımcıları Mustafa ve Hüsamettin'in kusurlu bulundukları iddiasıyla sözkonusu paranın adı geçen davalılardan müteselsilen tahsilini istemiştir. Mahkeme, 7.12.1981 tarihli bozma kararında açıkça vurgulanmasına rağmen, zararın meydana gelmesinde davalıların kasıt, ihmal ve kusurları bulunmadığı görüşünü içeren bilirkişi raporlarına dayanarak istemin reddi cihetine gitmiştir.
Yargı kararlarında ve bilimsel eserlerde de ifade olunduğu gibi kast ve ihmal haksız eylem sorumluluğunun kurucu ögelerinden biri olan kusur'un iki ayrı çeşidini teşkil ederler. Bu nedenle, kasta dayanmasa dahi ihmali bir davranış da, sorumluluğu gerektiren hukuka aykırı bir eylem niteliği taşıyabilir. Zararlı sonuç istenmekle beraber, bunun gerçekleşmemesi için gerekli dikkat ve özenin gösterilmemesi halinde ihmalin var olduğu kabul edilir.
Öte yandan eylem fiil, bir şeyi yapma şeklinde olabileceği gibi, yapmama şeklinde de olabilir. Bir başka anlatımla, aktif bir eylemin yapılması sonucun gerçekleşmesini önleyecek idiyse, bu eylemin yapılmaması menfi davranış zararlı sonuç açısından bir eylem değer ve niteliği taşır Eren Borçlar Hukuku Ankara 1988 Cilt: 2, Sayfa: 36). Ancak böyle olumsuz bir davranışın hukuka aykırı sayılabilmesi için de aktif eylem yapma görevini yükleyen bir hukuk normunun bulunması gerekir Tekinay Borçlar Hukuku İstanbul-1985, Cilt: 1, Sayfa: 653; Eren Borçlar Hukuku, Ankara-1988 Cilt: 2 Sayfa:154).
Açıklanan bu hukuki esaslar çerçevesinde somut olayın incelenmesine gelince; Vergi Dairelerinin Kuruluş ve Görevlerine İlişkin Yönetmeliğin 11, 12 ve 20. maddelerinde vergi, resim ve harçların mevzuata uygun biçimde tahsil edilmemesinden doğan Hazine zararlarından dolayı vergi daireleri müdürleri ile tahsilat servisi müdür yardımcılarının sorumlu bulundukları açıkça ifade olunmuştur. 328 sayılı Tahsilat Genel Tebliği ile de, PTT. aracılığı ile gönderilen vergilerin tahsili ve vezneye intikali işlemlerinin belli bir sistem içinde sürdürülmesi öngörülmüştür. Sözü edilen yönetmeliğin öngördüğü bu kurallar zincirine göre:
a) PTT. memeru tarafından vergi dairesine getirilen havale ihbarnamelerinin ya müdür yardımcısı ya da servis şefi tarafından bunlar yoksa müdürün görevlendireceği bir memur tarafından teslim alınması ve derhal özel defterine ayrı ayrı kaydedilmesi,
b) Bu ihbarnamelerin, parayı postaneden almakla görevli ikinci bir memura imza karşılığında teslim edilmesi,
c) Memur tarafından postaneden alınan paraların da alınış tarihleri özel defterine yazıldıktan sonra, ayrı ayrı makbuzları düzenlettirilerek veznedara teslim olunması,
d) Bu işlemlerin günü gününe yapılıp yapılmadığının ve paraların vezneye teslim edilip edilmediğinin her gün mesai saati sonunda müdür tarafından denetlenerek özel defterine meşruat verilmesi ve imzalanması gerekmektedir.
Oysa dosya kapsamından anlaşıldığı üzere bütün bu işlemler 1970-1972 yılları arasında sadece veznedar Gürbüz'e yaptırılmış ve tamamen kontrolsüz bırakılmıştır. Yönetmeliğin, tahsilat işlemleri yönünden getirdiği bu kurallar zincirinin, müessesenin yapısı içinde bir kontrol sistemi kurma amacına yönelik bulunduğu tartışılamayacak kadar açıktır. Hiç kuşkusuz, paraların vezneye intikalinde yönetmelik hükümlerine uyulsa ve günlük kontroller aksatılmadan yapılsa idi, zimmet olayı gerçekleşmeyecek ve bu derece gelişmeyecekti.
O halde, davalıların bu ihmali davranışları hukuka aykırı bir eylem niteliği taşımakta ve menfi davranış biçiminde tezahür eden bu eylemleriyle zararlı sonuç arasında da uygun illiyet bağı bulunmaktadır.
Açıklanan bu fiili durum ve hukuki esaslar dikkate alınmadan, daha ziyade kast unsuruna ağırlık veren ve veznedarın suç işleyeceğini önceden bilmelerine imkan bulunmadığı görüşünü içeren bilirkişi raporlarına dayanılarak istemin reddedilmiş olmasında isabet görülmemiştir.
SONUÇ : Temyiz olunan kararın yukarda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 11.4.1989 gününde oybirliğiyle karar verildi.