 |
T.C.
YARGITAY
4. Hukuk Dairesi
E: 1989/11538
K: 1989/9884
T: 21.12.1989
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Taraflar arasındaki haksız eylemden doğan tazminat davası üzerine yapılan yargılama sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı toplam 306.466 lira maddi ve manevi tazminatın 16.4.1987 tarihinden itibaren % 30 yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacı Kemal B.'e ödenmesine, bu davacının fazlaya dair istemi ile diğer davacıların taleplerinin reddine ilişkin hükmün süresi içinde davacılar avukatları tarafından temyiz edilmesi üzerine (...) dosya incelendi, gereği konuşuldu:
KARAR : Dava haksız eylemden doğan tazminat isteğidir. 27 yaşında bulunan davalı, davacılardan 11 yaşındaki Kemal'in livata suretiyle ırzına geçmiştir. Davalı hakkında kamu davası, zorla ırza geçmekten açılmışsa da yapılan duruşma sonunda mağdurun olay tarihinde ahlaki tecavüz fiilinin redaetini mudrik ve fiile mukavemete muktedir olacak şekilde duygusal olgunluğa erişmiş bulunduğu anlaşılmakla eylemine uyan Türk Ceza Kanununun 414. maddesinin birinci fıkrası uyarınca cezalandırılmıştır. Dava dilekçesinde hem Kemal hem de onun ana ve babası ile kardeşleri için manevi tazminat istenilmektedir. Mahkemece Kemal yararına 200.000 lira manevi tazminat takdir edilmiş ve diğer davacıların cismani zarara uğramamış bulunmaları nedeniyle Borçlar Kanununun 47. maddesi hükmünce tazminat isteyemeyeceklerinden sözedilerek onların davasının reddine karar verilmiştir.
1 - Dava, Borçlar Kanununun 47. maddesi değil, aynı kanunun 49. maddesi hükmüne dayanmaktadır. Gerçekten olayda davacı Kemal cismani zarara uğramış olmayıp onun şahsi menfaatleri ihlal edilmiş bulunmaktadır. Böyle bir kimseye ihlalin ve kusurun özel ağırlığının haklı kılması halinde hakimin manevi tazminat olarak verilmesine hükmedeceği para miktarının belirlenmesinde hakkaniyet gözetilmelidir. Çünkü kanunun takdir hakkı verdiği hususlarda hakimin hak ve nısfetle hüküm vereceği Medeni Kanunun 4. maddesinde buyrulmuştur. Ödettirilecek para miktarı ise aslında ne tazminat ne de cezadır. Çünkü mamelek hukukuna ilişkin bir zararın karşılanmasını amaç edinmediği gibi kusurlu olarak yalnız hukukun ihlalinden dolayı yapılan bir kötülük de değildir; aksine olarak zarara uğrayanda bir huzur duygusunu doğurmaktır. Aynı zamanda ruhi ıstırabın dindirilmesini amaç edindiğinden tazminata benzer bir fonksiyonu da vardır. O halde bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için, gerekli olan kadar olmalıdır. Miktarın belirlenmesinde ise her olaya göre değişebilecek özel hal ve şartlar bulunacağı kuşkusuzdur. O halde hakim ve bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.
Davaya konu olan işte ceza dosyası içeriği ile belli olan eylemin işleniş biçim ve derecesine göre 200.000 lira üzerinden hüküm altına alınan manevi tazminatın tutarı adalete uygun düşmemiştir.
O halde davacı Kemal yararına daha fazla ve hakkaniyete uygun bir miktar hükmedilmek üzere karar öncelikle bu yönden bozulmalıdır.
2 - Davalının işlemiş bulunduğu eylem umumi adaba aykırı cürümlerdendir. Türk Ceza Kanununun 38. maddesinde bir ailenin şeref ve haysiyetini ihlal eden her nevi cürümlerde manevi zarar mukabili olarak belli bir tazminata hükmedileceği belirtilmektedir. Dava konusu olan olayda yalnız Kemal'in değil, onun baba ve anası ile kardeşleri olan diğer davacıların da şahsiyete bağlı haklarının saldırıya uğramış bulunduğunun kabulü gerekir. Çünkü bunların hepsi bir aile olarak birlikte yaşamakta olup saldırı aile şerefini haleldar etmiştir. O halde onlar yararına da manevi tazminat takdiri gerekirken Borçlar Kanununun 49. maddesi yerine 47. maddesi hükmüne dayanılmak suretiyle doğrudan doğruya zarar görmediklerinden bahisle davalarının reddine karar verilmiş olması yasaya aykırıdır.
SONUÇ : Temyiz olunan kararın 1. bentte gösterilen nedenlerle davacı Kemal B., 2. bentte gösterilen nedenlerle diğer davacılar yararına BOZULMASINA (...) 21.12.1989 gününde oybirliğiyle karar verildi.