 |
T.C.
YARGITAY
4. Hukuk Dairesi
E: 1989/10029
K: 1990/4992
T: 08.06.1990
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Taraflar arasındaki itirazın iptali ve alacağın tahsili davası üzerine yapılan yargılama sonunda, ilamda yazılı nedenlerden dolayı davacının itirazının iptali davasının reddine, davacının alacağın tahsili davası açmak hakkının saklı tutulmasına ilişkin hükmün süresi içinde davacı avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşuldu :
KARAR : Dava, ilamsız icra takibine yönelik itirazın iptali ve alacağın tahsili istemine ilişkindir. Trafik kazasıdan doğan tazminat alacağı için davalı hakkında ilamsız icra takibine girişen ve fakat borçlu davalının itiraziyle karşılaşan davacı, söz konusu itirazın iptaliyle takibin devamına ve inkar tazminatiyle birlikte alacağın tahsiline karar verilmesini istemiştir. Mahkeme, hiç bir araştırma ve inceleme yapmadan, "...açılış süreleri ve sonuçları itibariyle iptal ve alacak davalarının birlikte görülmeyeceği ve esasen mevcut delillere göre alacağın kesin miktarınında belli olmadığı..." gerekçesine dayanarak itirazın iptali davasının reddine ve alacağın tahsili için ayrıca dava açma hakkının saklı tutulmasına karar vermiştir.
Türk İnfaz sistemi, müddeti içinde yapılan itirazı hükümden düşürebilmek ve bu suretle duran ilamsız icra takibini tekrar harekete geçirebilmek için alacaklıya iki seçenek tanımıştır. Bunlardan biri "itirazın iptali" için mahkemeye (İİK. m. 67), diğeride "itirazın kaldırılması" için mahkemeye (İİK. m. 68) başvurmaktır. Somut olayda davacı bu seçeneklerden ilkini kullanmış ve İcra İflas Kanununun 67. maddesi uyarınca yasal süre içinde mahkemeye başvurarak umumi hükümler çerçevesinde alacağının varlığını ispat suretiyle itirazın iptalini dava etmiştir. İtirazın iptalini mahkemeden istemek demek, ödeme emriyle takip edilen alacağın mahkemece hüküm altına alınmasını istemek anlamını taşır (Postacıoğlu, İcra Hukuku Esasları 1982, s. 180). Bir başka anlatımla itirazın iptali davası, borçlunun itirazı ile duran takibe konu alacağın mahkemece hüküm altına alınması amacıyla açılır (T. Uyar, İcra ve İflas Kanunu Şerhi C. 1. 1974, s. 707). Esasen, borçluya çıkartılan ödeme emri ile bu dava arasındaki organik bağ, iptal takibinin tahsil talebi olarak yorumlanmasını zorunlu kılar. İtirazın iptali davası, zorunlu olarak alacağın tahsili talebini de kapsar. Çünkü, yalnız alacağın tesbiti için tesbit davası açılamaz. (Kuru-İcra ve İflas Hukuk İs. 1988 C. 1. s. 280 vd.). İptal yanında tahsile de karar verilmesini istemiş olmak, bunların birbirinden bağımsız iki ayrı dava olarak nitelendirilmesine imkan vermez. Bu nedenle, dava dilekçesinin netice ve talep bölümünde kullanılan "iptal" ve "tahsil" sözcüklerinin mahkemece birbiriyle bağdaşmayan iki ayrı dava olarak değerlendirilmesinde isabet bulunmamaktadır.
Öte yandan, alacak miktarının kesin olarak bilinmemesi keyfiyeti de talebin reddine neden olamaz. Çünkü, likit (muayyen) olmayan alacaklar için ödeme emri çıkartılmasına yasal engel yoktur. Haksız fiilerde borçlunun borcu kabulü halinde kabul tarihinden itibaren, kabul etmemesi halinde ise mahkemenin bunu araştırarak tesbit ve tayin edeceği tarihten itibaren alacak likit niteliğini kazanır (Postacıoğlu age. s. 148). Kaldı ki, alacağın miktarı itibariyle de icra ödeme emri, tesbit talebi üzerine alınan bilirkişi raporuna dayanmaktadır.
O halde mahkemece yapılacak iş, İcra ve İflas kanununun 67. maddesi uyarınca davacının talebini genel hükümler çerçevesinde ele almak, taraf delillerini toplayarak uyuşmazlık konularını çözümlemek, gerektiğinde bilirkişi incelemesi yaptırarak gerçek zarar miktarını saptamak ve varılacak sonuca göre bir karar vermekten ibaret bulunmaktadır. Böylece davacı, infaz aşamasında dilerse, aldığı ilama dayanarak itiraz üzerine duran eski takibin devamını isteme, dilerse ilamlı takip yoluna gidip borçluya icra emri gönderme seçeneklerinden birini kullanma imkanını kazanmış olacaktır.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle kararın davacı yararına BOZULMASINA 8.6.1990 gününde oybirliğiyle karar verildi.