 |
T.C.
YARGITAY
4. Hukuk Dairesi
E: 1988/931
K: 1988/1459
T: 16.02.1988
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Gönül adına Avukat Mustafa ile İstanbul Vakıflar Bölge Müdürlüğü adına Avukat Oya aralarındaki dava hakkında, (Beyoğlu 2. Asliye Hukuk Mahkemesi)nden verilen 14.4.1987 gün ve 1987/776-1987/221 sayılı hükmün, dairenin 3.12.1987 gün ve 1987/8839-8888 sayılı kararı ile bozulmasına karar verilmişti. Süresi içinde davalı İdare avukatı tarafından kararın düzeltilmesi istenilmiş olmakla; dosya incelendi, gereği konuşuldu:
KARAR : Dava, sahih olmayan tahsisat kabilindeki vakıf mallarından olduğu ve İstanbul, Büyükada Heybeliada ve Burgazada'daki Vakıflarda taviz bedeli alınmaması gerektiği halde, tapu kaydında Şehzade Sultan Mehmet Vakfı'ndan mukataalı Vakıf kaydı olan taşınmaz için davalı Vakıflar İdaresi tarafından idare bir emirle haksız ve yersiz olarak 2.940.000 liralık taviz bedeli ödemek zorunda bırakıldıklarından, bu miktarın dava tarihinden itibaren kanuni faiziyle birlikte tahsiline ilişkindir.
Davalı idare ise, dava konusu vakfın yalnız aşar ve rusumunun vakfedilmiş yerlerden olmaması nedeniyle taviz bedeli alınmasında yasaya aykırı bir yön olmadığını bildirmiş, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davanın reddine ilişkin hüküm dairemizin 3.13.1987 gün ve 8839/8888 sayılı kararıyla "Yargıtay 1. Hukuk Dairesi'ni 26.3.1986 gün ve 384 esas 3473 sayılı kararında da açıklandığı gibi: İstanbul Büyükada, Heybeli ve Buzgazada'daki Vakıflar tahsisat türü kabilinden olup, sahih vakıf değillerdir. Bu yerler üzerinde Vakıflar idaresi'nin aynı bir hakkı bulunmamaktadır. nitekim bu husus Yargıtay 1. hukuk Dairesi Başkanlarından Cevat Gücün'ün hakem sıfatıyla verdiği 17.6.1943 gün ve 5/19 sayılı kararda kabul edilmiştir. Davalı vakıflar bu belgenin aksini kanıtlayacak bir delil de getirmemiştir. O halde, davacının, davalı vakıflara karşı taviz bedeli olarak ödenmesi gereken bir borç altında olmadığı kabul edilmelidir.
Dava, Borçlar Kanununun 62. maddesine dayandırılmış ve sonuçlandırılmıştır. Bu maddeye göre: Borçlu olmadığı şeyi ihtirariyle veren kimse hataen kendisini borçlu zannederek verdiğini isbat etmedikçe onu geri alamaz. Bu maddede geçen "hata kavramı" iradenin bozulmasıyla ilgili değildir. Burada sebebin yokluğu amaçlanmıştır. Maddeye (...hataen verdiğini isbat etmedikçe) sözleri sebebin yokluğunun davacı tarafından isbatlanmasıgerektiğini anlatmak için konmuştur. Borcun bulunmaması (sebebin yokluğu) hatanın varlığı için yeterlidir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 4.12.1974 gün 1972/4-67 esas, 1293 karar 4; 4. Hukuk Dairesi, 15.10.1984 gün, 6660/7584 K. Reisoğlu, Sebepsiz İktisap Davasının Genel Şartları, sh. 146-165).
O halde mahkemenin Borçlar Kanununun 62. maddesinin yorumunda hataya düşerek isteğin reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır gerekçesiyle bozulmuştur.
Davalı idare süresinde verildiği dilekçesiyle, taviz bedelinin tahsili için vakfın cinsinin önemli olmadığını, mukataalı veya icareteynli (icareli) olmasının yeterli bulunduğunu, esasen vakıfın cinsi hususunda mahkemece herhangi bir araştırma yapılmadığını bildirerek kararın düzeltilmesini talep etmiştir.
Mukataa ve icareyen, sosyal ve ekonomik zorunlulukların ürünü olarak doğmuştur.
Bazı vakıf mahal üzerindeki harap olan vakıf binalarının peşin ücretle kiralanarak alınacak kira bedeliyle veya kendi olanaklarıyla vakıf tarafından inşa ve onarılmasının mümkün olmaması sebebiyle, bina yapmak ağaç, bağ kütüğü veya bağ çubuğu dikmek ve bunların durması karşılığında vakfa her sene maktu bir zemin kirası ödenmesi suretiyle kiralanması yoluna gidilmiş, bu suretle yapılan bina dikilen ağaçlar yapanın veya dikenin malı sayılmış ve ölümüyle de bunların yerle birlikte varislerine fesh edilmeyeceği ve arazi üzerine yapılan muhdesatın kaldırılamayacağı kabul olunmuş, işte bu kabul mukataaya bağlanan yerlere mukataalı vakıf denilmiştir.
Bunun yanında İstanbul ve Bilad-ı Selase (yani üç kent "Galata, Eyüp ve Üsküdar") ve Rumeli ve Anadolu'nun bazı büyük şehirlerinde, özelikle İstanbul ve Bilad-ı Selase'de çokca meydana gelen yangınlarda vakıf binalarının yanmış ve vakıflarında tekrar inşa etme ekonomik gücünün ve ayrıca kısa süreyle kiralanması mümkün olmaması (kiralamaya talip bulunmaması) nedeniyle kiracılarından kıymetine eşit peşin bir miktar "muaccele" edilenin bedel alınarak, yanan binalarını vakıf tarafından yeniden inşaa ve tamir edilebilmeleri ve vakıf tarafından inşaa ve tamir olunduktan sonra bu taşınmazların her sene "müeccele" denilen küçük bir bedel karşılığınde rekabe (çıplak mülkiyet) vakıfta kalmak üzere müddetsiz kiracısına intifa (tasaruf) eylemek, bu intifaa (tasarruf) hakkı ölümlerinde bazı mirasçılara intikal etmek üzere kiralanma usulü ihdas olunmuş, bu suretle icareteyne bağlanan vakıflara da "icareteynli vakıflar" denilmiştir.
Zaman içinde devam edegelen gerek mukataalı, gerekse icareteynli vakıflardaki, konuluş amacına aykırı yaygın uygulama, bunların tasfiyesi yoluna gidilmesini gerektiriş, o zamanın hukuk ve vakıf anlaşıyı içinde Vakıflar Kanununun 27. maddesiyle "mevcut mukataalı toprakların veya icareteynli gayrimenkullerin mülkiyetleri; icare veya mukataların yirmi misli bir taviz kaşılığında mutasarrıfın geçirilir" hükmü getirilmiştir (Bkz. Ali Himmet Berki, Vakıflar, 2. Kitap, Ankara-1950, S: 106 vd.; Aydın Tuncay, Eski Vakıf Hükümlerimiz ve Vakıflarla İlgili Bazı İnceleme ve Sorunlar, İstanbul 1984, S: 157 vd.; 3.4.1940 tarih, E. 1939/12, K. 1940/65 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı; Şurayı Devlet Tazminat Dairesi'nin 31.12.1937 tarih, 52/76 sayılı; Şurayı Devlet Umumi Heyetinin 21.1.1938 tarih, 19/18 sayılı kararı).
Davadaki uyuşmazlık, dava konusu taşınmazların taviz bedeline tabi olup olmadığı konusunda toplanmaktadır.
Davacı dosyada bir örneği bulunan Yargıtay 1. Hukuk Dairesi Başkanlarından Cevat Gücün tarafından 17.6.1943 tarihinde verilen hakem kararıyla aynı Dairenin 26.3.1986 gün 384/3473 sayılı kararına dayanarak ve Vakıfların sadece aşar ve rüsumunun vakfedildiğini ve İstanbul Büyükada, Heybeliada ve Burgazadaki vakıfların tahsisat türünden olup, sahih vakıf bulunmadığını, bu yerler üzerinde vakıflar idaresinin aynı bir hakkı olmadığını, bu bakımdan da teviz bedeli ödenmesini söz konusu olamayacağını bildirerek ödenen miktarın alınmasını talep etmektedir.
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi Başkanı Cevaz Güçü tarafından verilen 17.6.1943 tarihli hakem kararı İstanbul Vakıflar Müdürlüğüyle Hazine arasındaki uyuşmazlıkla ilgilidir ve uyuşmazlıkta sadece aşar ve rüsumun vakfedildiği kabul edilerek sonuca varılmalıdır. Yüksek Yargıtay 1. hukuk Dairesi'nin 26.3.1986 gün 384/3473 sayılı kararı da vakıfların mülkiyetiyle ilgili olup tarafları yanı değildi. Diğer deyişle olayımızda bu kararlardaki uyuşmazlıkta taraf, konu ve sebep birliği mevcut bulunmamaktadır. Onların kararları görülmekte olan bu uyuşmazlık için kesin hüküm niteliğinde kaul etmek mümkün değildir. O halde öncelikle gayri sahi vakıfların türlerini ve taviz bedelini sadece rekabe (Çıplak Mülkiyet) karşılığı mı, yoksa eski hukukumuzda mevcut olup da Türk Kanununun yürürlüğe girmesiyle varlığını yitiren "hukuk-u tasarrufiye karşılığı olarak da tesis edilip edilemeyeceği üzerinde durmak gerekmektedir.
Tahsilat kabilinden vakıflar üç kısımdır:
1. kısım, sadece aşar ve rüsumatı (resimler, vergileri) vakıf ve tahsis edilmiş arazidir.
2. kısım ise, yalnız hukuk-u tasarrufiyesi vakıf ve tahsis edilmiş arazidir.
3. kısım ise, hem hukuk-u tasarrufiyesi ve hemde aşar ve rüsumatı vakıf ve tahsis edilmiş arazidir (Bkz. Aydın Tuncay, age., S: 135-249 dipn. 87).
Aşarın kaldırılmış olması nedeniyle, sadece aşra ve rüsumatı vakıf ve tahsis edilmiş taşınmazlar için, taviz bedelini alınmayacağı açıktır. Ne var ki, sırf aşar vergi rüsumatı değil, hukuk-u tasarufiyesi veya hemde aşar ve rüsumatı tahsis ve vakıf edilmiş taşınmazlar için taviz bedelinin ödenmesi gerekir. Çünkü icareteyn denen sözleşme, rekabeyi (çıplak mülkiyeti) kazandıranın mal varlığında tutmakla birlikte, kazanana tasarruf hakkı, bu günkü terimlerimizle bir aynı hak sağlıyordu. Bu günkü hukukumuzda, mülkiyet hakkını karşısında aynı mal üzerinde yer alan ve bugün kü mülkiyet hakkının kapsamına yakın yetkiler sağlayan bir hak bulunmamaktadır. Zamanla tasarruf hakkı Medeni Hukuk karşısında, mülkiyet hakkı olarak nitelendirmeye elverişli bir kapsam kazanmış bulunmaktadır (Bkz. Hüseyin Hatemi, Medeni Hukuk Tüzel Kişileri, Cilt: 1, İst. 1979, S: 745 vd.).
Mahkemece, gerek vakıfname, gerekse tapu kayıtları üzerinde yukarda bahsedilen konuları açıklığa kavuşturacak uzman kişilerden oluşturalacak bir kurula herhangi bir araştırma ve inceleme yaptırılmamıştır. Yaptırılacak incelemede sadece aşar bir rüsumatın değil, hukuki niteliği yukarda açıklanan tasaruf hakkının da vakıf ve tahsis edildiği yukarda açıklanan tasaruf hakkının da vakı ve tahsil edildiği subuta erdiği takdirde 2762 sayılı Vakıflar Kanununun 27. maddesinde 2888 sayılı Yasa ile yapılan değişiklikte gözönünde tutularak taviz bedeli alınmasında hukuka aykırı bir yön yoktur. Yapılacak incelemde taraflar arasında mülkiyeti konusunda uyuşmazlık bulunmayan bir taşınmazda sadece aşar ve rüsumatın vakıf ve tahsis edildiği anlaşıldığı takdirde ise, Dairemizin 3.12.1987 gün 8839/8888 sayılı bozma karrarında işaret edilen Borçlar Kanununun 62. maddesine ilişkin açıklamada gözönünde tutularak anılan taviz bedelinin iadesi gerekir.
Mahkemenin eksik incelemeye ilişkin kararı bu sebeple bozulmalıdır. O halde davalının Hukuk usulü Muhakemeleri Kanununun 440-442. maddelerine uygunbu yönü amaçlayan karar düzeltme talebi kabul edilmeli ve yerel mahkeme kararı yukarda bildirilen gerekçe ile bozulmalıdır.
SONUÇ : Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunun 440-442. maddeleri gereğince davalı idarenin karar düzeltme talebinin kabulüne Dairemizin 3.12.1987 gün 8839/8888 sayılı kararının kaldırılarak hükmün yukardaki gerekçelerle BOZULMASINA ve karar düzeltme isteyen davalı idare yararına takdir edilen 24.800 lira duruşma avukatlık parasının davacıya yükletilmesine, 16.2.1988 gününde oybirliğiyle karar verildi.