 |
T.C.
YARGITAY
4. Hukuk Dairesi
E: 1988/87
K: 1988/724
T: 25.01.1988
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Taraflar arasındaki nedensiz zenginleşmeden alacak davası üzerine yapılan yargılama sonunda; ilamda yazılı nedenlerden dolayı Eminönü Çarşı Mahallesi Kocamanoğlu Sokağında kain 2739 ada, 17 parsel sayılı Harameyn Vakfından icareli kargir dükkanın satış parasından bütün harç ve masraflar çıkartıldıktan sonra 6/18 paya isabet eden 8.333.330 liranın dava tarihi olan 19.7.1985 tarihinden itabaren % 30 yasal faizi ile birlikte Harameyn Vakfı adına tahsiline ilişkin hükmün süresi içinde davacı İstanbul Vakıflar Bölge Müdürlüğü avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşuldu :
KARAR : Dava. Harameyn Vakfından icareli bir kargir dükkanın 6/18 payı (M.C.) adına kayıtlı iken onun ölümünden sonra ortaklığın giderilmesi davası sonunda tamamının satılması nedeniyle vakıf hakkı bedele dönüşmüş bulunduğundan bu pay üzerindeki kayyımlığın kaldırılmasına ve ona isabet eden bedelin vakfı adına tahsiline karar verilmesi isteğidir. Mahkemece, deliller toplandıktan sonra tefhim olunan hüküm özetinde yerinde görülen davanın kabulü ile kayyımlığın kaldırılmasına ve Harameyn Vakfından icareli taşınmazın satışından ötürü 6/18 Vakıf paşına isabet eden 8.333.330 liradan satış ve kayyımlık giderleri düşüldükten sonra bakiyesinin faizi ile birlikte Harameyn Vakfı adına tahsiline karar verilmiştir. Oysa gerekçeli kararda sadece paya isabet eden satış bedelinin tahsiline karar verilmekle yetinilmiş, kayyımlığın kaldırılması konusunda bir hüküm kurulmamıştır. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 489 uncu maddesi hükmü uyarınca evrak üzerinde hüküm verilmeyen hallerde hakim iki tarafın iddia ve savunmalarını dinledikten sonra yargılamanın bittiğini bildirip kararını yazarak imza ve tefhim eder. asıl olan tutanağa yazılıp taraflara tefhim olunan karardır. Tefhimle birlikte davadan elini çekmiş olan hakim tefhim ettiği karara uygun olarak yazılmış olan gerekçeli kararı taraflara tebliğ ettirmek durumundadır. Aksinin kabulü ise Anayasa ile usul kanununun koyduğu aleniyet kuralını zedeler ki bu da mahkemelere olan güveni sarsar. Gerçekten inceleme konusu olan bu işte olduğu gibi davanın tümünün kabulüne karar verilmişken bundan dönülerek sadece bir bölümünü hüküm altına alan bir ilamın varlığı düşünülemez. Diğer bir deyimle ilamın tamamı itibariyle tefhim edilen karara uygun olarak düzenlenmesi zorunludur. Yargıtayın yerleşmiş uygulaması da bu doğrultudadır.
O halde aslolan son oturumda taraf vekillerinin yüzlerine karşı tefhim olunan hüküm sonucu (kısa karar) olduğuna göre mahkemece bu kısa karar gibi davanın tamamının kabulüne karar verildiğine dair gerekçeli karar yazılıp taraflara tebliğ edilmesi ve ona karşı kanunun yoluna başvurulması halinde dosyanın gönderilmesi gerektiğinden temyiz olunan gerekçeli karar bu nedenle bozulmalıdır.
SONUÇ : Temyiz olunan gerekçeli kararın gösterilen nedenlerle BOZULMASINA, 25.1.1988 gününde oybirliğiyle karar verildi.