 |
T.C.
YARGITAY
4. Hukuk Dairesi
E: 1988/7660
K: 1989/1046
T: 09.02.1989
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Taraflar arasındaki tazminat davası üzerine yapılan yargılama sonunda, ilamda yazılı nedenlerden dolayı 2.440.200 liranın dava tarihi olan 19.10.1987 tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya ödenmesine ilişkin hükmün davalı Karayolları Genel Müdürlüğü avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine gereği konuşuldu:
KARAR : Davacı, davalı Güneri A.'ın diğer davalı Karayolları Genel Müdürlüğünün izni ile kurup işlettiği asfalt şantiyesinden çıkan toz ve dumanın taşınmazına zarar verdiğini ileri sürerek zararının her iki davalıdan müteselsilen tazminini istemiştir. Mahkeme, isteği aynen kabul ederek hüküm kurmuştur.
1 - Davaya konu olay ülkemizde ve dünyada giderek yaygınlaşan ve güncelliğini koruyan "çevre kirliliği" ile ilgilidir. Bu nedenle hukuki nitelendirme, 2872 sayılı Çevre Kanunu'nda çevreyi kirletenlerin kişilere verdiği zararlar nedeniyle kabul edilen sorumluluk kurallarına göre yapılmalıdır. Çevre Kanunu'nun olay tarihinde yürürlükte bulunan 3/f maddesinde, "çevreyi kirletenler veya çevreye zarar verenlerin, sebep oldukları kirlenme ve bozulmadan doğan zararlardan, kusur şartı aranmaksızın sorumlu olacakları" kabul edilmiştir. Buradaki sorumluluk "ağırlaştırılmış objektif sorumluluk"tur. Çevre Kanunundaki" çevreyi kirletenin sorumluluğunun niteliği" doktrinde de tartışılmış ve aynı sonuca varılmıştır (Bkz. G. tandoğan, Medeni Hukuk Açısından Çevre Kanunu, Çevre Kanununu Uygulanması, Türkiye Çevre Sorunları Vakfı Yayını). Nitekim 3.3.1988 gün ve 3416 sayılı kanunla yapılan değişiklikte yasanın 3 ve 28... maddelerine açıklık getirilmek suretiyle duraksamalar giderilmiştir. "Kirletenin Sorumluluğu" başlığı altında yeniden düzenlenen 28. madde ile, eski 36f maddesindeki kurtuluş kanıtı kaldırılmış ve çevreyi kirletenler ve çevreye zarar verenlerin "kusur şartı aranmaksızın" sorumlu olacakları (ağırlaştırılmış objektif sorumluluk) kabul edilmiştir. "Bilindiği gibi Çevre Kanunu çevreyi kirleteni özel hukuk kuralıyla sorumlu tutarken kirletenler arasında bir ayırım yapmamıştır. Tanımlarla ilgili 2. maddenin (d) bendinde kirleten teriminin "fiilleri sonucu doğrudan doğruya veya dolaylı olarak çevre kirliliğine sebep olan gerçek ve tüzel kişileri ifade ettiği açıklanmıştır. Bu nedenle kamu tüzel kişileri de çevreyi kirleten olarak kişilere verdiği zarardan dolayı m. 3/f'ye (yeni düzenlemede m. 28) göre sorumlu tutulması gerekir (Bkz. Tandoğan, age. sh: 26). Özellikle kirlenmenin, kamu yararı gibi kavramlardan tamamen bağımsız nitelikte olduğu da gözardı edilmemelidir. Çevre Kanununun çevrenin kirletilmemesi hususunda uyulması gereken kuralları, tüm özel ve tüzelkişileri bağlayıcı niteliktedir; kamu tüzelkişilerinin, çevreyi kirletme açısından eylemlerinde idare emir ve kurallara göre hareket edeceklerini söylemek yasanın amacı ve açık hükümleriyle bağdaşmaz. 6085 Sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun yürürlükte bulunduğu sırada açık hüküm bulunmaması nedeniyle; işleten kavramının belirlenmesinde, kamu tüzelkişilerine ait motorlu araçların verdiği zararda bir ayırım yapılmadığı hatırlanmalıdır (Yargıtay 4. H. D. 16/19, Resmi Gazete 25.12.1978, sayı 16500).
Davaya konu olayda davalı Karayolları; Gaziantep, Kömürler yolunun kaplama işinin yapılmasını eser sözleşmesiyle diğer davalıya vermiştir; davalı Güneri A.'nın ise, davalı idarenin gösterdiği saha üzerinde ve önceden tesbit edilmiş projelere göre şantiye kurarak çalıştırmaya başlamış ve taşkırma, elek tesislerinde eleme sırasında çıkan tozlar ve bütümlü sıcak karışım sırasında meydana gelen is ve dumanlarla tarım arazisi üzerinde çevreyi kirleterek davacıya zarar vermiştir. Görülüyor ki davalı Karayolları, 2872 sayılı Çevre Kanunun 2/d. maddesindeki tanıma göre çevreyi" dolaylı olarak kirleten tüzelkişi" durumundadır. Çünkü davalı idare çevreyi kirleten ve davacılarla zarar veren çalışmanın nereye ve nasıl yapılacağını belirlemekle kirletilmesine dolaylı olarak katılmıştır.
O halde mahkemenin hukuki nitelendirme yapmadan vardığı sonuç (zarar ve illiyet bağı da kanıtlandığından) doğrudur. Bu nedenle davalıların sorumluluğa ilişkin temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2 - Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda yalnız ürün brüt zararı tesbit edilmiş, zarar nedeniyle yapılamayan istihsal giderleri belirlenip zarardan indirilmemiştir. Davacının, zarar nedeniyle bu nitelikteki giderleri yapmamakla malvarlığında bir artma meydana geleceği tartışmasızdır; bu nedenle davalıların eyleminin sonucu olan (uygun illiyet) yararların zarardan indirilmemek suretiyle zararın denkleştirilmemesi hatalı olmuştur; hüküm bu nedenle bozulmalıdır.
SONUÇ : Temyiz olunan kararın ikinci bentte gösterilen nedenle davalılar yararına BOZULMASINA 9.2.1989 gününde oybirliğiyle karar verildi.