 |
T.C.
YARGITAY
4. Ceza Dairesi
E. 1991/2715
K. 1991/3836
T. 13.6.1991
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
- SÖVME
- EYLEM VE SUÇ ÇOKLUĞU
- MUTESELSİL SUÇ
- GERÇEK (MADDİ) İÇTİMA
ÖZET: 1- Sanığın eyleminin, memurların ifa ettikleri görevden doğmadığı ve görev sırasında da olmadığı, bi nedenle de TCK.nun 482/3. maddesine uyduğu gözetilmeden hüküm kurulması,
2- Eylem ve suç çokluğu benimsenmesine karşın; bu suçların müteselsil suç, ya da' gerçek içtima hükümlerinden hangisine göre birleşip kaynaştıklarının kararda tartışılmaması yasaya aykırıdır.
(765 s. TCK. m. 48213, 80, 71)
Görevliye sövme suçundan sanık Kazım hakkında, Türk Ceza Yasasının 266/1, 72. maddeleri uyarınca 6 ay hapis ve 9000 lira ağır para cezalarıyla hükümlülüğüne ilişkin, (Çıldır Asliye Ceza Mahkemesi)nden verilen 1989/ 18 esas, 1990/50 karar sayılı ve 16.10.1990 tarihli hükmün temyiz yoluyla incelenmesi C. Savcısı tarafından istenilmiş ve temyiz edilmiş olduğundan; Yargıtay C. Başsavcılığı'nın 3.5.1991 tarihli onama isteyen tebliğ namesiyle 9.5.1991 tarihinde Daireye gönderilen dava dosyası, başvurunun nitelik ve kapsamına göre görüşüldü:
Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede başkaca nedenler yerinde görülmemiştir. Ancak:
1- Sanığın eyleminin, memurların ifa ettikleri görevden doğmadığı ve görev sırasında da olmadığı, bu nedenle de TCY.nın 482/3. maddesine uyduğu gözetilmeden hüküm kurulması,
2- Sanık çoğul anlatımla aynı anda birden çok kişiye sövmüştür.
Bu durum karşısında, 11km eylem ve suç çokluğu olup olmadığını, ikinci olarak da suç çokluğu varsa bunların nasıl birleşip kaynaştıklarını (içtima ettiklerini) saptamak zorunludur.
T.C. Yasasının benimsediği Sisteme göre; eylem çokluğu, hukuksal açıdan, maddi sonuçlu suçlarda dış dünyada oluşan doğal değişikliğin; salt hareket suçlarında ise, korunan ve ihlal edilen varlık ya da yarar hamilinin sayısına göre belirlenmek gerekir.
Sövme, maddi sonuç doğurmayan salt hareket suçlarındandır. 0 yüzden bu cürüm, kişilerin onurunu ihlal ettiği için, aynı anda birden çok kişiye karşı işlendiğinde, "kovuşturulabilir, tipe uygun, hukuka aykırı ve kusurlu" nitelikte birden çok eylem, birden çok ihlal ve "her ihlal ayrı suçtur" kuralınca da birden çok suç söz konusu olmaktadır.
Nesnel (objektif) ölçülere göre, birden çok suçun varlığı böylece saptandıktan sonra, sıra bu suçların T.C. Yasasının benimsediği içtima kuralları içinde nasıl birleşip kaynaşacakları sorununu çözmeye gelmekte ve bu çözümde ise iki seçenek bulunmaktadır.
Gerçekten T.C. Yasası, irdelenen konuda, müteselsil suç ve gerçek (maddi) içtima kurallarını benimsenmiştir. Eğer somut olayda T.C. Yasasının 80. maddesinin uygulanmasını gerektirecek bir durum yoksa, zorunlu olarak gerçek (maddi) içtima kuralları uygulanacak demektir. 0 nedenle de, ilk mahkemenin kararında "müteselsil suç hükmünün uygulanıp uygulanmayacağını bu kavramı tanımlayan hükmün öğelerine ve somut olaya göre tartışması zorunludur.
T.C. Yasası, suçların mağdurları başka başka oldukları takdirde müteselsil suç hükmünün değil, gerçek (maddi) içtima hükümlerinin uygulanacağına ilişkin bir kural getirmemiş; bir çok yabancı Yasa gibi, yalnızca öznel (sübjektif) bir ölçü öngörmüştür. Bu ölçüye göre, kişiye sıkı sıkıya bağlı hakların (varlık ya da yararların) ihlalinde ve dolayısıyla mağdur çokluğunda bile, "bir (aynı) suç işleme kararıyla" davranılmışsa, kuşkusuz "müteselsil suç" hükmü uygulanabilecektir. Bunun tersini önceden (a piriori) bir yargısal kural (içtihat) boyutunda kesinlemek, Yasanın öngörmediği bir öğeyi T.C. Yasasının 80. maddesine eklemek ve maddenin uygulama alanını, yasama organının yerine geçerek darlaştırmak olacaktır. Bu nedenlerle eylem ve suç çokluğunun varlığını, saptadıktan sonra, kast kavramına oranla daha genel, geniş kapsayıcı bir kavram olan "bir (aynı) suç işleme kararı" olgusunun olayda var olup olmadığını, kişinin iç dünyasını ilgilendiren bir fiili sorun olduğundan, ilk mahkemenin kararında irdelenmesi ve Yargıtay denetimini sağlayacak biçimde gerekçelendirmesi zorunludur. "Bir suç işleme kararının" varlığını saptarken, mahkeme, her suç çokluğunda, kuşkusuz suçların işleniş biçimlerindeki benzerlik ya da tekdüzelik, benzer fırsatları değerlendirme, Yasa sistematiğine göre suçla korunan hukuki varlık ya da yarar cürmi hareketin yöneldiği maddi konunun (kişi ya da şeyin) nitelik ve başkalıkları, suçlar arasındaki zaman aralığı ve bunlara benzer daha bir çok dışa yansıyan veri ve davranışlardan yararlanabilecektir.
Eylem ve suç çokluğu benimsenmesine karşın, yukarıda açıklanan nedenlerle bu suçların müteselsil suç ya da gerçek içtima hükümlerinden hangisine göre birleşip kaynaştıklarının kararda tartışılmaması,
Yasaya aykırı, 0 yer 0. Savcısının temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden tebliğ namedeki onama düşüncesinin reddiyle hükmün (BOZULMASINA), 13.6.1991 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY
Sanık, üç kişiye söverek T.C. Yasasının 482. maddesine aykırılık suçunu üç kez işlemiştir. Olayda, T.C. Yasasının 80. maddesinin uygulama yeri yoktur. Yerel Mahkeme de üç ayrı suçun varlığını kabul edip Yargıtay'ın kararlılık arz eden görüşüne uygun şekilde gerçek içtima kurallarına göre uygulama yapmıştır. Bu nedenlerle iki numaralı bozmaya esas yönünden karşıyım. Öte yandan, bütün kanıtları önümüzde bulunan olayda, uygulamanın doğru olup olmadığını denetleyip uygulanması gereken yasa maddesini belirtmek yerine, mahkemeyi doğruluğuna inanarak kurduğu hükmün aksinin düşünülüp düşünülmeyeceği tartışmaya zorlamanın yasaya uygun olmadığı kanaatında olduğumdan, bu konudaki bozmaya usul yönünden de katılmıyorum.
Erol ÇETİN
Üye