 |
T.C.
YARGITAY
4. Ceza Dairesi
E: 1991/2380
K: 1991/3812
T: 13.06.1991
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Görevliye sövme, hakaret ve saldırgan sarhoşluk suçlarından sanık ihsan hakkında, Türk Ceza Yasasının 266/1-2, 572/1, 95/1-2, 647 sayılı Kanunun 4. maddeleri uyarınca 1.068.000 lira ağır, 540.000 lira hafif para cezalarıyla hükümlülüğüne ertelenmiş cezasının aynen çektirilmesine ilişkin, (Senirkent Asliye Ceza Mahkemesi)nden verilen 1990/90 esas, 1990/50 karar sayılı ve 4.10.1990 tarihli hükmün temyiz yoluyla incelenmesi sanık İhsan tarafından istenilmiş ve temyiz edilmiş olduğundan; Yargıtay C. Başsavcılığı'nın 11.4.1991 tarihli onama isteyen tebliğnamesiyle 25.4.1991 tarihinde Daireye gönderilen dava dosyası, başvurunun nitelik ve kapsamına göre düşünüldü:
KARAR : Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.
1) Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede:
Sanığa yükletilen sarhoşluk eylemiyle ulaşılan çözümü haklı kılıcı zorunlu öğelerinin ve bu eylemin sanık tarafından işlendiğinin yasaya uygun olarak yürütülen duruşma sonucu saptandığı, bütün kanıtlarla aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların temyiz denetimini sağlayacak biçimde ve eksiksiz sergilendiği,sözleri değiştirilmeksizin tartışıldığı, vicdani kanının kesin, tutarlı ve çelişmeyen verilere dayandırıldığı,
Eylemi doğru olarak nitelendirildiği ve Yasaya öngörülen suç tipine uyduğu,
Cezanın yasal bağlamda uygulandığı,
Anlaşıldığından sanık İhsan'ın ileri sürdüğü nedenler yerinde görülmemiş olmakla, tebliğnameye uygun olarak, TEMYİZ DAVASININ ESASTAN REDDİYLE HÜKMÜN (ONANMASINA);
2) Sövme suçlarıyla ilgili olarak kurulan hükümlere gelince:
Başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.
Ancak; sanık birden çok kişiye sövmüştür.
Bu durum karşısında, ilkin eylem ve suç çokluğu olup olmadığını ikinci olarak da suç çokluğu varsa bunların nasıl birşeyle kaynaştıklarını (içtima ettiklerini) saptamak zorunludur.
T. Ceza Yasasının benimsediği sisteme göre; eylem çokluğu, hukuksal açıdan, maddi sonuçlu suçlarda dış dünyada oluşan doğal değişikliğin; salt hareket suçlarında ise, korulan ve ihlal edilen varlık ya da yarar hamilinin sayısına göre belirlenmek gerekir.
Sövme, maddi sonuç doğurmayan salthareket suçlarındandır. O yüzden bu cürüm, kişilerin onurunu ihlal ettiği için, aynı anda birden çok kişiye karşı işlendiğinde, "kovuşturulabilir, tipe uygun, hukuka aykırı ve kusurlu" nitelikte birden çok eylem, birden çok ihlal ve "her ihlal ayrı suçtur" kuralınca da birden çok suç söz konusu olmaktadır.
Nesnel (objektif7 ölçülere göre, birden çok suçun varlğı böylece saptandıktan sonra, sıra bu suçların T.C. Yasasının benimsediği içtima kuralları içinde nasıl birleşip kaynaşacakları sorununu çözmeye gelmekte ve bu çözümde ise iki seçenek bulunmaktadır.
Gerçekten T.C. Yasası, irdelenene konuda, müteselsil suç ve gerçek (maddi) içtima kurallarını benimsemiştir. Eğer somut olayda T.C. Yasasının 80. maddesinin uygulanmasını gerektirecek bir durum yoksa, zorunlu olarak gerçek (maddi) içtima kuralları uygulanacak demektir. O nedenle de, ilk mahkemenin kararında "mütelsil suç" hükmünün uygulanıp uygulanmayacağını, bu kavramı tanımlayan hükmün öğelerine ve somut olaya göre tartışması zorunludur.
T.C. Yasası, suçların mağdurları başka oldukları takdirde müteselsil suç hükmünün değil, gerçek (maddi) içtima hükümlerinin uygulanacağına ilişkin bir kurul getirmemiş; bir çok yabancı yasa gibi, yalnızca öznel (subjektif) bir ölçü öngörmüştür. Bu ölçüye göre, kişiye sıkı sıkıya bağlı hakların (varlık ya da yararların) ihlalinde ve dolayısıyla mağdur çokluğunda bile, "bir (aynı) suç işleme kararıyla" davranılmışsa, kuşkusuz "müteselsil suç" hükmü uygulanabilecektir. Bunun tersini önceden (a priori) bir yargısal kural (içtihat) boyutunda kesinleşmek, yasanın öngörmediği bir öğeyi T.C. Yasasının 80. maddesine eklemek ve maddenin uygulama alanını, yasama organının yerine geçerek darlaştırmak olacaktır. Bu nedenlerle eylem ve suç çokluğunun varlığını saptadıktan sonra, kast kavramına oranla daha genel, geniş ve kapsayıcı bir kavram olan "bir (aynı) suç işleme kararı" olgusunun olayda var olup olmadığını, kişini iç donyasını ilgilendiren bir fiili sorun olduğundan, ilk mahkemenin kararında irdelemesi ve Yargıtay denetimini sağlayacağını saptarken, mahkeme, her suç çokluğunda,kuşkusuz, suçların işleniş biçimlerindeki benzerlik ya da tekdüzelik, benzer fırsatları değerlendirme, yasa sistematiğine göre suçla korunan hukuki varlık ya da yarar cürmi hareketin yöneldiği maddi konunun (kişi ya da şeyin) nitelik ve başkalıkları, suçlar arasındaki zaman aralığı ve bunlara benzer daha bir çok dışa yansıyan veri ve davranışlardan yararlanabilecektir.
Eylem ve suç çokluğu benimsenmesine karşın, yukarıda açıklanan nedenlerle bu suçların müteselsil suç ya da gerçek içtima hükümlerinden hangisine göre birleşip kaynaştıklarının kararda tartışılması, tartışma sonucunda müteselsil suç kabul edildiği takdirde sanık hakkında T.C. Yasasının 266/2, 80. maddelerinin uygulanması gerekirken eksik incelemeyle hüküm kurulması,
SONUÇ. Yasaya aykırı ve sanık İhsan'ın temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden tebliğnamedeki onama düşüncesinin reddiyle hükümlerin BOZULMASINA, 13.6.1991 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.