 |
T.C.
YARGITAY
3. Hukuk Dairesi
E: 2002/4996
K: 2002/5813
T: 23.5.2002
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
743/m.85
818/m.53
Dava dilekçesinde 772.700.000 lira değerindeki nişan hediyelerinin aynen iadesi veya bedelinin tahsili, karşı davada ise ( 4.000.000.000 )lira tazminat faiz ve masraflarla birlikte davalı taraftan tahsili istenilmiştir. Mahkemece davanın asıl davada ( 700.000.000 )liralık kısmın, karşı davada da ( 250.000.000 )liralık kısmının kabulü cihetine gidilmiş, hüküm davalı ( karşı davacı )tarafından temyiz edilmiştir.
Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü :
KARAR : Davada; nişan bozulması nedeniyle ziynet eşyalarının aynen iadesi veya bedelinin, karşı davada ise; nişanlılık süresi içerisinde kızlığın bozulması nedeniyle ( 4.000.000.000 )lira manevi tazminatın tahsili talep edilmiş, mahkemece; asıl davada davanın kısmen kabulüne, karşı davada ise, ceza mahkemesince verilen beraat kararında kızlığın rıza ile bozulduğunun anlaşıldığı belirtilerek ( 250.000.000 )lira manevi tazminatın tahsiline karar verilmiştir.
Medeni Kanunun 85.maddesi hükmüne göre manevi tazminata hükmedilebilmesi için, davacının nişanının bozulmasında kusurlu olmaması yanında ayrıca fahiş bir surette zarara uğramış bulunması gerekir. Bu maddede öngörülen tazminat manevi tazminatın özel bir türü olup, yalnız nişanlılar arasında geçerlidir. Çünkü, burada karşı tarafın nişanının bozulmasında bir kusuru olup olmadığı aranmaz. Davacının kusurlu olmaması yeterli olup, karşı tarafın kusurlu olup olmadığının önemi yoktur. Bu nedenledir ki kanun koyucu nişanlılar arasında manevi tazminata hükmedilebilmesi için davacının fahiş bir surette zarara uğramış olmasını şart koşmuştur. Görüldüğü gibi bu maddedeki koşullar, Medeni Kanunun 24 ve Borçlar Kanununun 49.maddelerindeki manevi tazminat için öngörülen koşullardan farklıdır.
Bir nişanın bozulmasının, taraflarda değişik şiddet ve ölçülerde de olsa üzüntü yaratması ve menfaatleri haleldar etmesi doğaldır. Doğal olan bu üzüntü ve menfaat ihlali, manevi tazminata esas alınamaz. Çünkü, kanun haklı olarak fahiş zarardan söz etmektedir. Bu fahiş zararın somut olay ve nedenlere dayanılarak ispat edilmesi gerekir. Yargıtay uygulamasında nişanlı kızın iğfal edilmesinden, mutat nişanlılık münasebetleri ailesinde çok samimi bir suretle devam eden ilişkiden sonra ya da taraflardan birinin diğeri hakkında iffet, namus veya sağlık bakımından yakışık almayan dedikodular çıkarması sebebiyle nişanın bozulması gibi durumlar, nişanlıların evlenme şansını azaltacağı için fahiş zarar sayılmıştır.
Ayrıca, BK'nın 53.maddesi gereğince hakim kusur olup olmadığına karar vermek için ceza hukukunun sorumluluğa ilişkin hükümleri ile bağlı olmadığı gibi, ceza mahkemesince verilen beraat kararı ile de mukayyet değildir. Bundan başka ceza mahkemesinin kararı kusurun takdiri yönünden de hukuk hakimini bağlamaz. Olayda ceza mahkemesine açılan dava sonunda suç unsuru bulunmadığından beraat kararı verilmiş ise de, bu karar az önce değinildiği gibi hukuku hakimini bağlamaz.
O halde; somut olayda Diyarbakır'da polis memuru olarak çalışan davalı, daha önce ailesinden istediği, ancak verilmeyen davacının ebe-hemşire olarak çalıştığı köye gelerek, gece vakti kapısını çalıp içeri girip, davacının kızlığını bozduktan sonra, davacının Erdemli'deki ailesini arayarak olayı anlatıp, davacıyı nişanlamak zorunda bıraktığı dikkate alınarak davacının fahiş surette zarara uğradığının kabulü ile davalının polis memuru olduğu da gözetilerek manevi tazminata ilişkin davanın aynen kabulüne karar vermek gerekirken, yazılı şekilde ceza mahkemesinin beraat kararındaki gerekçe dikkate alınarak bir kısmına ilişkin hüküm kurulması doğru görülmemiştir.
SONUÇ : Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine 23.5.2002 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.