 |
T.C.
YARGITAY
3. Hukuk Dairesi
E: 2001/5113
K: 2001/5317
T: 11.6.2001
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
* ÖZEL MÜLKİYETE YAPILAN CAMİ VE MESCİTLERİN YÖNETİMİ İLE BUNLAR DIŞINDAKİ TAŞINMAZLARIN HUKUKİ STATÜSÜ
ÖZET: Mülkiyete tabii taşınmaz üzerinde inşa edilen cami ve mescitlerin yönetimi 633 sayılı Diyanet İşleri Başkanlığının Kuruluş ve Görevlen Hakkındaki Kanunun 35. maddesine göre üç ay içinde Diyanet İşleri Başkanlığına devredilir. Diyanet işleri Başkanlığınca buralara imkanlar nisbetinde kadro tahsisi yapılır. Bu taşınmaz üzerindeki cami veya mescit dışında kalan dükkan ev gibi birimlerin yönetimi mülkiyet hakkının gereği olarak malik üzerinde kalmaya devam eder.
(633 s. DİBK. m. 35)
Dava dilekçesinde kira başlangıç tarihinin tesbiti ve 2000-2001 yılı kira bedelinin aylık 240.000.000 lira olarak tesbiti istenilmiştir. Mahkemece davacının açma ehliyeti yönünden davanın reddi cihetine gidilmiş, hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
A) İDDİA, SAVUNMA VE HÜKÜM:
Davacı vekili, davalının 1991 yılında yapılan kira sözleşmesi ile müvekkili derneğe ait (3 adet) dükkanda kiracı olduğunu, 1998 yılında açtıkları kira tesbit davası ile 1999 dönemi için 3 dükkanın aylık kirasının 80.000.000 lira olarak tesbitine karar verildiğini ve bu kararın kesinleştiğini, ancak 2000 ve 2001 yıllarında kira bedelinin artırılmadığını, yasal %25 oranın dahi 2001 yılı için uygulanmadığını beyanla kira başlangıç tarihinin belirlenmesini ve aylık kiranın 240.000.000 lira olarak tesbitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, müvekkilinin mahkemece belirlenen aylık 80.000.000 lira kira bedeli ödediğini, sözleşmedeki %30 veya yasal %25 artırımı kabul ettiklerini ancak davacının bu teklifi reddederek dava açtığını, fahiş artırım istediğini beyanla davanın reddini savunmuş, yargılamanın ilerleyen aşamalarında Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 2000/1413 E, 2000/1493 K. sayılı içtihadım ibraz ile davacı derneğin kamunun yararlanmasına mahsus kamu mallarından olan cami ve müştemilatı ite ilgili olarak mülkiyet ve bundan kaynaklanan dava hakkı (aktif dava ehliyeti) bulunmadığından söz ederek davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin söz konusu içtihadı gerekçe yapılmak suretiyle davacının davasının dava açma ehliyeti yönünden reddine karar verilmiş, hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Uyuşmazlık çeşitli açılardan irdelenmiştir. Şöyle ki:
B) KAMU MALLARI KAVRAMI AÇISINDAN a) KAMU MALLARININ TANIMI
Kamu tüzel kişilerinin ellerinde bulunan taşınır ve taşınmaz mallardan toplum tarafından istifade edilenlerle bir kamu hizmetine (o hizmetin bir unsuru olacak şekilde) bağlanmış olanlar kamu malı sayılır (Onar, Sıddık Sami: İdare Hukukunun Umumi Esasları, c. 1, İst. 1960, sh. 967). Bir başka anlatımla (kamu malları), halkın tümü tarafından kullanılan, yararlanılan veya halk için kamu tüzel kişilerince kullanılan ya da işletilen taşınır ve taşınmaz mallardır (Derbil, Süheyl: İdare Hukuku, Ank. 1959, sh. 401; Akipek, sh. 43). Yasal anlatımı ile:
"Kamunun ortak kullanılmasına veya kamu hizmetinin görülmesine ayrılan yerlerle Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan sahipsiz yerlerdir" (VVieland, C: Kanunu Medeni'de Ayni Haklar, Ank. 1946, sh. 151, 152). b)BİR ŞEYİN KAMU MALI SAYILABİLME NEDENLERİ
a) Doğal nitelik:
Doğal nitelikleri itibariyle özel mülkiyete konu olamayan ve tüm halkın yararlanabileceği yerler kamu malı sayılır. Örneğin; denizler, büyük göller ve nehirler gibi. Bunların mahiyetleri icabı kamu tüzel kişilerinin (devlet, belediye veya köy gibi) kararla bunlardan halkın yararlanacağı yer niteliğini kaldırmaya yetkileri kabul edilmemektedir (Sungurbey, İsmet: Medeni Hukuk Eleştirileri, II, İst. 1963, sh. 197 vd).
b) Doğal zenginlik:
MK. 644. maddedeki esaslar uyarınca özel mülkiyete konu olan toprağın kullanma ve yararlanma sınırları dışında kalan alt ve üst tabakalar kamu malı sayılır. Örneğin madenler ve petrol yatakları gibi doğal zenginlikler buraya girer.
c) Örf ve adet gereğince:
Bir mal, gelenekten ötürü de kamu malı olma niteliğini kazanmış olabilir. Örneğin; mera, yaylak, otlakda olduğu gibi. Gerçekten de meralar "Hayvanların otlatılması ve otundan yararlanılması için tahsis edilen veya kadimden beri bu amaçlar kullanılan yerlerdir" (4342 sayılı Mera Kanunu, mad. 3/d).
d) Tahsis:
Bir devlet malı idarenin tahsisi ile kamu malı niteliğini kazanabilir. Bir arsanın çocuk bahçesi veya park yapılması gibi.
e) Yasa:
Özel mülkiyete konu olabilen, şu var ki, yurdun ekonomik ve sosyal yaşamı yönünden önemli sayılarak bir mala yasalarla kamu malı niteliği verilebilir. Örneğin; Orman Yasası ile ormanlar, Maden Yasası ile madenler, Petrol Yasası ile de petrol kaynakları kamu malları kapsamına alınmıştır.
c) KAMU MALI NİTELİĞİNİ KAZANMA KOŞULLARI
Hizmet ve orta mallarının kamu malı niteliği kazanabilmesi için bu malların önce ya hukuksal bir işlem (alım-satım veya kamulaştırma) ya da maddi bir olay ile (gölün, akarsuyun kuruması ile ortaya çıkan topraklar) idarenin malları arasına girmesi gerekir. Bundan sonra mal idare tarafından ya doğrudan doğruya kamunun ortak kullanmasına ve yararlanmasına ya da' bir kamu hizmetinin görülmesine tahsis edilir (Düren, Akın: İdare Malları, Ank. 1975, sh. 66).
C) KİRA HUKUKU AÇISINDAN:
a) KİRALAYANIN MALİK OLMASI ŞART DEĞİLDİR.
Adi kira sözleşmesi ile kiralayan kiracıya, bir nesnenin (şeyin) kullanılmasını bırakmayı borçlanır. Buna karşılık, sözleşmenin meydana gelmesi için nesnenin kiralayanın mülkiyetinde olması zorunlu değildir. Zira kiralayan üzerinde herhangi bir ayni hakka (mülkiyet, intifa gibi) malik olmadığı bir nesnenin kirası da, sözleşmenin tarafları için bağlayıcıdır (Becker, H: Borçlar Hukuku, Çeşitli Sözleşme İlişkileri, çev. Suat Dura, Ank. 1993, sh. 241).
b) KİRA SÖZLEŞMESİNİN SON BULMASI
Kira sözleşmesi tarafların karşılıklı rızaları (ikale), kiralanan şeyin kiralayanın kusuru olmaksızın tamamen yok olması, kiracının kiralanana malik olması gibi. Borçlar Hukukunun genel esaslarından çıkan sebeplerden başka, BK.nun ve 6570 sayılı Kanunun bu sözleşme için özel olarak öngördüğü (mad. 7/a-e) nedenlerle sona erer (Aydınlıyım, Suat: Türk Hukukunda Adi Kira Sözleşmesinin Son Bulması, Ank. 1973; Tandoğan, Haluk: Borçlar Hukuku, Özel Borç İlişkileri, C. 1/2, üçüncü bası, Ank. 1985, sh. 194).
c) ÜÇÜNCÜ KİŞİLERİN HAKLARI
3. kişi, kiralanan üzerinde kira sözleşmesinin kurulmasından sonra kiracının haklarıyla bağdaşmayacak bir ayni hak (mülkiyet, intifa) elde edebilir (BK. mad. 254, 6570 SK. mad. 7/d). Bu durum dahi kira sözleşmesini bir başına sona erdirmeye yeterli değildir. Zira gerekli koşullar oluştuğunda yeni maliklere kira ilişkisini sona erdirmeyi isteme hakkı tanınmış bulunmaktadır.
D) YORUM AÇISINDAN
a) TANIM
Hukukta yorum, yazılı bir hükmün içeriğini, sınırını ve anlamını, kurallara göre, inceleyip belirleyen zihinsel bir etkinlik ve süreçtir.
b) ANAYASAYA UYGUN YORUM
Yasa kurallarının, birer bağlayıcı ve üstün hukuk kuralları olan Anayasa hükümleriyle birlikte ve onlarla çelişmeyecek biçimde yorumlanması esastır. Bir yasa kuralı, değişik biçimlerde yorumlanabiliyorsa, bunlardan Anayasaya en uygun olanının benimsenip uygulanması gerekir. Anayasanın 35. maddesi, mülkiyeti kişinin temel hakları arasında saymıştır. O nedenle, bu hakkın kısıtlanmasına ancak sınırlandırmanın kaçınılmaz olduğu zorunlu ve istisnai durumlarda başvurulmalıdır. Bu durumda, mülkiyet hakkını sınırlayan kuralların bu anlayış içinde, başka bir deyişle kapsamları genişletecek biçimde değil, daraltacak biçimde yorumlanmaları gözden kaçırılmamalıdır.
b) YAPILAN YORUM ADİL OLMALIDIR
Yapılan yorum adil olmalı, hak ve nesafet kurallarına uygun bulunmalıdır. Yasa kuralları haksızlığa vasıta olacak şekilde yorumlanıp uygulanmamalıdır.
c) YORUM, EYLEMLE ÖNLEM ARASINDA ADİL OLMAYAN BİR DENGESİZLİK YARATMAMALIDIR.
d) YAPILAN YORUM, YASA KOYUCUNUN AMACI İLE UYUM İÇİNDE OLMALIDIR.
e) YORUM YAPILIRKEN YASANIN SÖZLERİNE DE UYGUN OLMASINA ÖZEN GÖSTERİLMELİDİR.
Yorum bahanesiyle yasal metnin kapsamı genişletilemez ve sınırları aşılamaz. Çünkü Hakim yasanın üzerinde olamaz (HKG. 26.1.2000; 1052/10).
f) YORUMDA HEDEF
Yorumda hedef, kanunun anlamını saptamaktır. Öyle ki, normdan mümkün olan en iyi, en değerli hukuksal fikir elde edilmek gerekir. Bu da, ancak ve ancak, normun temas ettiği uyuşmazlık için en adil çözüm arzeden anlam olabilir. Demek oluyor ki, yorumda hedef, sözkonusu uyuşmazlığa en iyi cevap veren ve aynı zamanda hukuk düzeninin tümü için de mümkün olduğu kadar ahenkli bir surette yeralan bir kanun hükmünün anlamını elde etmektir.
E) CAMİLERİN İBADETE AÇILMASI VE YÖNETİMİ
633 sayılı Diyanet İşleri Başkanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun'un 35 maddesine göre: "Cami ve mescitler Diyanet İşleri Başkanlığı'nın izni ile ibadete açılır ve Başkanlıkça yönetilir. Hakiki ve hükmi şahıslar tarafından yapıldığı halde izinli veya izinsiz olarak ibadete açılmış bulunan cami ve mescitlerin yönetimi üç ay içinde Diyanet İşleri Başkanlığı'na devredilir. Diyanet İşleri Başkanlığı'nca buralara imkanlar nispetinde kadro tahsis edilir. Kadro tahsis edilinceye kadar buralarda görev yapanların mesleki ehliyetleri ile ilgili esas ve usuller yönetmelikle düzenlenir."
Görüldüğü üzere sözü edilen düzenleme, ne (cami yaptırma ve yaşatma derneklerine ilişkin) tüzel kişilerin varlıkları ve ne de bu kişilerin veya gerçek kişilerin cami inşa ettikleri özel mülkiyetlerine dahil taşınmazların mülkiyetinin devri veya niteliğinin değiştirilmesi ile ilgili bulunmamaktadır. Yukarıdaki hüküm tamamen bunların dışında sadece ve ancak cami ve mescitlerle ilgili olarak oluşturulmuş bir yönetim varsa bunun üç ay içinde Diyanet İşleri Başkanlığı'na devredilmesi ile ilgili bulunmaktadır. Nitekim aynı maddedeki "Diyanet İşleri Başkanlığı'nca buralara imkanlar nispetinde kadro tahsis edilir" cümlesi, bu düşünceyi çok daha belirgin olarak açıklamaktadır.
Böylece özel mülkiyete tabi taşınmaz üzerinde inşa edilen cami ve mescitlerin yönetimi ve yönlendirilmesi ile ilgili olarak cami veya mesciti inşa eden gerçek veya tüzel kişinin ilgisi kesilmiş ve fakat taşınmaz üzerindeki diğer birimlere (dükkanlara) ilişilmemiştir. Bu yönde kesinleşmiş bir mahkeme ilamı bulunmadığı sürece aksine bir yorum ile sonuca gidilmesi mülkiyet hakkının özünü zedelediği gibi yukarıdaki yorum kurallarının topuna birden aykırı düşer.
Sonuç: Davacı tarafından tüzel kişiliği sona ermediği gibi kiraya konu taşınmaz mal halen davacı üzerinde kayıtlı bulunmaktadır. Kira sözleşmesinin sona erdiğine ilişkin dosyada herhangi bir delil mevcut değildir. Bir hakkı dava etmek yetkisi (o haktan dolayı davacı olmak sıfatı) ise o hakkın hamiline aittir.
Taraflar arasındaki davanın mülkiyet uyuşmazlığına ilişkin bulunmadığı dikkate alındığında, yukarıda açıklanan nedenlerle işin esasına girilmek suretiyle doğacak uygun sonuç dairesinde bir karar vermek gerekirken yazılı gerekçelerle davanın reddi cihetine gidilmesi doğru görülmemiştir.
Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK. nün 428. maddesi gereğince (BOZULMASINA) ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 11.6.2001 gününde oybirliğiyle karar verildi.