 |
T.C.
YARGITAY
3. Hukuk Dairesi
E: 2000/12179
K: 2001/159
T: 16.1.2001
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
- KİRA PARASINDA SORUMLULUK
- KEFİLİN SORUMLULUĞU
Karar Özeti: Kural olarak kira alacağı davası kiracı aleyhine açılır. Her ne kadar kira parasında kefilde sorumlu ise de kefilin sonradan kiracı sıfatını kazandığı iddiası karsısında bu iddianın incelenmesi gerekir.
(818 s. BK. m. 486)
Dava dilekçesinde takip konusu kira alacağına ilişkin borçlu bulunmadıklarının tesbit! ve istirdat ile masrafların davalı taraftan tahsili istenilmiştir. Mahkemece menfi tesbit isteğinin kabulü cihetine gidilmiş, hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Davada, menfi tesbit ve istirdat talebinde bulunulmuş, davalı davanın reddini savunmuş, mahkemece davacının kefil olduğu ve kefilin de sorumluluğunun bir yıl ile sınırlı bulunduğu gerekçesiyle menfi tesbit isteminin kabulü cihetine gidilmiş, hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir.
İcra takibine konu kira sözleşmesi 1.1.1996 başlangıç tarihli olup sözleşmede davacı İsmail, kefil; dava dışı Sedat'da kiracı olarak yer almış bulunmaktadır.
Uyuşmazlık, yazılı kira sözleşmesinde kefil sıfatıyla imzası bulunan davacı İsmail'in gerçekte kiracı olup olmadığı ve buna göre de kiracı olarak hak ve yükümlülük sahibi bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.
Kural olarak yazılı kira sözleşmesinden kaynaklanan kira alacağı davaları kiracı aleyhine açılır ve sonuçlandırılır. Zira sözü edilen hakka riayet etmekle yükümlü bulunan sure, kira hukuksal ilişkisine iştirak etmiş bulunan ve kiracı sıfatını almış bulunan kişi olmak gerekir.
Şu hususta belirtilmelidir ki yazılı bir sözleşmenin (kira sözleşmesinin) aksi ancak yazılı delille kanıtlanabilir. Zira senede bağlı olan her çeşit iddiaya karşı defi olarak ileri sürülen ve senedin hüküm ve kuvvetini ortadan kaldıracak veya azaltacak nitelikte bulunan hukuksal işlemler tanıkla ispat edilemez; mutlaka senetle (veya başka bir kesin delille) ispat olunabilir.
Somut olayda, davalı kiralayanlar; "Her ne kadar kira sözleşmesinde davacı İsmail'in kefil sıfatı ile imzası bulunmakta ise de, kiracı İsmail'in oğlu olan sözleşmede kiracı olarak gösterilen Sedat'ın 1997 yılında ölümü üzerine mecurda İsmail'in oturmaya başladığı ve kiracı sıfatı ile kira paralarını banka hesabına ödeye geldiği, çeşitli ihtarların da kiracı sıfatıyla İsmail'e tebliğ edildiği ve kiracılık sıfatına itiraz edilmediği, buna göre kiracının İsmail olduğu ve takip konusu borçtan sorumlu bulunduğu" savunulmuştur. Mahkemece savunma üzerinde hiç durulmadan, davacının adi kefil sıfatıyla yer aldığı kira sözleşmesinden ancak 1 yıl süreyle sorumlu olduğu, takibe konu alacağın ise bu süreden sonraya ilişkin bulunduğu gerekçe gösterilerek menfi tesbit isteminin kabulü yönünde karar verilmiştir.
Kira sözleşmesi (borç doğuran bir sözleşme) olup sözleşmenin meydana gelmesi için, kavram bakımından önemli unsurlar üzerinde tarafların anlaşmaya varmaları zorunludur. BK. mad. 11'deki kural uyarınca, kira şekilsiz kurulabilir. Üstelik üstü kapalı (zımni) olarak da yapılabilir. Örneğin, sözleşmede kefil olarak yeralan bir kişinin kiralayana yeni bir kira süresi için kira bedelini verir ve taşınmazı işgal ettiği halde kiralayan buna ses çıkarmadan kira parasını kabul ederse böyledir.
Oysa mahkeme, iddia ve savunma doğrultusunda tarafların tüm delillerini toplayıp sonucuna göre karar vermek zorunda olmasına rağmen savunma yönündeki hiçbir delili toplamamış ve eksik inceleme ile karar vermiştir.
Bu durum karşısında mahkemece yapılacak iş; yazılı sözleşmenin aksi savunulduğuna göre (yukarıda açıklanan ilkeler de dikkate alınarak) davacının kiracı sıfatı ile mecuru kullanıp kullanmadığının tesbit! ile bu yönde kira paralarının kim tarafından ödendiğini banka hesap dökümünü getirterek saptamak, belirli bir süre davacı İsmail tarafından kiracı sıfatı ile mecurun bizzat kullanıldığı ve kira parasının davalılara ödendiği saptandığında, taraflar arasında zımni bir kira sözleşmesinin kurulduğunun kabulüyle, uyuşmazlığın esasına girilerek alacak miktarı saptanıp sonucuna göre karar vermek, aksi takdirde şimdiki gibi davanın kabulü yönünde hüküm kurmaktan ibarettir.
Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince (BOZULMASINA) ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 16.1.2001 gününde oybirliğiyle karar verildi.