 |
T.C.
YARGITAY
3. Hukuk Dairesi
Esas no: 1999/11821
Karar no: 1999/12308
Tarih: 13.12.1999
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
MUHTESAT ÜZERİNDEKİ ZİLYEDLİĞİN TESBİTİ
DAVA HAKKI
DAVADA HASIM OLMA
ÖZET : Müsbet tesbit davası davacının bir şey üzerinde varlığını iddia ettiği hukuksal ilişkinin davalı tarafından inkar edilmesi halinde başvurulan bir dava türüdür.
Tesbit davasının açılabilmesi için tesbit isteğinin hukuki yararının bulunması şarttır.
Davada hasım gösterilen kişinin de davalı sıfatına haiz olması gerekir.
(2942 s. Kamulaştırma K. m. 7, 19)
Dava dilekçesinde zilyetliğin tesbiti istenilmiştir. Mahkemece davanın kabulü cihetine gidilmiş, hüküm davalı Hazine tarafından temyiz edilmiştir.
Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Davacı, davalı olarak Maliye Hazinesi ile D.... Köyü Muhtarlığını hasım göstererek tapulama harici bırakılan taşınmazın 480 metrekarelik kesimine yaptığı eve ait zilyedliğinin tesbitini istemiş, davalılar davanın reddini savunmuş, mahkemece davanın kabulü cihetine gidilmiş, hüküm davalılardan Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1- Müspet tespit davasına davacının varlığını iddia ettiği bir hukuksal ilişkinin davalı tarafından inkar edilmesi halinde başvurulur. Hukuksal ilişkiden amaç; bir kimse ile diğer bir kimse veya eşya arasında mevcut olan ve somut bir olaydan doğan hukuksal ilişkidir. Denilebilir ki tesbit davası hukuksal ilişkide bir kaygı, emniyetsizlik ve endişe olan hallerde başvurulabilecek bir vasıtadır. Bu dava ile hukuksal ilişki hakkındaki şüphe ve tereddütler ortadan kaldırı1ır.
Tesbit davasının açılabilmesi için hukuksal ilişkinin hemen tesbitinde bir yararın bulunması gerekir. Bunun içinde davacının bir hakkı veya hukuki durumunun (davalının davranışları nedeniyle) halihazır bir tehlike ile tehdit edilmiş olması, bu yüzden davacının hukuksal durumunun bu tehdit nedeniyle tereddüt içinde bulunması ve bunun davacı için bir zararı mucip olması, bu tehlikenin kesin hüküm tesirini haiz ve fakat cebri icraya yetki vermeyen tesbit hükmü ile ortadan kaldırılması ile mümkün olmalıdır.
Davacının bu dava ile varmak istediği amaç dikkate alındığında tespit davası açmakta hukuksal yararının bulunduğunu kabul etmek gerekecektir.
II- Kamulaştırma Kanununun 19. maddesinin 12. fıkrasına göre; "başkası adına tapulu, sahipsiz veya zilyedi tarafından iktisap edilmemiş yerin kamulaştırılmasında, bina ve ağaçların 11 ve 12. maddeler uyarınca takdir edilen bedeli zilyedine ödenir 'Burada Yasa (Kamulaştırma Yasası) Medeni Yasanın mütemmim cüz kuralından ayrılarak zeminde mülkiyet hakkı olmayan (ve taşınmazın niteliği itibariyle onu iktisap edemeyecek) kimseye de bunların mütemmim cüzleri (bina, ağaç vs.) üzerinde ayrı bir dava hakkı vermiştir. Buna göre zilyet olan kimse sahipsiz bir yer (MK. mad. 641) veya zamanaşımı dolmamış bulunmasından ötürü sahipliğini kazanamamış bulunduğu bir arsa üzerinde bulunan bina ve ağaçlar için bunların değerinin kendisine verilmesini dava edebilir.
Kamulaştırma Yasasının 7. maddesinin ilk fıkrasına göre, kamulaştırmayı yapacak idare kamulaştırılan malın sahiplerini, tapu kaydı yoksa zilyetlerini ve bunların adreslerini, tapu vergi ve nüfus kayıtları üzerinden veya ayrıca haricen yaptıracağı araştırma belgelere bağlamak suretiyle tesbit eder. Zemini başkasına ait bina ve ağaçların sahibinin saptanması açısından da bu kural geçerli ve kamulaştırmadan önce böyle bir araştırma yapılması zorunludur. Zira, 19. maddenin 12. fıkrasına göre başkası adına tapulu, sahipsiz ve zilyedi tarafından iktisap edilmemiş yerin kamulaştırılmasında, bina ve ağaçların bedelinin zilyede ödeneceği öngörülmektedir. Kalıki yine Kamulaştırma Yasasının 14. maddesinin 1. fıkrasında dava hakkı olanlar belirtilirken taşınmazın maliki ve zilyedi yanında" diğer ilgililer" denilerek Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan taşınmazlara ağaç diken veya bina inşa eden kimselerin de dava açma hakkının varlığına işaret edilmiştir.
III-Bir davanın esas bakımından başarı elde edebilmesi için ilk şart dava dilekçesinde davacı ve davalı olarak gösterilen kimselerin o davada gerçekten davacı ve davalı sıfatını haiz olmalarıdır. Zira bir hakkı dava etmek yetkisi (O haktan dolayı davacı olmak sıfatı) o hakkın hamiline aittir. Bu hak kendisinden davalı olarak istenebilecek olan kimse de, o hakka riayet etmekle yükümlü olan veya söz konusu hukuksal ilişkiye iştirak etmiş olan kimsedir.
IV- Dosya kapsamındaki bir kısım savunmalara göre; hem kamulaştırma işlemlerinin ve hem de baraj inşaatının 1996 yılından itibaren süregelmekte olmasına karşın, davacının tapulama harici yere 475 metrekare genişliğinde "sözde" ev yapmasının olağan olmadığı gibi buradaki amacın haksız kazanç elde etmeye yönelik bulunduğu istikametinde olup keşifteki yerel bilirkişi ve tanık anlatımları ile teknik bilirkişi görüşüne göre de inşaatın 1998 yılında gerçekleştirildiği anlaşılmaktadır.
Hakkın açık biçimde kötüye kullanılmasını yasa korumaz (Mk. mad. 2/ 11). O halde davacının davranışı adalete aykırı ve de sivri, göze batıcı, çarpıcı bir haksızlığı gündeme getiriyorsa hakimin böyle bir istemi asla dikkate almaması gerekmektedir.
V- S O N U Ç:
Yukarıda açıklanan hukuki ve maddi olgular karşısında mahkemece yapılacak iş:
a) Kamulaştırma yapan ve Sonuçta istimlak bedelini ödemek zorunda bırakılması muhtemel bulunan DSİ'yi davaya dahil etmesi veya rızasını alması için davacıya önel verilmesi,
b) Köy muhtarlığı hakkındaki davanın sıfat yokluğu nedeniyle reddedilmesi
c) İşin esası hakkında ise yapılan ve yapılacak araştırmalarda yukarıda (IV) nolu bölümdeki açıklamalar dikkate alınarak özenli bir yargılama sonucunda varılacak uygun Sonuç dairesinde bir karar vermekten ibaret olmalıdır.
Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar göz önünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK. nun 428. maddesi gereğince (BOZULMASINA), peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 13.12.1999 gününde oybirliğiyle karar verildi.