 |
T.C.
YARGITAY
3. Hukuk Dairesi
Esas No :1998/1857
Karar No : 1998/6257
Tarih : 4.6.1998
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
VEKALET SÖZLEŞMESİNİN FESHİ
VEKİL EDENE KARŞI VEKALETİ ÖZEN İLE İFA
YÜKÜMLÜLÜĞÜ
KARAR ÖZETİ: Taraflar arasındaki sözleşme vekalet sözleşmesidir ve vekil (davacı) Borçlar Kanununun 390/11. maddesi uyarınca vekil edene karşı vekaleti özen ile ifa yükümlülüğü altındadır.
Davacının genelge hakkında davalıya bilgi vermemiş olması, söz konusu vergilerin bizzat davalı tarafından ödeneceğini ikaz etmemiş olması özen yükümlülüğünün ihlalidir. Davalının, özen yükümlülüğünü yerine getirmeyen mali müşavir ile sözleşmeyi sürdürmesi beklenemez. Bu halde sözleşmenin haklı bir nedenle fesh edildiğinin kabulü gerekir.
(818 s.BK.m.390/11)
Dava dilekçesinde itirazın iptali ile takibin devamına + %40 icra inkar tazminatının faiz ve masraflarla birlikte davalı taraftan tahsili istenilmiştir. Mahkemece davanın kabulü cihetine gidilmiş, hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Davacı, davalıya ait işletmenin muhasebesini tutma, mali tablolarını hazırlama, SSK ile ilgili yükümlülükleri yerine getirme ve beyannameleri hazırlama konusunda sözleşme yaptıklarını, davalının haklı bir nedeni olmadan sözleşmeyi feshettiğini, sözleşme hükümleri uyarınca ücretin tamamının ödenmesi gerektiğini ileri sürerek sözleşmenin feshini takip eden süreye isabet eden aylık 12.500.000 lira itibariyle toplam 100.000.000 lira ücretin tahsilini istemiştir.
Davalı cevabında, 1996 yılının Temmuz, Ağustos ve Eylül aylarına ait geçici vergilerin davacının kusuru sonucu gecikme cezası ile birlikte ödemek zorunda kaldığını, davacıyı uyardığında, "bu vergileri siz takip edip yatırmak zorundasınız, ben hatırlatmak zorunda değilim." cevabını aldığını, tüm vergi ödemelerinin ödeme günlerini ve miktarlarını takip ve tesbit edecek olsa idi özel bir eğitim ve bilgi isteyen bu işlerin yürütülmesi için bir muhasebeci ile anlaşmasına ve ücret ödemesine gerek kalmayacağını savunmaktadır.
Mahkemece yapılan bilirkişi incelemesinde, geçici vergilerin geç ödenmesinde davacının kusuru bulunmadığını, 30.6.1996 tarihinde yürürlüğe giren "Türkiye Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler ve Yeminli Mali Müşavirler Odaları Birliği Başkanlığının" mecburi Meslek kararlarına ilişkin Genelge ile davacının müşteri adına (vergi dairesine) ödeme yapmak üzere para almasının yasaklandığı, bu nedenle sözkonusu verginin bizzat davalı tarafından ödenmesi gerektiğini bildirmiştir.
Mahkemece, bilirkişi incelemesinde açıklanan verilere göre sözleşmenin haksız feshedildiği sonucuna varılarak davanın kabulüne karar verilmiştir.
Davacı serbest Muhasebeci - Mali müşavirdir.
Davalı ile yaptığı sözleşmede davacı tarafından üstlenilen iş; davalıya ait "işletmenin (eczanenin) muhasebesini tutmak ve mali tablolarını hazırlamak, SSK ile ilgili yükümlülüklerini getirmek, beyannameleri hazırlamak" olarak tanımlanmıştır.
1996 yılı Temmuz ayı dönemine kadar tahakkuk ettirilen geçici vergilerin davacının nezareti altında vergi dairesine ödendiği anlaşılmaktadır.
Taraflar arasındaki sözleşmenin 16. maddesinde "sözleşmenin müşteri tarafından feshi halinde meslek mensubunun ücretinin tamamı iş sahibince ödenir. Şu kadar ki; meslek mensubunun bu duruma kendi kusur ve ihmali ile yol açmış olmasının yetkili adli mercilerce tesbit edilmiş olması kaydıyla ücret geri ödenir." hükmü yer almaktadır.
Uyuşmazlık, sözleşmenin feshinin haklı nedenlere dayanıp dayanmadığı, özellikle; 30.6.1996 tarihinde yürürlüğe giren ve serbest muhasebeci mali müşavirlerin, vergi dairesine ödeme yapmak üzere müşteriden para kabul etmeyi başka bir anlatım ile verginin bizzat davacı mali müşavir tarafından müşteri adına ödenmesini yasaklayan genelge hakkında müşterisine (davalıya) bilgi verme ve geçici vergi ödeme tarihlerinin hatırlatılması yükümlülüğünün bulunup bulunmadığı noktasındadır. Davacı, davalıya ait işletmenin "muhasebesini tutmak" işini üstlenen serbest muhasebeci mali müşavirdir. Taraflar arasındaki sözleşme vekalet sözleşmesidir ve vekil (davacı) Borçlar Kanununun madde 390/11 uyarınca vekil edene karşı vekaleti özen ile ifa yükümlülüğü altındadır.
Taraflar arasındaki sözleşmede bilgi vermeye ve ikaz etmeye dair doğrudan veya dolaylı bir hüküm bulunmamış olsa bile sözleşmenin niteliği bilgi verme ve ikaz etme yükünün sözleşmeye dahil sayılmasını haklı gösterebilir ve bilgi verme ve ikaz etme yükümü, vekilin sözleşme ile üstlendiği özen, yükümlüğünden de doğabilir.
Serbest muhasebeci ve mali müşavir olan davacının bu görevi için devletin diploma, ruhsat ve bazı koşulları öngörmüş olması özel hukuka yansıyan bir garanti niteliğindedir. Bu hal, vekilin özen borcunu ağırlaştırmaktadır. Bununla birlikte, davacı mali müşavirin, davalı (vekil eden) tarafından bilinmesi koşulu ile mali müşavirler odası denetleme kurulu üyesi olması, aynı odanın disiplin kurulu üyeliği görevinde bulunması davalının güvenini artırdığı ölçüde onun özen borcunu da artırmaktadır.
Davacının anılan genelge hakkında davalıya bilgi vermemiş olması, genelge nedeni ile söz konusu vergilerin bizzat davalı tarafından ödeneceğini ikaz etmemiş olması özen yükümlüğünün ihlalidir. Davalının özen yükümlüğünü yerine getirmeyen mali müşavir ile sözleşmeyi sürdürmesi beklenemez. Bu halde, sözleşmenin haklı bir nedenle fesh edildiğinin kabulü gerekir.
Davacı vekili 18.8.1997 tarihli dilekçesinde, geçici vergi ile ilgili her ay yapılması gerekli ödemenin iş sahibine bildirildiğini ileri sürmüştür. Davalı tanıkları, davacının geçici vergi ödemelerinde gerekli uyarıda bulunmadığını beyan etmişlerdir. O nedenle, davacının sözkonusu genelgeyi davalıya ilettiğinin ve geçici vergi ile ilgili uyarıda bulunduğunun kabulüne olanak bulunmamaktadır. Davanın bu nedenle reddi gerekir.
Bu itibarla; yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince (BOZULMASINA), peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 4.6.1998 gününde oybirliği ile karar verildi.