 |
T.C.
YARGITAY
3. Hukuk Dairesi
E. 1997/2811
K. 1997/4422
T. 5.5.1997
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
ALACAK DAVASI
TANIKLA İSPAT
KARAR ÖZETİ : HUMK.nun 293/4. maddesi uyarınca, davacının iddiasını tanıkla ispat edebilmesi için, dava konusu hukuki işlemlerin, devamlı olarak senede bağlanmasının gelenek haline gelmiş ve bu geleneğin istikrarlı olması ve de kamuoyu tarafından bu geleneğe inanılmış olması zorunludur.
Olayda; yörede adet olduğu üzere, taraflar arasında evrak tanzimi yapılmadığı şeklindeki bilgi ve beyanlar karşısında, HUMK.nun 293/4. maddesinin uygulanması doğru değildir.
(1086 s. HUMK. m. 293/4)
(818 s. BK. m. 103)
Dava dilekçesinde, 25.000.000 lira alacağın faiz ve masraflarla birlikte davalı taraftan tahsili istenilmiştir. Mahkemece, davanın kabulü cihetine gidilmiş; hüküm, davalılardan Remzi vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar. okunup gereği düşünüldü:
Davacı dilekçesinde, davalıların 20.9.1994 tarihinde 870 kg. tohumluk buğdayı bir ay sonra aynen veya bedelini iade etmek üzere aldıkları halde iade etmedikleri gibi, bedelini de ödemediklerini bildirerek buğday bedeli olan 25.000.000 liranın davalılardan müteselsilen tahsilini istemiş, mahkemecede davanın kabulü cihetine gidilmiştir.
Duruşmada davacı İbrahim, davalılardan İlhan ve Remzi'ye sattığı buğdayın bedelini aldığını, Lütfü'den alamadığını, Lütfü'nün onlardan alacağı olduğundan ötürü diğer davalıların Lütfü'nün borcunu üstlendiklerini açıklamış, Lütfü'de kendisine verilen buğday bedelinin 25.000.000 lira olduğunu ve diğer davalıların ödemeyi üstlendiklerini beyan etmiştir.
Davalılardan Lütfü'nün bu beyanı karşısında, buğday alım-satım sözleşmesinden doğan 25.000.000 lira borcun varlığının kanıtlandığının kabulü doğrudur. Bu bakımdan Lütfi hakkında kurulan hükümde bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Ancak, borçtan diğer davalıların da müteselsilen sorumlu oldukları kanıtlanamamıştır.
HUMK.nun 293/4. maddesi uyarınca davacının iddiasını tanıkla isbat edebilmesi için dava konusu hukuki işlemlerin devamlı olarak senede bağlanmasının gelenek haline gelmiş bulunması ve bu geleneğin istikrarlı olması ve de kamuoyu tarafından bu geleneğe inanılmış olması zorundadır. Bu itibarla, dosyada bulunan Uzunköprü Ziraat Odası Başkanlığı'nca yazılan 6.12.1996 tarihli yazıda yer alan ve yörede "birbirini iyi tanıyanlar arasında mal alış verişlerinde ödünç mal alıp verme durumlarında kişiler arasında her hangi bir resmi evrak tanzimi veya belge tanzimi gelenek ve prensip olarak kabul görmemiştir. Bu nedenle, taraflar arasında hiçbir zaman için evrak tanzimi yapılmamaktadır" şeklindeki bilgiler ve davalılardan Lütfü'nün bu yöndeki beyanı yukarıda anılan HUMK. madde 293/4'ün uygulanması için yeterli değildir.
Bu nedenle, tanık beyanlarına dayanılarak davalılardan Remzi ve İlhan'ın buğday bedelinden sorumlu olduğunun kanıtlandığı kabul edilemez.
Davacı dilekçesinde, yemin deliline de dayandığından davalılardan hükmü temyiz eden Remzi'ye yemin teklif etme hakkı hatırlatılarak doğacak sonuca göre hüküm kurulmalıdır.
Kabule göre de faize hükmedilirken, Borçlar kanununun 103. maddesi koşullarının gerçekleştiği araştırılmadan sözleşmenin kurulduğu tarihten itibaren faize hükmedilmesi doğru görülmemiştir.
Bu itibarla, yukarıda açıklanan esaslar göz önünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince (BOZULMASINA), peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 5.5.1997 gününde oybirliği ile karar verildi.