 |
T.C.
YARGITAY
3. Hukuk Dairesi
E: 1988/2061
K: 1988/5870
T: 30.05.1988
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Dava dilekçesinde suya vaki elatmanın önlenmesi istenilmiştir. Mahkemece davanın reddi cihetine gidilmiş, hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
KARAR : Davacının sulamada yararlandığı ve davalılarca kuyu açılması sonucu azaldığı iddia edilen çeşme sularının, özellikle çıkış yerleri itibariyle genel sulardan olduğu anlaşılmaktadır.
Genel sulardan ise herkes, varsa başkalarının kadim ya da öncelikle kullanım haklarını engellememek koşuluyla faydalı ihtiyacı oranında yararlanabilir.
Sözkonusu çeşme sularından, davacı ve dava dışı müştereklerinin öteden beri yararlandıkları ve davaya konu edilen davalılara ait kuyunun da bu suların kaynaklandığı dere yatağına sonradan açılmış bulunduğu husus hakkındabir uyuşmazlık yoktur.
O halde, genel nitelikte bu sulardan, davacının en azından öncelikli yararlanma hakkı bulunduğu sabit olup öteden beri suladığı yerler için devam eden ihtiyacından fazlası olmadıkça davalıların yararlandırılmaları hukuken olanaksızdır.
4.7.1987 tarihi teknik bilirkişi raporunda, dava konusu kuyudan su çekilmesi halinde, anılan çeşme sularının en az % 54 oranında etkilenerek azalacağı ve hatta sulamanın yoğunlaştığı aylarda tamamen kesileceği belirtilmiş bulunmaktadır.
Bu duruma göre; suların doğal olarak en çok azaldığı bir dönemde (olayın özelliği bakımından birisi ziraat mühendisi olmak üzere) seçilecek uzman bilirkişi kurulu aracılığıyla yenden ve uygulamalı biçimde keşif yapılarak, sözkonusu kuyudan azami ölçüde su alınması halinde anılan çeşme sularının tamamen kesilip kesilmeyeceğinin, kesilmez ise kalan suyun, dravacı ve müştereklerince öteden beri sulanmakta olan ortak taşınmazların ihtiyacına yetip yetmeyeceğinin ve ayrıca dava konusu kuyu kapatıldığı takdirde eski halin iade olunup olunmayacağı hususunun da kesin surette saptanması ve hasıl olacak sonuç daireinde bir karar verilmesi gerekirken, bu yönlerden eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değildir.
Öte yandan; Medeni Kanunun 625. maddesinin ilk fıkrası hükümleri dikkate alınmaksızın sözkonusu çeşme sularından yararlanan (davacının paydaşı olduğu) müşterek mülkiyet halinde olup taksim edilmemiş bulunan parsellerden (diğer paydaşların davacı olmadıkları olgusuna dayanılıp) davacının payları oranında hesabı yapılarak ona göre su ihtiyacı miktarının saptanması da yasaya aykırıdır.
SONUÇ : Bu itibarla, yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince (BOZULMASINA) ve peşin alınan harcın istek halinde temyiz edene iadesine, 30.5.1988 gününde oybirliğiyle karar verildi.