 |
T.C.
YARGITAY
3. Hukuk Dairesi
E: 1988/10383
K: 1988/10354
T: 06.12.1988
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Dava dilekçesinde kira aktinin feshi ile 1.050.000 lira alacağın faiz ve masraflarla birlikte davalı taraftan tahsili istenilmiştir. Mahkemece davanın kabulü cihetine gidilmiş, hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
KARAR : Davacı ile davalı arasında, kiraya verilen yerin işyeri olarak kullanılmak üzere bir yıllık kira sözleşmesi mevcut olup, davacı kendisi kiralamadan önce bu yerin randevu evi olarak kullanıldığından bahisle rahatsız edildiğini ileri sürerek bu davayı açmış ve aktin feshi ile birlikte kendisinden tahsil edilen bir aylık kira parası, depozit, kira bedeli karşılığı 11 adet bono ve diğer masraf ve tazminatın tahsilini ve iadesini istemiştir.
Mahkemece dava aynen kabul edilerek hüküm kurulmuşsa da aktin feshine karar verilmesine ilişkin gerekçe hüküm yerinde açıklanmamıştır.
Mahkeme kararında açıklık olmamakla birlikte, fesih kararının kiralanan yerin daha önce randevu evi olaak kullanıldığı gerekçesine dayandığı anlaşılmaktadır.
Taşınmazın daha önce rendevu evi olarak kullanılmış olması tek başına bu yerin işyeri olarak kiralanmasına engel bir neden olmadığı gibi davalının, davacıyı bu konuda kandırdığı veya bu hususu kasten gizlediği de anlaşılamamaktadır.
Borçlar Kanunu'nun 249. maddesi uyarınca taşınmaz sahibine yüklenen sorumluluk, kiralanan yerin amaca uygun kullanılmasını sağlamak ve bu halde bulundurmak olduğuna göre, davacının bunun aksine olan eyleminin ne olduğu da açıklanmamıştır.
Bundan ayrı, davacının da kiralanan yeri kiraya tutmadan evvel, kendi kullanım amacı yönünden, uygun olup olmadığı hususlarında çevrede araştırma yapmak durumundadır. Kiralananın daha önce randevu evi olarak kullanıldığı için kapatıldığı çevrede bilindiğine göre, bunun kolaylıkla öğrenilmesi mümkündür. Davacı, kendine özgü şartlar yönünden kendi üzerine düşen araştırma görevini yapmamış ve ev kapatma olayının kendisinden kasten gizlendiğini de isbat edememiştir.
Öte yandan, kiralayanın kira aktinin yapılmasından sonra akte muhalif herhangibir eylemi söz konusu olmadığı gibi, davacının rahatsızlığına yol açan olaylardan sorumlu olduğu da iddia ve isbat edilmemiştir.
Bu nedenlerle davacının kira akdini feshe haklı oldğu kabul edilerek yazılı şekilde hüküm verilmesi doğru değildir. Davacı kendi özel şartlarına uygun olmadığı için akti tek taraflı feshedebilir ise de, bunun sonuçlarına katlanmak zorundadır. O nedenle davacının aylık kira paraları karşılığı verdiği bonolar hususunda davalıdan istiyebileceği miktar, taşınmazın boşaltılması üzerine davalının taşınmazı kiraya vermek suretiyle aktin feshinden dolayı uğramış olacağı zararın telafi edilen oranında olmalıdır. Diğer bir deyimle davacı, kiralananın kira süresinin bitiminden önce kiraya verildiğini ve bu suretle davalının aylık kira parası karşılığı aldığı bonolar nedeniyle sebepsiz iktisapta bulunduğunu isbat ettiği miktarı iadeye hak kazanabilir.
Yukarda açıklanan hususlar dikkate alınmadan ve özellikle Borçlar Kanunu'nun 264. maddesinin olayda uygulanma olanağı olup olmadığı da araştırılıp tartışılmadan yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA ve şimdilik diğer yönlerin incelenmesine yer olmadığına ve peşin ödediği temyiz harcının temyiz edene iadesine 6.12.1988 gününde oybirliğiyle karar verildi.