 |
T.C
YARGITAY
2. HUKUK DAİRESİ
E: 2003/5034
K: 2003/5767
T: 21.04.2003 Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
- KUSURLU EŞİN BOŞANMA TALEBİ
- KARISINI DÖVEN EŞ VE TAM KUSUR
- KUSURSUZ EŞE AÇILAN DAVANIN REDDİ
- EŞYA VE ZİYNET BEDELİ TAZMİNAT
- NİSBİ HARCIN İKMALİ
ÖZET:
- Boşanmaya sebeb olan olaylarda kansını döven ve hakaret eden davacı koca tam kusurludur.
- Boşanmayı talep edebilmek için kusursuz veya daha az kusurlu olmak şart olmakla az kusurlu eş aleyhine dahi boşanmaya karar verilebilir. Ancak bu hallerde davanın reddi için daha az kusurlu eşin karşı koyması hakkın kötüye kullanılması olmamalı ve birliğin ve müşterek çocuklann korunmaya değer bir hak ve menfaatlerinin bulunması gerekir.
- Nisbi harca tabi olan eşya ve ziynetlerden mütevellit tazminat davasının nisbi harcı yatırılmamış olduğundan bu hususta verilecek süre içerisinde de yatırılmadığı takdirde davanın reddine değil; karar vermeğe yer olmadığına şeklinde hüküm tesis edilmelidir.
(4721 s. TMK: 166, 174, 179, 219, 220)
(1086 s. HUMK: 178, 416)
(4 92 s. Harçlar K: 32)
Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hüküm velayet, kişisel ilişki süresi ve tazminatlar yönünden temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü. 4722 sayılı kanunun 1.maddesi hükmü de dikkate alındığında olaya 743 sayılı TKM.si hükümlerinin uygulanması gerekir.
1- Davacı tanığı olarak dinlenen davacının kardeşi; Nilüfer ile davalı arasında husumet bulunmaktadır.Bu tanığın ifadesinde geçen olayın yeri, zamanı, sebebinin açıklanmamış olması ve tarafların daha önce 2 kere ayrılıp yeniden barışmış bulunmaları gerçeği karşısında ifadesine itibar edilemez.Boşanmaya neden olan olaylarda karısını döven ve hakaret eden davacı koca tam kusurludur. Bilindiği gibi genel boşanma nedeniyle ilgili Medeni Kanunun 134.maddesinin eski şeklinde [ifadesinde] şiddetli geçimsizliğe ilişkin boşanma davası,ilke [unsur] olarak doğrudan kusura dayanmıyor görünse de ikinci fıkrası ile dava hakkını kusuru olmayan yada, daha az olan tarafa tanımak suretiyle kusuru gizli bir unsur haline getirmiştir. Nitekim ilk bakışta dava hakkına yönelik görünse de, söz konusu 134.maddenin eski biçiminde, kusura ilişkin hükmün böylesine "katı bir tarzda uygulanması şikayetlerin odak noktasını teşkil etmişti" [3444 sayılı kanunun Hükümet tasarısı 4. madde gerekçesi] İşte bu ve benzer düşüncelerle 3444 sayılı kanun, Medeni Kanunun 134.maddesini değiştirirken, kusur unsurunun boşanmada yarattığı güçlüğü önemli ölçüde hafifletmiş; kusur yerine evlilik birliğinin onarılmaz bir biçimde sarsılmasına önem vermiş,özetle kusurlu eşe de dava açma hakkı tanımıştır.
Ne var ki, bu değişikliği tamamen kusurlu eşin de dava açabileceği ve yararına boşanma hükmü elde edebileceği biçiminde yorumlamamak ve değerlendirmemek gerekmektedir. Çünkü böyle bir düşünce, kimsenin kendi eylemine ve tamamen kendi kusuruna dayanarak bir hak elde edemeyeceği yönündeki temel hukuk ilkesine aykırı düşer. Diğer taraftan gene böyle bir düşünce tek taraflı irade ile sistemimize aykın bir boşanma olgusunu ortaya çıkarır. Boşanmayı elde etmek isteyen kişi karşı tarafın hiçbir eylem ve davranışı söz konusu olma dan, evlilik birliğini, devamı beklenmeyecek derecede temelinden sarsar, sonrada mademki birlik artık sarsılmış diyerekten boşanma doğrultusunda hüküm kurulmasını talep edebi lir.
Öyle ise Medeni Kanunun 134.maddesine göre (4721 S. TMK. 166/1-2) boşanmayı isteyebilmek için tamamen kusursuz yada az kusurlu olmaya gerek olmayıp daha fazla kusurlu bulunan tarafın dahi dava hakkı bulunmakla beraber, boşan maya karar verilebilmesi için davalının az da olsa kusurunun varlığı ve bunun belirlenmesi kaçınılmazdır. Az kusurlu eş boşanmaya karşı çıkarsa bu halin tespiti dahi tek başına boşanma karan vere bilmesi için yeterli olamaz. Az kusurlu eşin karşı çıkması hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olmalı, eş ve çocuklar için korunmaya değer bir yararın kalmadığı anlaşılmalıdır.( TKM: 134/2) Mevcut olaylara göre evlilik birliğinin, devamı eşlerden beklenmeyecek derecede, temelinden sarsıldığı kuşkusuzdur. Ne var ki bu sonuca ulaşılması tamamen davacının tutum ve davranışlanndan kaynaklanmış olup, davalıya atfı mümkün hiçbir kusur gerçekleşmemiştir. Bu durumda açıklanan nedenle isteğin reddi gerekirken yasa hükümlerinin yorumunda yanılgıya düşülerek boşanmaya karar verilmesi usul ve kanuna aykırıdır. Ancak boşanma temyize gelmediğinden yanılgıya işaret olunmakla yetinilmiştir.
2- Temyiz nedenlerine hasren yapılan incelemeye gelince:
- Dosyadaki yazılara karann dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre davacının aşağıdaki bent dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.
- Davacı koca, boşanmayla birlikte eşya ve ziynetler nedeniyle maddi tazminat isteğinde bulunmuş, harcı tamamlanmayan bu istek hakkında mahkemece "davacının tazminat talebinin reddine bu husus da bir karar verilmesine yer olmadığına" şeklinde karar verilmiştir. Davacıya eksik harcın tamamlanması yönünde süre verilmesi, eksik harcın tamamlanması halinde davanın esası hakkında olumlu olumsuz karar verilmesi,
tamamlanmaması durumunda ise "bu istek hakkında karar verilmesine yer olmadığına" karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu şekilde hüküm oluşturulması usul ve yasaya aykırı bulunduğundan bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Temyiz edilen karann 2-b nolu bentte gösterilen sebeple BOZULMASINA, temyize konu diğer bölümlerin ise 2-a bentteki nedenlerle ONANMASINA, 1. bentteki yanlışlığa işaret edilmekle yetinilmesine, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine oybirliğiyle karar verildi. 21.04.2003
|