 |
T.C.
YARGITAY
2. Hukuk Dairesi
E: 2001/2269
K: 2001/3659
T: 12.3.2001
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
- TANIK DİNLENMESİNE İLİŞKİN USUL KURALI
ÖZET: Tanıkların yetkili adli mercilerce istinabe suretiyle alınmayan ifadeleri hükme esas olamaz. Davada delillerin toplanması Medeni Usul Yasası hükümleri ile düzenlenmiştir, Usul Yasası Kamu düzeni ile ilgili olduğu için bu yasadaki hükümlerin hakim tarafından kendiliğinden gözetilmesi gerekir. Yabancı bir ülkede bulunan tanıkların yasaya uygun olarak tesbit edilmeyen beyanlarına değer verilmez.
(1086 s. HUMK. m. 250, 253, 257, 258, 260, 265, 267, 270, 271)
(Lahey Sözleşmesi 23.2.2001 tarihli)
Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
Tanıkların yetkili adli mercilerce istinabe suretiyle alınmayan ifadeleri hükme dayanak yapılamaz. Şöyle ki;
Davanın, ikamesi, yürütülmesi delillerin toplanması sonuçlandırılması ve verilecek kararın kesinleştirilmesi Medeni Usul Yasası hükümleri ile düzenlenmiştir. Usul yasası kamu düzeni ile ilgili olduğundan hükümlerinin hakim tarafından resen gözetilmesi gerekir. Yalnızca taraflarca hazırlama (ve tasarruf) ilkesinin uygulandığı davalarda delil sözleşmesi yapılabilir. Taraflar arasında delil sözleşmesi bulunsa bile delillerin toplanması usul kanununa göre olacaktır.
Tanık delili taktiri delillerdendir. Zayıf bir beyyinedir. Bundan dolayı tanık delili küçük meblağlarda ve senede bağlanması imkansız olan hukuki işlemler ve hukuki fiillerde kabul edilmiştir. Bu nedenden olacak ki tanıkların dinlenmesi kanunda teferruatlı olarak düzenlenmiştir. Kural olarak herkes (Türk yargısına tabi olmak şartı ile) tanıklık etmek zorundadır. Bu zorunluluk tanık olarak yapılan davet üzerine mahkemeye gelmeyi tanıklık etmeyi kapsar (HUMK. md. 253 ve 271). Tanığı göstermiş olan taraf onun çekinme beyanını
kabul etmezse hakim iki tarafı dinleyip tanığın çekinme isteği hakkında karar verir. Tanıklar Tebligat Kanununa göre tebliğ olunacak davetiye ile mahkemeye çağrılır (HUMK. md. 258). Tanıktan dinlenme esnasında öncelikle hüviyeti iki taraf ile akrabalığı, derecesi tanıklığa itimadı kaldıracak ilgi ve alakaları sorulur (HUMK. 260). Tanıklar ayrı ayrı dinlenir icabında yüzleştirme yapılır (HUMK. md. 265). İki taraftan her biri tanıklığın tavzihi ve ikmal için lazım olan yeni sualler sorabilir (HUMK. 267). Kural olarak tanık bildiğini şifahen söyler. Yazılı notlar kullanması memnudur (HUMK. 269). Tanıklığın mecburi olduğu hallerde cevaptan veya yeminden imtina eden tanık derhal cezalandırılır (HUMK. 271). Hakim tanıklık sırasında tanığın yalan söylediği veya menfaat temin ederek tanıklık ettiği yönünde kuvvetli delil ve emare elde ederse durumu Cumhuriyet Savcısına ihbar ile tutuklar (HUMK. 273). Yalan yere tanıklık Türk Ceza Kanununun 186. maddesindeki suçu oluşturduğu gibi muhakemenin iadesi sebebini oluşturur (HUMK. 445/4). Bütün bunlar için hakim tanıkları bizzat dinler (HUMK. md. 266). Bu hükmün istisnası olarak tanık davaya bakan mahkemeye (HUMK. 255) veya bulunduğu yer mahkemesine (HUMK. 257) gelemeyecek kimselerden ise o zaman hakim tanığı ikametgahında dinler (HUMK. 255).
Görülüyor ki açıklanan tüm hükümler tanığın doğruyu söylemesini temin, tarafların ve hakimin tanığın doğru söylediğini algılamaları amacına yönelik olup, zorlayıcı sebepler kesin bir biçimde ortaya çıkmadıkça bu prosüdürden ayrılmak amaca uygun düşmez. Şu halde Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 256. maddesinde yer alan "Müstesna hallerde, iki tarafın muvafakatleri ve hakimin tensibiyle, tayin olunacak müddet zarfında cevaplarını tahriren beyan etmek üzere şahide bir sual varakası gönderilebilir" hükmünü bu çerçevede yorumlamak ve burada yer alan "Müstesna halleri" şahidin hukuki yardım alma imkanı bulunmayan ülkede oturması gibi hallerle sınırlamak doğru olacaktır (Y. 2. H. D. nin 15.11.1996 tarihli 10721-11701 sayılı kararı). Hele hele boşanma gibi tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edemeyecekleri konularda, tarafların bu biçimde tanıklık üzerinde anlaşmış olmaları da Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 150. maddesi hükmü karşısında sonuca etkili olmaz.
Yabancı bir ülkede bulunan tanık da istinabe yolu ile dinlenir (HUMK. 257). Ülkemiz bir çok ülkenin taraf olduğu Hukuk Usulüne dair Lahey Sözleşmesine katıldığı gibi bir çok ilke ile de ikili adli yardım sözleşmesi yapmıştır.
Ülkemizle tanıkların bulundukları İspanya arasında adli yardım anlaşmaları bulunduğu (23.2.1972 tarihli resmi gazetede yayımlanan Hukuk Usulüne dair Lahey sözleşmesi) 25.1.2000, 25.4.2000 günlü ara kararı üzerine ispanyol Adli Makamlarına talimat gönderildiği halde, dikkate alınmadan beyanları hükme etkili tanıkların o ülkede bulunan Türkiye siyasi memuru tarafından tesbit edilen beyanları ve bazı tanıklarında, mahkemeye gönderdiği dilekçeler esas alınarak hüküm kurulması doğru görülmemiştir.
Sonuç: Temyiz edilen kararın gösterilen sebeple (BOZULMASINA), bozma sebebine göre sair yönlerin incelenmesine şimdilik yer olmadığına, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 12.3.2001 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.