 |
T.C.
YARGITAY
2. Hukuk Dairesi
Esas no: 1999/9576
Karar no: 1999/12093
Tarih: 10.11.1999
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
VASİYETNAMENİN TENFİZİ
MUAYYEN MAL VASİYETİ LEHDARIN HAKLARI
ÖZET: Kendisine belirli mal vasiyet edilen şahıs miras bırakanın ölümü anında vasiyet olunan şeyin mülkiyetini kazanmaz.
Belirli mal vasiyetinde kendisinin mal vasiyet olunan şahsın hakkı vasiyeti ıfa ile mükellef olunandan (vasiyet borçlusundan) vasiyet olunan şeyi talep etmekten ibaret olup bu hak şahsi bir haktır.
(743s. MK. m. 464, 465/1, 541/1, 2)
Taraflar arasındaki davanın birleştirilerek yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü.
Dava Medeni Kanunun 541. maddesine dayalı vasiyet edilen şeyin (paran; n) teslimi isteğine ilişkindir.
Vasiyetname lehdarı tarafından kanuni mirasçı durumunda bulunan hazineye açılmıştır. Vasiyeti tenfiz memuruna karşı, aynı taleple müstakilen açılan tevhit isteğini taşıyan dava iş bu dava ile birleştirilmiştir.
Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiştir. Kararı davalı hazine temyiz etmiştir.
1- Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin taktirinde bir yanlışlık görülmemesine göre davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.
2- Miras bırakan Binnaz, 18.8.1 991 tarihinde alt ve üst soyda mirasçı bırakmadan dul olarak ölmüştür. İbraz olunan 29.3.1993 tarihli veraset ilamıyla mirasın hazineye aidiyetine karar verilmiştir. Miras bırakan 26.7.1989 tarihli resmi vasiyetnamesiyle belirli malları ve bankadaki paraları üzerinde, belirli şahıslar lehine tasarruflarda bulunmuştur. Vasiyetname muayyen mal vasiyeti niteliğindedir (MK md. 464). Belirli mal vasiyetinde, kendisine mal vasiyet olunan şahsın hakkı vasiyeti ifa ile mükellef olandan (vasiyet borçlusundan) vasiyet olunan şeyi talep etmekten ibaret, bu hak şahsi (alacak) haktır (MK. 541/1). Gerçi Medeni Kanunun 523. maddesinde "mala müstahak olma" ifadesi kullanılmış ise de 523. maddeyi karşılayan İsviçre Medeni Kanunun 543. maddesinin Almanca metni "kendisine muayyen mal vasiyet olunan şahıs miras bırakanın ölümü anında mirasa ehil olarak hayatta bulunuyorsa vasiyet olunan malı talep hakkını kazanır." şeklindedir. Buradan çıkan sonuç şudur; Kanuni ve hakları itiraza uğramamış olan mansup mirasçılar miras bırakanın ölümü anında tereke üzerinde mülkiyet hakkına sahip bulundukları halde, kendisine belirli mal vasiyet edilen şahıs miras bırakanın ölümü anında vasiyet olunan şeyin mülkiyetini kazanmaz (Malı iktisap edemez) (Bkz. YHGK. nun 22.6.1 994 tarih, 1994/2-301 e. 1994/422k. sayılı kararı). Musalehin hakkı vasiyet olunan malın mülkiyetinin kendisine naklini talep etme hakkıdır. Musalehin bu alacak hakkı, mirasın açıldığı anda kendiliğinden doğar. Bu alacağın muaccel olması (başka bir ifadeyle ifasının talep olunabilmesi) vasiyet borçlusu olan mirasçının mirası red hakkının düşmüş olması (mirası kabul etmesi veya kanunda yazılı süre içinde mirası red etmemiş olması) halinde gerçekleşir (MK md. 541/2). Medeni Kanunun 580. maddesindeki zaman aşı mı süresi de bu andan itibaren işlemeye başlar. İsviçre Federal Mahkemesi 1957 yılında verdiği bir kararda, vasiyet borçlusunun hangi andan itibaren temerrüde düşmüş sayılacağı problemini çözüme bağlamıştır. (BGE 83. II. 427. JdT. 1958 1. 282) Yüksek Federal Mahkemeye göre; "İsviçre Medeni Kanunun 562 (TMK 541) maddesinde yazılı vade gerçekleşince Isviçre Medeni KanunL n 7. (TMK 5) ve İsviçre Borçlar Kanununun 102/2. (TBK 101/2) maddesi g€ 1eğince vasiyet borçlusu kendiliğinden temerrüde düşer. Ayrıca vasiyet borçlusuna temerrüd ihtarında bulunulmuş olması aranmaz". Federal Mahkemenin bu görüşü Türk Hukukunda bilimsel öğretide ve yargı içtihatlarında kabul görmemiş, öğretide eleştirilmiştir. Bu durumda Borçlar Kanununun 101/2. maddesinin değil, 101/1. maddesinin uygulanması gerektiği, borçlu temerrüdünün gerçekleşmesi için temerrüd ihtarının gerekli olduğu kabul edilmiştir (Bkz. Prof. Necip Kocayusufpaşaoğlu Miras Hukuku 2. bası 1978 T. Sf. 279). Bu görüşün hareket noktası Borçlar Kanununun 101/2. maddesinde yer alan "borcun ifa edileceği gün müttefikan tayin edilmiş" ibaresinin taraflarca kararlaştırılan vade ile ilgili olduğu, vadenin kanun tarafından belli edildiği hallerde Borçlar Kanununun 101/2. maddesinin uygulanamayacağıdır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu da 8.1.1964 tarihli E. 3/34, K.12 sayılı kararında aynı görüşü benimsemiştir. Bu açıklamalar ışığında vasiyet borçlusunun Medeni Kanunun 541/2 maddesinde belirlenen vade gerçekleşince kendiliğinden mütemerrid duruma düştüğünü kabul etmek mümkün değildir (Y. 2. HD. nin 3.12.1998 tarih, 1998/11379 E. 1998/13067 K. sayılı içtihadı).
Vasiyet olunan şeyin tesliminde esas, o şeyin mirasın açıldığı günkü durumudur (MK. 465/1). Mirasın açılmasından sonra vasiyet olunan şeyde meydana gelen fazlalık ve o şeyin husule getirdiği semerelerin (nef'in) musalehe ait olabilmeleri için vasiyet borçlusunun Borçlar Kanunun 101/1. maddesi gereğince temerrüde düşürülmüş olması zorunludur. Olayda vasiyet borçlusunu temerrüde düşüren bir ihtarın bulunmadığı göz önünde tutulmadan nemaların davacıya ödenmesine karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
S o n u ç: Temyiz olunan hükmün yukarıda 2. bentte gösterilen sebeple (BOZULMASINA),davalının bozma kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının yukarıda 1. bentte gösterilen sebeple (REDDİNE), temyiz peşin harcın yatırana geri verilmesine, 10.11.1999 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.