 |
T.C.
YARGITAY
2. Hukuk Dairesi
Esas No : 1996/8650
Karar No : 1996/8969
Tarih : 23.9.1996
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm, yoksulluk nafakası ve manevi tazminat yönünden temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü,
Bilindiği, gibi genel boşanma nedeniyle ilgili Medeni Kanunun 134.maddesinin eski, şeklinde [ifadesinde] şiddetli geçimsizliğe ilişkin boşanma davası, ilke [unsur] olarak doğrudan kusura dayanmıyor görünse de ikinci fıkrası ile dava hakkını kusuru olmayan yada, daha az olan tarafa tanımak suretiyle kusuru gizli bir unsur haline getirmiştir. Nitekim ilk bakışta dava hakkına yönelik görünse de, söz konusu 134.maddenin eski biçiminde, kusura ilişkin hükmün böylesine "katı bir tarzda uygulanmadı şikayetlerin odak noktasını teşkil etmişti" [3444 sayılı kanunun Hükümet tasarısı 4. madde gerekçesi] İste bu ve benzer düşüncelerle 3444 sayılı kanun, Medeni Kanunun 134.maddesini değiştirir k en, kusur unsurunun boşanmada yarattığı güçlüğü önemli ölçüde hafifletmiş; kusur yerine evlilik birliğinin onarılmaz bir biçimde sarsıl masına önem vermiş,özetle kusurlu eşe de dava açma hakkı tanımıştır.
Ne varki bu değişikliği tamamen kusurlu eşin de dava açabileceği ve yararına boşanma hükmü elde edebileceği biçiminde yorumlamamak ve değerlendirmemek gerekmektedir. Çünkü böyle bir düşünce, kimsenin kendi, eylemine ve tamamen kandı, kusuruna dayanarak bir hak elde edemiyeceği yönündeki temel hukuk ilkesine aykırı düşer. Diğer taraftan gene böyle bir düşünce tek taraflı irade ile sistemimiz aykırı bir boşanma olgusunu ortaya çıkarır. Boşanmayı elde etmek isteyen kişi karşı tarafın hiçbir eylem ve davranışı söz konusu olmadan, evlilik birliğini devamı beklenmeyecek derecede temelinden sarsar, sonrada mademki birlik artık sarsılmış diyerekten boşanma doğrultusunda hüküm kurulmasını
talep edebilir.
Öyle ise Medeni Kanunun 134.maddesine göre boşanmayı .isteyebilmek için tamamen kusursuz yada az kusurlu olmaya gerek olmayıp daha fazla kusurlu bulunan tarafın dahi dava hakkı bulunmakla beraber, boşanmaya karar verilebilmesi için davalının az da olsa kusurunun varlığı ve bunun belirlenmesi kaçınılmazdır.
Az kusurlu eş boşanmaya karşı çıkarsa bu halin tesbiti dahi tek başına boşanma kararı verebilmesi için yeterli olamaz. Az kusurlu eşin karşı çıkması hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olmalı, eş ve çocuklar için korunmaya değer bir yararın kalmadığı anlaşılmalıdır.
(M.K. 134/2)
Mevcut olaylara göre evlilik birliğinin, devamı eşlerden beklenmiyecek derecede, temelinden sarsıldığı kuşkusuzdur. Ne varki bu sonuca ulaşılması tamamen davacının tutum ve davranışlarından kaynaklanmış olup, davalıya affı mümkün hiçbir kusur gerçekleşmemiştir. Bu durumda açıklanan nedenle isteğin reddi gerekirken yasa hükümlerinin yorumunda yanılgıya düşülerek boşanmaya karar verilmesi usul ve kanuna aykırıdır. Ancak boşanma hükmü temyiz edilmediğinden bu yön bozma nedeni yapılamamış yanılgıya işaret edinilmekle yetinilmiştir.
Hüküm yoksulluk nafakası ve manevi tazminat yönünden temyizine gelince
Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre yerinde bulunmayan bütün temyiz isteğinin reddiyle hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı onama harcının temyiz edene yükletilmesine, peşin alınan harcın mahsubuna oyçokluğuyla karar verildi. 23.9.1996
MUHALEFET ŞERHİ
Davacı, olumsuz her şarta razı olarak kocasının işinin olduğu yere gitmek istemesi eleştirilecek değil. Taktir edilecek haldir. Davalının Komutanlığının evli olan görevlilere eşlerini getirmeyin diye bir emri de yoktur. Koca görevli olduğu yere götürmediği karısına bağımsız ev temin etmemiş anne ve babası ile birlikte ikamete mecbur etmiştir. Davacıya kusur yüklemek doğru olamaz davacı yoksulluk nafakası istemekte haklıdır. Bu nedenle sayın çoğunluk görüşüne katılmıyorum.