 |
T.C.
YARGITAY
2. Hukuk Dairesi
Esas No: 1993/12909
Karar No: 1994/968
Tarih: 31.1.1994
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
743/m.295
2675/m.17,36,39
DAVA VE KARAR : Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİ KARARI:
26.1.1971 gün ve 1331 sayılı kanunla onaylanan nafaka alacaklarının yabancı memleketlerde tahsili ile ilgili 20 Haziran 1956 tarihli sözleşmenin ( Newyork sözleşmesi ) 1. maddesinde sözleşmenin amacının nafakanın tahsilini kolaylaştırmak olduğu ifade edilmiştir. 5. maddenin 3. fıkrasında yargılama usulünün borçlunun tabi olduğu devletin Kanun'una göre ya bir tenfiz kararı veya tescil usulü, ya da yeni bir dava şeklinde olabileceği; 6. maddenin 1. fıkrasında aracı kurumun görevleri aynı maddenin 3. fıkrası ile 1. maddenin 2. fıkrasında uygulanacak kanun hükümleri gösterilmiştir ve bu hükümlere göre borçlunun bulunduğu ülkenin hukukunun uygulanması gerekmektedir.
1482 sayılı kanunla onaylanıp 25.4.1972 de yürürlüğe giren 24 Ekim 1956 tarihli "çocuklara karşı nafaka mükellefiyetine uygulanacak kanuna dair sözleşmenin ( layaha sözleşmesi ) uygulanabilmesi için ise sözleşmenin 1. maddesine göre çocuğun nesebi sahih, nesebi gayrı sahih veya evlat edinilmiş olması gerekmektedir. Bu sözleşmenin amacı çocuklarar karşı nafaka mükellefiyeti konusunda uygulanacak Kanun'un tesbitinde müşterek prensipleri belirlemektir.
Öte yandan 15 Nisan 1958 tarihinde imzalanıp 1620 sayılı kanunla onaylanan ve 27.6.1973 te yürürlüğe gire "çocuklara karşı nafaka yükümlülüğü konusundaki kararların tanınması ve tenfizine" ilişkin sözleşmenin ( La haye sözleşmesi ) 1. maddesinde sözleşmenin sadece nafaka yükümlülüğüne inhisar ettiği belirtilmiş ve 6. maddesinde tenfiz kararında da tenfiz merciinin mensup olduğu devletin usul hükümlerinin uygulanacağı gösterilmiştir.
Somut olaya gelince;
Yabancı mahkemece verilmiş bir nafaka kararı bulunmamaktadır. Açılan dava ise nafakaya ilişkin yabancı mahkeme kararının tenfizi olmayıp, babalığın tespitine dair yabancı mahkeme kararının tenfiz veya tanınması isteğini kapsamaktadır. Bu hale göre ihtilafın 23.11.1982 tarihinde yürürlüğe giren 2675 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Kanunu hükümlerine göre çözümlenmesi gerekecektir.
Söz konusu 2675 sayılı Kanunun 17. maddesi ile çocuk ve baba arasındaki kişisel ve mali ilişkilerde babanın mali hukuku uygulanır hükmü getirilmiş; 36. maddesinde istemin ne şekilde yapılacağı, 27. maddesinde mahkemeye sunulması gereken belgelerin neler olduğu, 38. maddesinde tenfiz ve 39. maddesinde de itiraz koşulları açıklanmış; Medeni Kanunun 295. ve müteakip maddelerinde babalık davasının açılması ve koşulları gösterilmiştir.
Bu durumda,
1 - Babalığın tespitine dair yabancı mahkeme kararının tenfiz veya tanınmasına ilişkin davacı veya temsilcisi tarafından açılmış bir dava olmadığı halde bu konuda yetkisi bulunmayan aracı kurumun görevlendirmesi üzerine Cumhuriyet Savcılığınca açılan dava ile duruşma yapılıp yazılı şekilde karar verilmesi Usul ve Yasa'ya aykırıdır.
2 - Mahkemenin kabul şekline göre de;
Davalının yokluğunda oluşturulan ve tenfizine itiraz edilen yabancı mahkeme kararının çocuk ile davalı arasında irs ilişkisini gösterir ve Türk hukukuna göre oluşturulmuş babalığın tespiti kararı niteliğinde olup olmadığı araştırılıp tartışılmadan ve bu konuda deliller toplanmadan eksik inceleme ile hüküm kurulması da doğru görülmemiştir.
SONUÇ : Temyiz edilen kararın gösterilen sebeple ( BOZULMASINA ), oybirliğiyle karar verildi.