 |
T.C.
YARGITAY
2. Hukuk Dairesi
E: 1992/8488
K: 1992/11844
T: 25.11.1992 Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Fatma Yılmaz ve ark. ile Kadıköy İrfan Vakfı arasındaki tescil davasının yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hükmün temyizen tetkiki davalı tarafından istenilmekle; dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Hukuki muameleler, hukuki hüküm ve sonuçlarını muameleyi yapan şahsın terekesinde onun ölümünden sonra meydana getirilirse ölüme bağlı tasarruf etkilerini, hüküm ve sonuçlarını işlemi yapan şahsın hayatında onun mal varlığında meydana getiriyorsa sağlararası tasarruf diye nitelenmektedir.
Medeni Kanununuza göre ölüme bağlı tasarruflar vasiyetname (M.K. md.474) ve miras mukavelesidir. (M.K. md.492). Bunun yanında bağışlama aktinde; bağış, bağışlayanın eceline bağlı olarak yapılmışsa Borçlar Kanununun 240. maddesinde hükümaltına alınan tenfizi bağışlayanın ölümüne bağlı bağışlama olmaktadır. Kural böyle olmakla beraber, bağışlayan daha hayatta iken bağışlanan lehine alacak hakkının doğmasını istemişse veya bağışlayanın hayatta iken bir ifa başlangıcı öngörmüşse (örneğin bağışlayanın eceline bağlı bağışlanan paranın faizinin bağışlananın almasının kararlaştırılması gibi). Bu halde ölüme bağlı tasarruf değil, borçlar hukuku akti söz konusudur. Şunu da belirtmek gerekirki tenfizi bağışlayanın ölümüne bağlı bağışta, ölüme bağlı tasarruf gibi, muhteva ehliyet ve şekil bakımından da ölüme bağlı tasarruf hükümleri gibi olacaktır. Şu halde Borçlar Kanununun 240. maddesinde öngörülen bağış miras mukavelesi şeklinde (M.K. md.492) Sulh Hakimi ya da Noter yahut kanunun bu hususta vazifeli gösterdiği memur tarafından düzenlenecektir (MK. md.479). Diğer yandan ölüme bağlı tasarruflar şahsa bağlı hukuki muamele olduğundan ölüme bağlı tasarruflarda temsil de söz konusu olamıyacağından belirtilen türdeki bağış da vekil aracılığı ile yapılamaz.
Davadaki somut olaya göre intifa hakkını saklı tutarak yapılan taşınmaz bağışı, Borçlar Kanununun 240. maddesinde öngörülen bağış miras mukavelesi şeklinde (M.K. md.492) Sulh Hakimi ya da Noter yahut kanunun bu hususta vazifeli gösterdiği memur tarafından düzenlenecektir (MK. md.479). Diğer yandan ölüme bağlı tasarruflar şahsa bağlı hukuki muamele olduğundan ölüme bağlı tasarruflarda temsil de söz konusu olamıyacağından belirtilen türdeki bağış da vekil aracılığı ile yapılamaz.
Davadaki somut olaya göre intifa hakkını saklı tutarak yapılan taşınmaz bağışı, Borçlar Kanununun 240. maddesindeki hüküm altına alınan bağış, başka bir deyişle ölüme bağlı tasarruf sayılabilir mi? İntifa hakkını muhafaza şartı ile yapılan gayri menkul bağışlaması Medeni Kanunun 733. maddesinde öngörülen hukuki etki ve sonucunu bağışlayanın sağlığında hasıl eden tamamen sağlar arası bir hukuki muameledir. Çıplak mülkiyet bağışlanana geçirilirmiş yetkileri ve borçları kanunda da intifa hakkı ile ilgili maddeler vaz edilmiştir. İntifa hakkı saklı tutularak gayri menkul bağışında taraflardan birisinin vekille temsilini yasaklıyan bir hüküm de yoktur. Saklı tutulan intifa hakkı zata bağlı olmadığından temlik edilebileceği gibi, çıplak mülkiyet malikinin de tasarrufta bulunması mümkündür. Taşınmazlarda intifa hakkını saklı tutarak bağış yapılabileceği gibi, satışta yapılabilir. Sonuçlar itibariyle birbirinden farklı değildir. Şu halde intifa hakkını muhafaza şartı ile yapılan taşınmaz mal bağışı hukuki muamelesi meydana getirdiği sonuç bakımından ölüme bağlı bir tasarruf olarak nitelemek mümkün değildir.
Sağlararası tasarrufların ise hangi hallerde tenkise tabi olduğu medeni Kanunun 507. maddesinde hüküm altına alınmıştır. Davalıya murisin ölümünden bir yıl önce yapılan bağışın tenkisi istendiğine göre, maddenin son fıkrası uygulanacaktır. Toplanan deliller ise miras bırakanın saklı pay kurallarını ihlal kastı olmayıp aksine mirasçıların saklı paylarına saygılı davrandığı, gözettiği anlaşılmıştır. Davanın kabulü ile tenkise karar verilmesi yasaya aykırıdır.
SONUÇ: : Açıklanan nedenle davalının temyiz itirazının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, bozma nedenine göre diğer yönlerin incelenmesine yer olmadığına, 25.11.1992 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Murisin, mirasçılarının mahfuz hisselerini ihlal eden ölüme bağlı veya sağlararası teberrularının kanuni hadde indirilmesi içien açılan davalara tenkis davası denmektedir. Bu düzenlemenin amacı mahfuz hisse sahibi mirasçıları murise karşı korumaktır. Kanunu yorumlarken bu amaç hiçbir zaman gözden uzak tutulmamalıdır.
Kanun vazıı bu düzenleme içinde bir yandan murisin son arzularına olabildiğince hürmet ve riayeti sağlarken bir yandan da mirasçılarla teberrudan yararlananlar arasında hassas bir denge kurulmasına özen göstearmiştir. Bu cümleden olarak mursiin en son sonuç doğuran tasarrufları ile mahfuz hisseyi ihlal ettiği, son kazanmaların haklar dengesini bozduğu kabul edilmiş; önce bu ihlalden başlamak üzere mahfuz hissenin onarılması yoluna gidilmiştir. Bu hal Medeni Kanun 512. maddesi ile açıkça kurala bağlanmış, ölüm anınhda sonuç doğuran teberrular ilk önce tenkise tabi tutulurken sağlararası tasarruflarda da ilk önce son tarihli tasarrufun tenkis edileceği belirlenmiştir. Bu amaç Medeni Kanunun 507. maddesinde yapılan düzenleme ile de teyit edilmiştir. Bağışlayanın kayıtsız şartsız rucua hakkı olan bağışlamalar ile ölümden en çok bir yıl önce yapılan bağışların iadeye tabi olmamak üzere miras hissesine mahsuben verilenlerin, mal varlığından en son çıkan veya murisin mal varlığına dönme ihtimalini en son yitiren değerler olduğu gözetilip, mutlak tenkisi öngörülürken; diğer bağışlamaların mahfuz hisse kurallarını ihla amacı taşıdığı isbatlandığı takdirde tenkis olunabileceğine işaret edilmiştir.
Görülüyor ki haklar dengesi terekeden son çıkan varlığın mahfuz hisseyi ihlal ettiği kuramına göre kurulmaktadır.
Murisin intifa hakkını üzerinde bırakarak yaptığı çıplak mülkiyet bağışlamaları bu açıklamalar ışığı altında değerlendirilmelidir.
Mülkiyet hakkının niteliği ve kapsamı Medeni Kanunun 618. ve müteakip maddelerinde açıklanmıştır. Mülkiyet mal varlığı olabilecek şeyler üzerinde tam bir egemenlik hakkıdır. Malike tanınan bu dilediğince tasarruf hakkı, hakka konu şeyi zilyetliğinde bulundurma, onu kullanma, tüketme, yoketme; ondan yararlanma, onun semerelerini alma haklarını bapşettiği gibi; o nesnenin mülkiyetini başkasına geçirme hukuki yetkisini de verir.
Görüldüğü gibi malikin şey üzerinde çıplak mülkiyet ve intifa hakkı şeklinde iki gruba ayrılabilecek hakları ve yetkileri vardır. Çıplak mülkiyet, hukuki hakkın başkasına geçirilmesi yetkisine münhasır olmasına karşılık; zilyetlik, kullanma, yararlanma ve yönetme yetkileri intifaya ilişkindir. Bu haklardan bazılarının ayrılıp başka başka kişilere ait olması halinde o şey; malikin çıplak mülkiyet hakkı sahibinin veya intifa hakkı sahibinin mal varlığında farklı etkiler yaratır. Daha başka bir ifade ile tam mülkiyet hakkının değeri, çıplak mülkiyetin değeri ile intifa hakkının değerinin toplamlarından oluşur. O halde bir malın çıplık mülkiyetini hibe eden kişinin mal varlığında meydana gelen azalma ile o malın tam mülkiyetinin devri halinde vaki azalma bir değildir. muris çıplak mülkiyet hibe ettiği zaman, o şeyin intifasına ait değerleri mal varlığında muhafaza etmekte olup, bu ikinci bölüm değerler en son ve ölümle hibeden yararlanana geçmektedir. Bu açıklamalar gösteriyor ki murisin intifa hakkını üzerinde bırakarak vaki çıplak mülkiyet hibesi ölüm anında tamamlanan tam mülkiyet hibesi niteliğinde olup, Medeni Kanunun 507/3. maddesi çerçevesinde mutlak tenkise tabi tutulmalıdır.
Aksi düşünce Medeni Kanunun 512. maddesinin konmuş amacına ters düştüğü gibi tenkis hükümlerinin amacına da ters düşer. Sayın çoğunlukça benimsenen görüş bu yolla, ölüme bağlı sonuç doğuran ve fakat onlar gibi tenkis edilmeyen bir teberru yapılmasına ve kanunun dolanılmasına yol açar.
|