 |
T.C.
YARGITAY
2. Hukuk Dairesi
E: 1991/8468
K: 1991/12141
T: 07.10.1991
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Sevil Tutuş ile M. Selim Ant arasındaki babalık davasının yapılan muhakemesi sonunda Mahalli Mahkemece verilen hüküm davacı tarafından temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Babalık davaları anne ve çocuk tarafından ayrı ayrı veya müştereken açılabilir. Olayımızda davacı anne davasından feragat etmiştir. Çocuk adına kayyımın açtığı dava ayaktadır. O halde annenin feragati kendi kişisel hakları ile ilgili olması gerekir. Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve yukarıdaki açıklamalara göre yerinde görülmeyen bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun olan hükmün ONANMASINA 7.10.1991 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Evlilik dışı doğan çocuğun anası, babanın hükmen tayinini dava edebilir. Çocuk da bu hakka haizdir (MK 295). Mahkeme de evlilik haricinde de doğumdan haberdar olduğu veya böyle bir gebelik ana tarafından kendisine haber verildiği takdirde çocuğun menfaatlerini siyanet etmek üzere hemen bir kayyım tayin eder (MK 298). Görüldüğü gibi evlilik dışı doğan çocuğun temsil hakkı münhasıran kayyıma aittir. Ananın çocuğu temsil hakkı ve yetkisi yoktur. Yapılan işin hal ve icabından açıkça anlaşıldığı takdirde ve Borçlar Kanununun 410 ve müteakip maddeleri şartları varsa ananın çocuk lehine tasarrufları vekaletsiz tasarruf niteliğinde olabilir. Dava dilekçesinden açıkça anlaşılmadıkça ananın açtığı babalık davasının çocuk yararına da açıldığını kabul etmek mümkün değildir. Olayımızda da bu yönde bir açıklık bulunmadığından çocuk adına da açılan babalık davasından söz edilemez. İncelenen bu davanın Medeni Kanunun 295. maddesi çerçevesinde anınn kendi adına açtığı bir babalık davası olarak nitelendirilmesi zorunludur. Ananın açtığı bu davada tabii ki çocuk ve kayyımı üçüncü şahıs durumundadır.
Ancak bu davanın sonucu çocuğun haklarına etkili olacağından çocuk adına kayyımın davaya katılması (HUMK 53-58), mümkündür. İşte Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 20.1.1988 günlü 473/42 sayılı kararında bu yöne işaret etmiş, kayyımın davaya katılması halinde onunda delilleri toplanarak sonucu uyarınca bir karar verilmesine işaret etmiştir.
Olayda da kayyım davaya katılmıştır. Kayyımın usulüne uygun harç verilerek dava niteliği kazanan bir isteği yoktur. O halde söz konusu katılma fer'i niteliktedir. Davaya katılan, katıldığı tarafla birlikte hareket etmek zorundadır. Katılan tarafa muzafen hüküm kurulamaz (HUMK 57). Davacı ana davasından feragat etmiştir. Feragat kesin hükmün sonuçlarını doğurur (HUMK 95). Bu sebeple davanın reddi gerekirken, karar bu sebeple bozulmalıdır.