 |
T.C.
YARGITAY
2. Hukuk Dairesi
E: 1991/603
K: 1991/3657
T: 28.02.1991
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
- MAHKEMELERİN MİLLETLERARASI YETKİSİ
ÖZET:Her Devlet, mahkemelerinin milletlerarası yetkisini bizzat (kendisi) tayin eder. Yer itibariyle yetkili bir Türk mahkemesinin bulunması, milletlerarası yetkinin de varlığı için gerekli ve yeterlidir. Milletlerarası yetkinin belirlenmesinde, yer itibariyle yetki kaideleri uygulanırken davanın taraflarının Türk vatandaşı veya yabancı olması rol oynamaz. Diğer taraftan, 2675 sayılı Kanunun 13/1. maddesi hükmüne göre, boşanma sebepleri ile hükümleri eşlerin müşterek milli hukuklarına tabidir.
(2675 s. MÖUHK. m. 13/1, 27)
Alfredo ile malikle arasındaki boşanma davasının yapılan muhakemesi sonunda; davanın reddine dair verilen hüküm davacı tarafından temyiz edilmekle; evrak okunup, gereği görüşülüp düşünüldü:
Dava,İtalyan uyruklu taraflar arasında boşanmaya ilişkin olup; mahkemece, davalının bu davaya Türk mahkemesinde bakılmasına muvafakat etmemesi ve esasen katoliklerin boşanmasının mümkün bulunmaması sebebiyle isteğin reddine karar verilmiştir.
Herşeyden önce her Devletin, mahkemelerinin milletlerarası yetkisini bizzat (kendisinin) tayin edeceğini açıklamakta yarar bulunmaktadır. Bilindiği gibi, milletlerarası yetkiyi düzenleyen kaideler iç hukuk kaideleri olmakla beraber, bunların belirlenmesinde milletlerarası yetki konusu, Türk hukukunda ilk kez 2675 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun ile belirli bir sistem içinde düzenlenmiştir.Anılan Kanunun 27. maddesine göre, Türk hukukunda ülke içi yer itibariyle yetki (selahiyet) kaideleri aynı zamanda milletlerarası yetki kuralları olarak da hüküm ifade etmektedir. Başka bir anlatımla, Türk hukukunda milletlerarası yetkiye ait özel kurallar konulması yerine, iç hukukun yer itibariyle yetki kaidelerinin devletlerarası yetkiye de esas alınması öngörülmüştür. Durumu özetlersek, yer itibariyle yetkili bir Türk mahkemesinin bulunması, milletlerarası yetkinin de varlığı için gerekli ve yeterlidir. Hemen eklemek gerekirki, milletlerarası yetkinin belirlenmesinde, yer itibariyle yeti kaideleri uygulanırken davanın taraflarının Türk vatandaşı veya yabancı olması rol oynamaz. Öyle ise davalının açılan boşanma davasına Türk mahkemesinde bakılmasına muvafakatı gerekli olmadığından ve muvafakat verilmemesi hukuksal sonuç doğurmayacağından mahkemenin bu yöne ilişkin red gerekçesi yerinde değildir.
Diğer taraftan, sözü geçen 2675 sayılı Kanunun 13/1. maddesi hükmüne göre, boşanma sebepleri ile hükümleri eşlerin müşterek milli hukuklarına tabiidir. Öyle ise, mahkemece yapılacak iş tarafların her ikisinin de İtalyan uyruklu olması karşısında taraflara boşanmaya ilişkin İtalyan yasalarının onanmış örnekleri ile çevirilerini mahkemeye ibraz etmek için olanak vermekten ibarettir. Gerçekten, 1 Aralık 1970 tarihli, 898 sayılı "Evliliğin Çözülmesi Hallerini Düzenleyen Kanun"un 1. maddesinde, Medeni Kanun hükümlerine göre kurulmuş olan evlilik birliğinin çözülmesine; 2. maddesinde de, dini merasimle kurulmuş ve usulüne göre tescil edilmiş evliliklerde ise evliliğin tescilinden doğan medeni hukuk sonuçlarının durdurulmasına karar verileceği hükme bağlanmıştır. Mahkemece, boşanmaya ilişkin İtalyan Medeni Hukuk mevzuatı araştırılmadan, hukuksal sonuç taşımayan kilise yazısına önem ve değer verilerek isteğin reddi usul ve kanuna aykırı olup ayrıca bozmayı gerektirir.
Sonuç: Temyiz olunan kararın gösterilen sebeple BOZULMASINA, 28.2.1991 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.