 |
T.C.
YARGITAY
2. Hukuk Dairesi
E. 1991/10499
K. 1991/14491
T. 21.11.1991
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
- ANLAŞMALI BOŞANMA DAVASI
- NAFAKA-TAZMİNAT
- MAHKEMENİN TAKDİR HAKKI
ÖZET : Kabule dayalı (anlaşmalı) bir boşanma davasında, boşanmanın mali sonuçları ile ilgili olarak tarafların anlaşma dışında mahkemenin herhangi bir takdir hakkı yoktur.
(743 s. MK. m. 134/3)
Nazike ile Ali arasındaki boşanma davasının yapılan muhakemesi sonunda; mahalli mahkemece verilen hüküm nafaka ve tazminat yönünden davalı tarafından temyiz edilmekle; evrak okunup, gereği görüşülüp düşünüldü:
1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazları yersizdir.
2- Medeni Kanunun 3444 sayılı Kanunla değişik 134/1. maddesine göre, eşlerin birlikte başvurmaları yada bir eşin diğerinin davasını kabul etmesi, evlilik birliğinin temelinden sarsıldığının karinesi sayılır. Başka bir ifade ile böyle bir durumda hakimin takdir hakkı sonuca etkili olmamakta ve delillerin toplanmasına da gerek bulunmamaktadır. İşte Medeni Kanunun 3444 sayılı Kanunla değişik 134/3. maddesi boşanma hukuki sebebinin varlığı konusunda takdir hakkını ortadan kaldırmış, hakime, boşanmaya karar verebilmesi için zorunlu üç unsurun varlığını kendiliğinden (re'sen) araştırma yetkisi vermiştir. Bunlardan herhangi birinin yokluğu halinde açılan davanın reddedilmesi zorunludur. Aranacak hususlar, evlilik birliğinin en az bir yıl sürmüş olması, boşanmaya ilişkin olmak üzere tarafların iradelerinin serbestçe açıklanmış bulunması ve boşanmanın mali sonuçları ile ilgili olmak üzere taraflarca mahkemeye bir anlaşma (düzenleme) metninin sunulması veya bu husustaki anlaşmanın tutanağa geçirilmiş olmasıdır. Bu yön kamu düzenine ilişkin olup re'sen gözetilmesi gerekir.
Rızai (anlaşmalı) boşanmaya karar verilebilmesi için "boşanmanın mali sonuçları" ve "çocukların durumu" hakkında taraflarca hazırlanacak bir anlaşma mahkemeye tevdi edilmeli veya tutanağa geçirilmelidir. Böyle bir anlaşma mahkemeye bildirilmedikçe, yargılamaya devam olunması mümkün değildir. Çünkü, kanun koyucu bu hüküm ile evlilik birliğinin onarılmaz bir biçimde yara almasını ve boşanabilmek için her şeyi göze almalarını önlemek istenmiştir. Bir anlamda, kendi yararlarını ve çocukların çıkarlarını düşünemeyecek duruma gelen eşlerin böyle bir anlaşma ile gelecekte daha sağlıksız, mantıksız ve adiI olmayan şartların meydana gelişme engel olunmuştur. Böylece, boşanmanın ortaya çıkaracağı ruhsal çöküntüler, devamlı ve güvenceli bir gelecek ile dengelenmiş olmaktadır. Hemen söylemek gerekir ki, kanunda "taraflar" sözcüğü kullanılmak suretiyle davacı taraf için dahi bu kural geçerli bulunmaktadır. Zaten eşlerin anlaşmasına dayalı boşanmalarda bir bakıma, iki davacı ve iki davalı vardır. İki tarafta bir an önce boşanmayı sağlayabilmek ve bu yükten kurtulabilmek için kendi geleceğini tehlikeye atabilir. Söz gelimi davacı bütün mal varlığını davalıya bırakmaya razı olabilir. İşte Medeni Kanunun 3444 sayılı Kanunla değişik 134/3. maddesinin öngördüğü temel ilke ve bu gibi durumlarda hakimin görevi, gerekli müdahalede bulunmak ve tarafların yararları ile çocukların korunması açısından adil, mantıklı ve hakkaniyete uygun mali şartları belirleyerek kalıcı bir dengeyi gerçekleştirmektedir. İşte hakimin zorunlu ve çok önemli böyle bir görevi yerine getirebilmesi için, taraflarca hazırlanacak ayrıntılı anlaşmanın (yani) mali projenin mahkemeye sunulması veya tutanağa geçirilmiş olması kaçınılmazdır. Çünkü; eşlerin eksiksiz tüm malvarlıkları bilinmedikçe, taşınır ve taşınmaz malların ayrıntılı bir dökümü yapılmadıkça tarafların tekliflerinin ne ölçüde adiI ve hakkaniyete uygun olduğunun belirlenmesi mümkün değildir. Aksi halde gerekli araştırmayı yapmış sayılamaz. Kamu düzenine yönelik olarak hakime doğrudan araştırma ve karar verme yetkisi tanıyan bu hükmün, mahkemelerce gereği gibi kullanılmaması halinde mal varlığını mahkemeden, hatta bütün bir evlilik boyunca diğerinden gizleyen kötü niyetli eşe hukuki himaye sağlanmış olup, iyi niyetli eş açısından gelecekte çok ciddi ve önemli sakıncalar doğar. Öyle ise Medeni Kanunun 3444 sayılı Kanunla değişik 134/3. maddesine dayalı davalarda boşanmaya karar verilebilmesi ve hatta yargılamaya devam olunabilmesi için, hakimin değerlendirme yapmasına imkan tanıyacak tarafların tüm mal varlıklarını ve buna bağlı olarak bunların paylaşılma (yada istifade) yollarını ayrıntılı olarak gösteren yeterli bir anlaşmanın mahkemeye tevdi edilmesi veya tutanağa geçirilmiş olması vazgeçilmez bir zorunluluktur. Nitekim, 3444 sayılı Kanuna ilişkin Hükümet tasarısının 4. maddesine ait gerekçede; rızaya dayalı boşanmada diğer bir önemli faktör de, hakimin, boşanmanın mali sonuçları ile çocukların durumu hususunda taraflarca kabul edilecek düzenlemeyi uygun bulması hususu vurgulanmıştır. Aynı gerekçede TARAFLARIN, BU HUSUSTA HAZIRLADIKLARI ANLAŞMAYI MAHKEMEYE TEVDİ EDECEKLERİ, hakimin de ancak bu anlaşmayı uygun gördüğü taktirde boşanmaya karar verilebilmesi ve gene hakimin, tarafların ve çocukların menfaatlerini nazara alarak bu ANLAŞMADA gerekli değişiklikleri yapabileceği belirtilmiştir. Öyle ise bir anlaşma (mali proje) açıklanmadıkça Medeni Kanunun 134/3. Maddeye göre boşanmaya karar verilmesi mümkün değildir. Olayımızda, boşanmanın mali sonuçları ile ilgili olarak taraflarca herhangi bir anlaşmaya varılmamış aksine bu yöndeki davalı teklifleri davacı tarafından kabul edilmemiştir. Bu durumda Medeni Kanunun 134/3. maddesinin yasal unsuru oluşmamış olmasına göre verilen boşanma kararı usul ve kanuna aykırıdır. Ne var ki hükmün boşanmaya ilişkin bölümü taraflarca temyiz edilmemek suretiyle kesinleştiğinden aleyhe temyiz yasağı nedeniyle bu yön bozma sebebi yapılmamış yalnızca yanlışlığa işaret edilmekle yetinilmiştir.
2- Görülmektedir ki Medeni Kanunun 134/3. maddesine ve kabule dayalı (anlaşmalı) bir boşanma davasında boşanmanın mali sonuçları ile ilgili olarak tarafların anlaşma dışında mahkemenin herhangi bir takdir hakkı söz konusu değildir. Bu konuya ait anlaşma mahkemece uygun bulunmuyorsa hakimin görevi taraflardan gerekli gördüğü değişiklikleri yapmalarını istemek ancak onların kabulü halinde boşanmaya karar vermekten ibarettir. Mahkemenin kendisi tarafların yerine koyarak ve kendi takdirine göre maddi ve manevi tazminat ile yoksulluk nafakasına hükmetmesi mümkün olmayacağından manevi tazminat isteğinin reddi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve kanuna aykırıdır.
SONUÇ : Temyiz edilen kararın gösterilen gerekçe ile (BOZULMASINA), 21.11.1991 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.