Hukuki.NET

T.C.
YARGITAY
2. Hukuk Dairesi
E: 1990/970
K: 1990/6390
T: 21.12.1990

Yargıtay içtihatları bölümü

Yargıtay Kararı

 


 
  DAVA : Ahmet Ç. ile Yusuf Ç. arasındaki tenkis davasının yapılan muhakemesi sonunda verilen hüküm davacı trafından temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
 
  KARAR : Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delilerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre yerinden bulunmayan bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun olan hükmün ONANMASINA (...) 22.6.1990 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
 
  KARŞI OY YAZISI
  Dava dilekçesinde davacı, miras bırakan baba ile davalı büyükkardeş arasında yapılan kazandırma ile satış gibi gösterilen bağışın saklı payı oranında indirilmesini (tenkisini) istemiş, temyiz dilekçesi ile bağışlanan malvarlığının ölüm tarihi olan 19.1.1985 günündeki değeri ile buğünkü değeri arasında büyük farka değinmiş ve zedelenen saklı payının indirim günündeki değeri üzerinden hesap edilip verilmesi gereğini vurgulamıştır. Yerel mahkeme dairemizin devamlılık arzeden görüşü doğrultusunda indirimin ölüm günündeki değeri üzerinden hüküm kurmuş, bu görüş dairenin çoğunluk tarafından benimsenmiştir. Sayın çoğunluğun görüşüne aşağıda değinilecek nedenlerle iştirak edilmiştir.
  1- Konuya girmeden önce indirim davasının koşullarının daha iyi anlaşılması bakımından mirasçılık, mirasın açılması ve mirasçılara geçişi, yasal düzenlemenin yapıldığı tarihteki ekonomik durum ve bu konudaki tarihi gelişimi de değinmekte yarar vardır.
  A) MK'nun benimsediği hukuk sistemi ile mirasçılık üç şekilde belirlenmektedir.
  a) Yasal mirasçılık (MK 439-448 ve 514).
  b) İradi mirasçılık (MK 449 ile 477).
  c) Zorunlu mirasçılık (MK 452-453).
  Yasa, miras bırakanı, malları üzerinde hukuki işlem yönünden bazı kısıtlamalara tabi tutmuş, bazı mirasçılar yararına konulan kısıtlamalarla oluşturulan yasal koruma ile (iptal, iade, tenkis gibi) saklı pay kavramının doğmasını sağlamıştır. Saklı pay sahibi mirasçılara, yasal mirasçılıktan dahi güçlü haklara sahip olmaları nedeniyle zorunlu mirasçılar deniyor. Bu korunma miras bırakanın iradesine dayanan mirasçı seçme hakkının kötüye kullanılmasına karşı önlem olarak düzenlenmiştir.
  B) Mirasın açılması (mirasın mirasçılara geçmesi)
  Medeni Kanunun 517. maddesi uyarınca miras ölümle açılır. Bazı yazarlar (Miras açılması) deyiminin yanlış bir çeviri olduğu, İsviçre MK'nun aslına uygun olarak mirasın intikali (De la Devalution - veya Dererogang) olarak kullanıldığı da savunulmaktadır. Zira mirasın açılması ve mirasçılarına gerçek anlamda bir geçiş olmaz.
  MK'nun 517/19, 539. maddeleri uyarınca miras bırakanın ölümü ile mirasçılara kendiliğinden geçiş, fiktif (kurumsal-farazi) ve geçici bir geçiştir. Mirasın reddedilmesi, terekenin borçlarına yetmemesi gibi malların bulunması mirasçılık sıfatını ortadan kaldırır.
  Tereke, var olan ve henüz belirlenmeyen mirasçılar yönünden iştirak halinde malik olmak üzere tüzel kişiliği bulunmayan mirasçılar topluluğuna aittir. (MK 581-585). Mirasın kişilere geçişi bazı koşulların gerçekleşmesi ile olanaklı hale gelir. Bunlar:
  a) Mirasçı ve miras bırakan yönünden;
  Miras bırakanın ölmüş (MK 517) veya gaipliğine karar verilmiş (MK 526) ve ekonomik değer arzeden bir terekenin (mal varlığının) bulunması, mirasçı bakımından da mirasçılık ehliyetinin olması (MK 519-522) gerekir.
  b) Mirasın mirasçılara geçmesi için gereken işlemlerin (kabul-ret-defter gereğince kabul, resmi tasfiye-miras nedeniyle istihkak davası gibi) (MK 531-580) belirlenmiş veya sonuçlanmış olması.
  c)Mirasçı birden fazla ise, her bir mirasçının kendi payı üzerinde bağımsız hak sahibi olabilmesi için terekenin mirasçıları arasında paylaşılmış (MK 581-617) olması gerekir. MK'nun 581. maddesi uyarınca "Mirasçı birden ziyade ise terekedeki haklar ve borçlar taksime kadar muşa... kalır"
  O halde mirasın açılması ile miras fert fert mirasçılara geçmemektedir. İntikal paylaştırma ile gerçekleşecekitr. Zira paydaşmadan önceki dönem toplu mülkiyet, toplu idare, toplu temsil dönemidir. Mirasçıların herbirinin hakkı toplu mülkiyete konu malların tümü içindir. Payların bağımsızlaşması sonraki dönemde gerçekleşecek ve miras payının intikali bu ikinci dönemde (paylaştırma döneminde) palaştırma günündeki değerleriyle (MK 595) olacaktır. Miras payından dolayı haklar ve borçlar bu ikinci dönemle belirleneceğinden saklı payın ne miktarda zedelendiği de bu dönem içinde belirli hale gelecektir. Eş anlatımla tereke önce kuramsal olarak sonra da gerçek anlamda mirasçılara geçmiş olacaktır.
  C) Yasal düzenlemede gelişmeler:
  MK'nun 517/2. maddesinde "miras bırakanın ölüme bağlı olmayan kazandırmalar ve paylaştırmaları mirasa alakaları noktasından mirasın açıldığı gündeki haline göre takdir edilir." Gayet doğaldır ki mirasçının saklı payı oranına bir elatma olup olmadığını belirlemekte terekenin ölüm günündeki hal ve vaziyeti dikkate alınacaktır (MK 454/1). Saklı payda bir zedelenme olup olmadığının varsa bunun oran olarak belirlenmesinde ölüm günündeki değerlerin kullanılacağı, değerin noksan gelmeksizin paylaşılabilen bir mal hakkındaki indirimin gerekmesi halinde malın bu oran için bölünerek taraflar bağımsız yerler verileceği yönünden bir duraksama doğmamıştır. MK 506. maddesinde tarif edildiği üzere aynen bölünme halinde değer azılmasına uğrayacak mallara ilişkin indirim isteklerinde para olarak yerine getirme sonucu tarafların aktif ve pasifindeki değişmelerin; aynen bölme halinde malvarlığında meydana gelecek aktif ve pasiften farklı olacağının kanunun düzenlemesi sırasında öngörüldüğünü düşünmek, kanunun tamamında daimi gözönünde tutulan ifalar arasında denge ve eşitlik prensibi ile bağdaşmaz. Öte yandan MK 506. maddesi aynen geri verme kuralı gözetilerek düzenlenmiştir. düzenleme tarihinde bugünün koşullarına uygun imar yasalarının getirdiği aynen geri vermeyi zorlaştıran kurallar dikkate alınmamış, mevcut ekonomik düzenlilik ortamında davalıya seçimlik hak tanınırken her iki seçeneğin eş değerde olduğu görüşünden hareket edilmiştir. Yukarıda açıklandığı gibi ülkemiz ekonomik koşulları nedeniyle öncesinde varn sayılan eşitlik dengesinin davacının zararına olmak üzere dayanılmaz biçimde değişebileceği  düşünülemediğinden koşulların değişmesiyle oluşacak dengesizliklerin adil ortam içinde giderilmesini sağlayacak daha kalter ve anlamlı kurallara gereksinme duyulacağı düşünülememiştir.
  Bu açık olmayan düzenleme karşısında İsviçre ve Türk Yargıtayı, MK 517 ve 454/1. maddelerindeki düzenlemeden yararlanarak indirim isteğinin para olarak yerine getirilmesi halinde ölüm günündeki değerlerin ödeneceği yönünde bir çözüme ulaşmıştır.
  2- İndirim (tenkis) davası;
  a) Tanımı: miras bırakanın saklı payı zedeleyen ölüme bağlı veya sağlar arasında kazandırmalarının (teberrularının) yasal sınıra indirilmesini amaçlayan dave türüdür.
  b) Davanın özellikleri: Genel kuralın ayrıcalığını oluşturmak üzere mirasın açıldığı güne kadar geriye etkili olmak üzere değiştirici, bazen bozucu olmak üzere yenilik doğuran davalardandır. Bu dava ne başlı başına bir tesbit ne de eda davasıdır. Zira bununla bazen davacıya karşı belirli bir edim hüküm altına alınmakta, aksine hukuki bir durum edğiştirilmekte veya bozulmaktadır. Dava başlı başına edayı gerektirdiğinden konu malı davalının onayı dışında alma olanağı sağlanmaz. Bunun için ayrıca veya indirim davasıyla birlikte eda davasının açılmış olması gerekir.
  3- Terekenin kapsamı,
  Prof. Dr. sayın Eren (Medeni Hukukta Tenkis Davaları)
  a) Eylemli olarak varolan mameleki kıymetlerin,
  b) Eylemli olarak varolan mameleki kıymetlerine,
eklenecek değerlerin,
  ba) İadeye tasbi olan ve olmayan sağlar arası miras pıyana sayılmak üzere yapılan kazandırmaların,
  bb) Vasiyet veya miras mukavelesiyle yapılan ölüme bağlı olmakla beraber elden çıkarılan kazandırmaların,
  bc) Tahsil idelen edilme olanağı doğan şüpheli alacakları ile şarta bağlı olup şartı gerçekleşmiş alacakların,
  bd) Ölüm halinde ödenmek üzere miras bırakan veya üçüncü kişi adına yapılmış veya kendi adına yapılmış olup ölüme bağlı bir işlemle üçüncü kişiye devri veya hayatında karşılıksız olarak başkalarına aktarılan sigortanın (MK 456) terekeyi oluşturacağını belirterek terekeyi daha geniş bir çerçeve içinde düşünmüştür.
  Saklı payı koruması altına alan yasa, mir9as bırakanın mal ve alacaklara yönelik eksilmeyi sağlayacak kazandırıcı işlemlerini engellemek amacıyla, MK 455, 456, 507, 509. maddeleri ile öngörülen önlemleri almıştır. Hatta tazandırmadan yararlananın borç ödemekten acizliği saptanmış olsa bile alacağın terekeye eklenmesi gereğine değinilmiş, saklı payın kutsallığı bu şekilde vurgulanmıştır. Bu görüş MK 455. maddesinde ifade edilen "ölüme bağlı olmayan indirime tabi kazandırmaların tasarruf oranının hesabı için terekeye eklenir" şeklindeki yasal kurala dayanmaktadır.
  Öğretide baskın olan görüş sayın Eren'in açıklamaları doğrultusundadır. Sayın Prof. Dr. Gönensay ve Prof. Dr. Birsen (Miras Hukuku 1963 s. 188) ölüm gününden sonra kendiliğinden oluşan artış ve eksilmelerin saklı pay hesabında dikkate alınması gereğine değinmişlerdir. Bunun dışında MK 508. maddesi uyarınca sağlararası kazandırmayla terekeden çıkıp üçüncü kişilerin veya mirasçılardan bir kısmının zilyetliğinde bulunan mallar da tereke kapsamına dahildir. Ancak iyiniyetli zilyet ölüm gününde elinde kalanı iade etmekle yükümlüdür. Ölüm gününden sonraki dönemde iyiniyetle de olsa elde çıkardığı malı hak sahiplerine geri vermek zorundadır. Geri verme konusu olabilecek bu mallar da tereke kapsamında kabul edilir (HGK 24.6.1970 gün 60/2-170, 352 sayılı kararı).
  4- Mirasın açılması terekenin tasarruf oranı ile saklı paylar yönünden hesabı:
  MK 517/1 uyarınca mirasın ölüm günü kendiliğinden açılmış sayılacağı vurgulanmakta ise de bu hüküm varolup çekişmesiz olan malvarlığı içindir. Sayın Prof. Dr. Gönensay-Birsen (age s. 187) belirtmiş oldukları gibi "... mirasçı için mirası kazanma hakkının doğduğu zaman miras açılmış olur". O halde MK 517/1 ve 539. maddeleri uyarınca mirasçıların kendiliğinden sahip oldukları miras ortaklaşa mülkiyete okn olup ölüm günü terekede intilafsız olarak varolanlardır. Başkalarının zilyetliğine geçip iptal, iade ve indirim konusu olabilecek malvarlığı yasal anlamda henüz mirasçılara intikal etmemiş, dolayısıyla bu mallar için miras açılmamıştır. Bu mallar bakımından mirasın açılmış sayılması için geri alma hakkının doğmuş olması gerekir. Sayın Prof. Dr. Yavuz, Miras Hukukunda Tenkisten Sonra Tenkis Konusunu Geri Verme Yükümlülüğü (İ.Ü. H.F.M. 1958 Sayı 1. s. 299)) adlı incelemesinde "ölüm anındaki tenkis edilcek miktar ile fiili tenkis miktarının birbirinden farklı kavramlar olduğunu ve indirime esas alınması gereken değerin son keşif ile belirlenen değer..." olması gereğine değinmiştir. Zira zedelenen saklı payın dava yoluyla istenmesi, sonucu itibariyle bir paylaştırmadır. Nitekim, Yargıtay 2. HD 23.12.1958 gün E. 5594, K. 6012 sayılı kararlarında "MK 508. madde uyarınca davalının malı olup bedel ödeme şıkkını seçmesi halinde tenkis davası vesilesiyle taksim de icra edildiğinden..." şeklindeki ifadeyle, indirim davasının sonucu itibariyle paylaştırma olduğuna değinerek sayın Yavuz'un görüşünü doğrulamıştır. İndirim, paylaştırmanın bir türü olunca paylaştırmaya ilişkin hükümlere tabi olması olağandır. MK 595 ile benimsenen ve kıyas yoluyla her türü terekeye uygulanması olanağı bulunan hükme göre, indirimin indirim tarihindeki değere göre yapılması gerektiği, değişmez oran kuralının yasaca da benimsendiği ortaya çıkar. Zira iptal ve iadede malın terekeye dönmesiyle yetinildiği halde indirim kararının kesinleşmesine kadar geçerliliğini koruyan kazandırma bu kararla kazandırmadan yararlanan ile saklı pay sahibi arasında bölüşme konusu olmaktadır.
  Terekenin sadece ölüm tarihindeki mallardan ibaret olmadığına yukarıda değinilmiştir. Hatırlanacağı gibi miras bırakanın sağlararası kazandırmalarıyla zilyetliğinden çıkardığı indirime, iptale, iadeye tabi malları da tereke mevcuduna dahildir. (Prof. Dr. İmre, Türk Miras Hukuku s. 803). Şu halde terekenin tümüyle saptanıp değerlendirilmesi; iptal, iade, indirim konusu olabilen malların belirlenebilmesinden sonra mümkün olacaktır. işte bütün bu işlemler indirim davasının gecikmesine ve ekonomik değişkenlik nedeniyle aşırı derecede artmasına yol açmaktadır. Uygulanan ve çoğunluk tarafından hukuka aygun görülen istem içinde tercih edilecek saklı pay karşılığı davacı zararına haksız mal edinme, davalı yararına ise malvarlığında emeksiz çoğalmaya neden olmaktadır. Medeni Kanunun 454 ve 506. maddelerinin mehaz İsviçre ve Türkiye'de yasalaştıkları dönemde, sosyal yaşantı ve ekonomik gelişme bugünkü gibi hızla değişebilen ve önceden tahmini mümkün olmayan sonuçların gelişmediği durgun ve güvenli ortamlar vardır. türkiyemiz son yıllarda benimsediği libaral (serbest) ekonomi sistemiyle yeni bir sosyal ve ekonomik sürece girmiştir. Fiyatlar hızla yükselmekte, kontrolünde ve aşağıda çekilmesinde güçlükle karşılaşılmaktadır. Paranın değeri koşr adımlarla düşerken mal ve eşya değeri aynı hızla yükselmektedir. Ekonomik sistemdeki değişikliğe rağmen hızla tırmanın fiyatların aşağıya çekilmesi sağlanamamıştır. oysa belirtilen yasal düzenlemeler mirasla ilgili tüm sorunların çok kısa sürelerde fiyatların fazla değişken olmadığı ortamlarda çözümlenebileceği düşüncesinden kaynaklanmıştır. Yasa yapıcılar ekonomik ve sosyal yapının hızla değişip indirim davasından beklenen eşit yararlanma (MK 589) ortamının davalı yararına aşırı derecede değişeceğini, davaların değişen sosyo-ekonomik faktörlerle uzayacağını önceden tahmin edememiştir. Değinilen bu nedenler MK 454/1 ve 506. maddeler hakkındaki yorumun yeniden gözden geçirilmesi gereğini ortaya koymuştur. Zira madde 506 ile davalıya tanınan seçim hakkında, yasanın yapıldığı sırada varığı gerçek olan eşdeğerlik dengesi azımsanmayacak biçimde bozulmuştur. Öyle ki iki kg elma fiyatına milyonluk arsalara, dairelerle sahip olunabilmektedir. Yasaların yaşanılan sosyo-ekonomik koşullara göre yorumlanması gereğine değinen sayın Prof. DR. Aral'ın (Miras Hukuku s. 197)..." kanun, kanun koyanın onu yaratmasından sonra kendi yaşamını sürdürür ve gelşitirir. Böylece de o objektif (nesnel) aklın bir ürünü olarak uygulandığı zamanki nesnel anlam ve amacına göre yorumlanabilmek olanağına kavuşur..."; Sayın Prof. Dr. N. Bilge'nin (Hukuk Başlangıcı Dersleri, 1975, s. 261) "... Kanunun amacını ve özellikle zamanın ihtiyaçlarını ve devrim telakkilerini hiç bir zaman gözden uzak tutmamak lazımdır. Hatta geçmiş zamana ait şartlarla kanunun uygulanması zamanına ait şartlar arasında bir çatışma bulunduğu takdirde, ihtilafı, yeni şartları nazara alarak çözmek daha uygundur. zira hukuk yaşayan bir düzen olmak ve her neslin, her devrin ihtiyaçlarına cevap vermek zorundadır. Aksi halde önlenmesi olanaksız durumların oluşmasına neden olur..." düşüncelerine uygun biçimde yeni bir yorum zorunluluğu ortadadır.
  5- İndirim (tenkis) miktarının belirlenmesinde ortaya konulan değişmez oran (nisbi) nistemi:
  Mehaz İsviçre'de değişmez indirim oranı yönteminin uygulanmaya alınması fikrini EGGER ortaya atmış, 1972 yılında yayınlanan doktoro dezi ile STECT tarafından işlenmiş, 1975 yılında yayınlanan Miras Hukuku isimli eseriyle PİOTET bu göreşe katılmıştır. Fransız hukukçuları tarafından benimsenen değişmez indirim oranı kuralı Fransız Yargıtayınca da benimsenmiş ve 1971 yılında Fransız Medeni Kanununun 868. maddesine işlenerek yasallaştırılmıştır. Türk Hukukunda bu görüşün savunulması geniş olarak 1986 yılında YASA HUKUK DERGİSİ'nde yayınlanan makale ile Prof. Dr. KOCAYUSUFPAŞAOĞLU tarafından yapılmıştır. Sayın KOCAYUSUFPAŞAOĞLU belirtilen bilimsel yazısında "... Mahfuz paylı mirasçıların kazandırmanın tenkis yoluyla kenhdisine verilecek bölümündeki değer artışlarından, davalının ise kazandırmanın tenkisten kurtulan kısmına ilişkin artışlardan yararlanması en adaletli çözümdür." ana fikrinden hareket etmiştir. Onun da ifade ettiği gibi hukukun amacı iyiyi, doğruyu, adili bulmaktır.
  MK'nun 506. maddesinde tenkis sonunda ödenmesi lazım gelen değerin hangi tarihteki değer olacağı hakkında açıklık bulunmadığı gibi 454/1. maddeye yollama yapıldığına dair bir açıklık da yoktur. Hal böyle olunca Sayın KOCAYUSUFPAŞAOĞLU'nun belirttiği gibi "... maddedeki ifadeyi tenkis hükmü anındaki değerlere göre bulunan tenkisi lazım gelen miktarın kıymeti..." şeklinde yorumlamak yasa metnine ve ruhuna uygun bir yorum olur.
  Şu halde ölüm günündeki hal ve değerlere göre, saklı paylarda bir zedelenme olup olmadığı, zedelenme varsa, bunun ne oranda gerçekleştiğini bulmak ve hiç bir zaman değişmeyecek olan bu oranla indirim günündeki değerlere uygulanması şeklinde bir sonuca varmak mümkün olup, yasanın bu şekilde yorumlanmasında bir engel yoktur. Böylbece hakkaniyet duygularına aykırı mevcut uygulamanın sakıncaları giderilmiş olacaktır.
  Değişmez oran kuralının örnekle izahı:
  "Ölüm anına göre tasarruf nisabı (oranı) 1.000.000 TL
  Ölüm anına göre kazandırma konusu malın değeri 3.000.000 TL
  İndirim hükmünün verileceği anda taşınmazın değeri  36.000.000 TL
  Baskın görüşün kabul biçimine göre davalı MK 506'nın verdiği hakka dayanarak kazandırma konusu taşınmazı alıkoyarak zedelenen saklı pay karşılığını vermeyi yeğlediğinde 3.000.000 - 1.000.000 = 2.000.000 TL karşılığında 36.000.000 TL'ye ulaşan taşınmazın sahibi olabilecektir. Uygulama halen bu yöndedir. Rakkamın milyarlarlaifade edildiği davalarda da durum aynıdır. Büyük haksızlıklara neden olan bu yorum biçimini yaşanan sosyo -ekonomik olaylara uygun düşecek biçimde yorumlanıp uygulanması zamın gelmiştir.
  Yukarıdaki örneği değişmez indirim oranı esasına göre ele aldığımızda
  Kazandırma konusu malın ölüm günü değeri 3.000.000 TL
  Temlik (kazandırma) dışı tereke  1.000.000 TL
  Toplam tereke  4.000.000 TL
  Saklı pay  3.000.000 TL
  Tasarruf oranı 1.000.000 TL
  Ölüm günündeki hal ve değerlere göre miras bırakanın 1.000.000 TL üzerinde serbestçe tasarruf etme hakkı varken bu 2.000.000 TL'yi aşmıştır. O halde saklı payını alabilmesi için 3.000.000 TL kazandırma, 2.000.000 TL indirime tabi tutulacaktır. Bu duruma göre ölüm adındaki indirim oranı 2/3'dür. Taşınmaz davalarının uzaması, ekonomik nedenlerin etkisiyle indirim anında 36.000.000 TL değere ulaşmıştır. Değişmez indirim oranıyla işlem yapıldığında davalı kazandırma konusu taşınmazı alıkoymayı tercih ettiğinde 36.000.000 TL x 2/3 = 24.000.000 TL olarak zedelenen saklı payı davacıya vermek zorunda kalacaktır. Taşınmazı verip tasarruf oranının istediğinde ise, davacıdan 12.000.000 TL isteyebilecektir. (Örnek Sayın Prof. Dr. KOCAYUSUFPAŞAOĞLU'nun adı geçen makalesinden alınmıştır). Görüldüğü gibi bu oranın uygulanmaya girmesiyle dengeler eşitlenmekte, gülünç nedenlerle milyarlık mallara sahip olma olanakları ortadan kalkmaktadır. zira saklı pay sahibi davacı indirim nedeniyle kendisine verilecek taşınmazdaki değer artışından, davalı (yararına kazandırma yapılan) da indirim dışı kalan taşınmazın artan değerinden yararlanacaklardır.
  Taşınmazın bölünebilmesi halinde kuracağı eşdeğerler dengesiyle bölünememesi halinde kuracağı dengeler arasındaki farklılık böylece giderilmiş olacaktır.
  Sonuç olarak: Bölünebilir mallarda malın indirimin ifa günündeki durumu esas alındığına ve tarafların malvarlığına girdiğine göre, eşdeğer bir çözüme varılması bakımından bölünemeyen mallar yönünden de malın ölüm günündeki değerinin işleme esas alınması adil ve eşit bir çözüm olacaktır.
  Davalının, ölüm günündeki değere göre gerçekleşen saklı pay tutarıyla sorumlu tutularak davalıya haksız kazandırma oluşturacak biçimde yarar sağlamayı öngören sayın çoğunluğun görüşüne katılmıyoruz. İndirimin belirtilen değişmez oran kuralı gözetilerek indirim tarihindeki değerine göre yapılması görüşündeyiz. Hükmün bu nedenlerle bozulması gerekir.
 
İçtihat:
Hukuk Forumlarından Seçmeler



YARGITAY KARARLARI :
İçtihat Arama motoru anasayfa   2007   2006   2005   2004   2003    2002    2001    2000   1999    1998    1997    1996   1995   1994   1993    1992    1991    1990    1989    1988    1987    1986    1985    1984    1983    1982    1981    1980    1979    1978    1977    1976    1975    1974    1973    1927-1972

Diğer Bölümlerimiz +
Tüm Hukuki NET forumları + Hukuki Portal + Hukuk Haberleri + Sözleşme ve dilekçe örnekleri + Mevzuat ve bilimsel incelemeler + Hukukçu Blogları + Avukat ilanları + Videolar + Linkler + Ansiklopedi ve Sözlük +

İçtihat Arşivi  Eski içtihat dizini