 |
T.C.
YARGITAY
2. Hukuk Dairesi
E: 1990/4496
K: 1990/9489
T: 16.10.1990
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : H.Hale ile Osman Turgut Y. arasındaki boşanma davasının yapılan muhakemesi sonunda tarafların boşanmalarına dair verilen hükmün temyizen mürafaa icrası suretiyle tetkiki taraflarca istenilmekle gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : 1. Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre tarafların aşağıdaki bendler kapsamı dışındaki temyiz itirazları yersizdir.
2. Maddi tazminat MK. 143/1. ve yokluk nafakasının MK.144 toptan veya durumun gereklerine göre irad şeklinde ödenmesine karar verilir. MK? 145/1. Gerek maddi tazminat ve gerek yokluk nafakası verilmesi, azaltılıp çoğaltılması veya kaldırılması kanunla ayrı ayrı düzenlenmiş olup birinin şart ve unsurları oluşmadığı halde diğerine ait şart ve unsurlar oluşabilir. Bu sebeple hükümde maddi tazminat için ayrı, yokluk nafakası için ayrı bir ödemeye hükmedecek yerde bu yöndeki isteğin birleştirilerek hükme bağlanması kanuna aykırıdır.
3. Eşlerin süreklilik amacı ile kurdukları evliliğin sürdürülmesi çeşitli nedenlerle mümkün olmadığı zamanlarda boşanma kaçınılmaz olmaktadır. Bu yeni statü eşlerin ruhsal varlıklarında birtakım etkiler yarattığı gibi maddi varlıklarında da etkili olabilmektedir. MK. 143,144,146. İşte kanun koyucu boşanmada kusursuz eşin malvarlığında oluşan azalmaları karşılama yükümlülüğünü kusurlu eşe yüklemiştir. Bu arada Medeni Kanunun 143/1. maddesinde "Mevcut ve hatta muntazar bir menfaatı boşanma yüzünden haleldar olan kabahatsız karı veya kocanın kabahatlı olan taraftan münasip maddi bir tazminat talebine hakkı" olduğu hükme bağlanmıştır. Hakim zararın bu kurallar kapsamında kalıp kalmadığını takdir ve tayin ederken hükmün unsurlarını dikkate alacağı şüphesizdir. Bu bağlamada tazminatın kusura dayanan haksız fiil tazminatı olduğu kabul edilebilir. Kabahatin hukuki ilişkinin taraflarından birinin, ilişkinin kendisine yükleyeceği yükümlülüklerine aykırı hareketi veya hukuka aykırı fiili olduğu şüphesizdir. Böyle olunca Borçlar kanununun 41 ve müteakip maddelerinde düzenlenen tazminatın dışında Medeni Kanunun 143. maddesinde yer alan düzenlemenin mevsuf bir düzenleme olduğu, bu hükmün kifayet etmediği halde genel hüküm niteliğinde olan Borçlar Kanununun hükümlerinin uygulanması gerektiği kabul edilmelidir.
Kanun koyucu hangi hallerin mevcut ve hatta muntazar menfaatler olduğunu sıralamamıştır. Tarafların evlilik birliği içinde devam eden vaziyetlerinin belirlenmesi, mevcut menfaatlerin belirlenmesi bakımından önem taşır. Eşlerin birbirlerine karşı kanunda gösterilen görevleri yerine getiriş biçimi olayın çözümüne etkilidir. Birliğin devamı süresince kocanın seçtiği evin niteliği, karı ve çocukların infak ve iaşesi MK. 152. eve kadının bakımı MK. 155 bir meslek veya sanat icrasına müsaade edilip edilmediği MK. 159 karı koca mallarının idare biçimi MK. 240 ve kadının aile masraflarına katkısı MK. 251 ve 190 ortaya konmalıdır. Bütün bu ilişkiler veya benzerlerinde sürdürülen uygulamadan vazgeçilmesi ile kabahatsiz eşin malvarlığında meydana gelen zararın giderilmesi zorunludur.
Bütün bunların yanı sıra kabahatsiz eşin muntazar menfaatleri (Bir yardım sandığı yararlarından yoksun kalma, karı koca arasındaki mal rejimlerinin erken sona erdirilmesi sebebiyle oradan beklenen yararları gibi) sebebiyle de maddi zararın doğduğu iddia ve ispat edilebilir.
Davacı davalının kusurlu davranışı sebebebiyle birliği terk etmek durumunda kaldığını, davalının evlenme ile temin ettiği hayat seviyesinden yoksun kaldığını, üç lisan bildiği ve yüksek tahsil yaptığı halde geçen günleri aileye tahsis ettiğini, şimdi davalının kendisini bir ölü haline getirdiğini, içtimai durumunun perişan olduğunu ileriye sürüp maddi tazminat istemiştir. Yukarıdaki açıklamalar çerçevesinde evlilik içinde devam eden fiili durum araştırılıp davacının boşanma sebebiyle maddi bir zararının olup olmadığı belirlenip varsa miktarı hakkında bilirkişi hesap ve mütalaası alınarak gerekirse Borçlar Kanununun 42 ve müteakip maddeleri çerçevesinde zarar ve tazminat miktarı takdir olunmak gerekirken böyle bir araştırmaya dayanmadan yalnızca davalının mali durumu hakkında alınan bilgi ve bilirkişi mütalaasıyla maddi tazminata hükmedilmesi doğru değildir.
4. Boşanma yüzünden yokluğa düşecek eş kusuru daha ağır olmamak şartıyla diğer eşten süresiz olarak nafaka isteyebilir. Davacının 1/2 oranında maliki olduğu dairenin değeri ile oradan elde edilebilecek gelir araştırılmadan, davacının boşanma yüzünden yokluğa düşüp düşmeyeceği belirlenmeden yokluk nafakasına hükmedilmesi kanuna uygun değildir.
5. Taraflar birlikte bulundukları sırada çocuklar için sağladıkları hayat standardına uygun bir yaşayış biçimini, boşanmadan sonra da çocuklarına sağlamak zorundadırlar. Müşterek çocukların devam etmekte oldukları okulları ve birliğin devamı sırasındaki yaşayış biçimleri ile tarafların belirlenen mali ve içtimai durumları karşısında tayin olunan iştirak nafakası azdır. Çocuklar için daha uygun bir nafakanın takdir ve tayini için hükmün bozulması gerekli olmuştur.
SONUÇ : Tarafların temyiz itirazlarının yukarıda açıklanan sebeplerle kabulü ile hükmün BOZULMASINA, bozmada oybirliği, sebebinde oyçokluğuyla 16.10.1990 tarihinde karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Davacının davalı ile 1/2 oranında müşterek, Kandilli Göksu caddesinde(köşk niteliğinde bağımsız bölüm) taşınmaz malı vardır. Medeni Kanunun 144. maddesinde yer alan nafaka yokluğa düşen eşe asgari yaşama imkanı sağlayacak bir menfaattir. Taraflara ait müşterek köşkün 1986 yılında Beşyüz milyon liradan çok değerli olduğu sigorta ekspertiz raporu ve bilirkişi raporu ile sabittir. Bu nitelikte bir taşınmaz malda hisseli de olsa malik olan davacının yukarıda açıklanan biçimde yokluğa düşeceğini kabul etmek hayatın olağan akışına ve yokluk nafgakası tayinindeki amaca aykırı düşer. Davacının bu yöndeki isteğinin reddi gerekir. Çoğunluğun bu yöne ilişkin bozma gerekçesine katılmıyorum.