 |
T.C.
YARGITAY
2. Hukuk Dairesi
E: 1989/3095
K: 1990/5111
T: 22.05.1990
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Atıfet D. ile Uğur A. arasındaki babalık, nafaka ve tazminat davasının yapılan muhakemesi sonunda verilen hükmün temyizen murafaa icrası suretiyle tetkiki davalı tarafından istenilmekle, gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Küçüğe kayyım tayin edilmiş, fakat davaya katılması sağlanmamıştır. Küçüğün haklarının korunması bakımından kayyımın davaya katılması sağlanıp, gösterdiği takdirde onun delillerini toplanması, bütün deliler birlikte tartışılıp sonucu uyarınca karar verilmesi gerekirken eksik hasım ve eksik inceleme ile hüküm tesisi kanuna aykırıdır (Y.H.G.K.'nın 20.1.1988 günlü 473-42 sayılı kararı).
SONUÇ : Davalının temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün bu sebeple BOZULMASINA, 22.05.1990 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Evlilik dışında doğan çocuğun anası babanın hükmen belirlenmesi için dava açabilir. Bu hak, çocuğu da tanınmıştır (MK m. 295). Ana a) Kendi yararına ödence, b) Çocuğu yararına nafaka (geçimlik), c) Tüm kişisel sonuçlarıyla babalık isteyebilir. Çocuk ise kendi yararına geçimlikv e kişisel sonuçlarıyla babalığa hükmedilmesini isteyebilir. Aynı istekler kendi adına olmak kuşuluyla ana tarafından da yapılabilir. Evlilik dışında doğan çocuğun ana tarafından temsili veya velayet hakkının kullanılması olanaklı bulunmadığından (İçtihadı Birleştirme; 2.5.1960 gün 5/8 sayılı kara, MK m. 298) çocuğu bir kayyım atanması ve cocuğun yararlarının bu kayyım aracılığı ile korunması zorunludur.
Şu halde aynı konuda hem ananın hem de çocuğun dava hakları vardır. Herhangi bir nedenle kayyımın geç atanmasından çocuk ve ananın zarar görmemeleri bu şekilde sağlanmıştır. Zira ana ve çocuğun dava hakları birbirinden bağımsızdır. Biri diğeri için kesin hüküm oluşturamaz. Çarpık bir anlatımla yazılan MK 306/4. maddesi ananın çocuk yararına olmayan sulh ve feragatının geçersizliğini vurguladığı izlenimini vermekte ise de ananın çocuk adına işlem yapma, onu temsil etme, hatta onun yararına babalığa hüküm istekte bulunma hakkı yoktur (MK 298).
Bu itibarla ananın açtığı davayı kaybetmesi veya davasından vazgeçmesi veya sulh ve feragatte bulunması, çocuğun açacağı davayı etkilemez. Çocuk ile ana arasında zorunlu dava arkadaşlığı yoktur. Yasa tam tersine davalar arasında bağımsızlık prensibinin varlığını vurgulamıştır. Çocuğu temsil yetkisi bulunmayan ananın açtığı davaya çocuk yönünden devam edilebilmesi için kayyım atanmış olması ve kayyımın davaya icazet (onay) vererek katılmasıyla mümkün olabileceği yargısal kararlarla kabul edilmiş ise de Medeni Kanunun 298. maddesi bu şekildeki bir yoruma elvermez. Kayyımı bu davaya katılmaya zorlama söz konusu olamaz. Hal böyle olunca ana, kendi adına açtığı babalık davasını kayyıma yöneltmeye zorlanamaz. HUMK 53 ve 186. maddelerinin öngördüğü durumlar dışında davanın yöneltilmesi suretiyle bir kimse taraf durumuna getirilemez. Kaldı ki hüküm kayyıma 2.2.1990 günü tebliğ edilmiş, çocuğun yararına olan karar kayyımca temyiz edilmemiştir.
Davalı ananın tek başına dava açma hakkının kısıtlanmasını öngören bozmaya ve bozma gerekçesine bu nedenlerle katılmıyoruz. Hükmün onanması gerekir.