Hukuki.NET

T.C.
YARGITAY
2. Ceza Dairesi
E: 2001/7015
K: 2001/4778
T:21.3.2001

Yargıtay içtihatları bölümü

Yargıtay Kararı

 


 
  • DEPREM SONUCU YAPILARIN ÇÖKME VE YIKILMASI
  • GÖREV
Karar Özeti: TCK .nun 369, 370, 552 ve 553. maddelerinde belirtilen yapılana deprem veya bir başka nedenle, ancak yapım yanlışlığından yıkılması veya çökmesi sonucu oluşacak tehlikenin, bu yapılarda bulunan veya bulunması muhtemel kişiler ve değerlerin belirsizliği ve yıkılma veya çökme anının bilinmezliği gözetildiğinde, umumi tehlike yaratacak boyutta olacağı, bu itibarla umumi tehlikeyi içeren tahribat ve musibete taksirle neden olan sanıkların eyleminin kamunun selametine karşı işlenen suçlardan olan TCK'nun 383. maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerekeceğinden görevsizlik karan verilmelidir.
(765 s. TCK. m. 383)
Tedbirsizlik ve dikkatsizlik neticesi birden çok kişinin ölümüne sebebiyet vermekten sanık Tevfik'in yapılan yargılaması sonunda: Mahkumiyetine dair (Yalova Asliye Ceza Mahkemesi)nden verilen 9.11.2000 tarihli hükmün Yargıtayca incelenmesi sanık vekili tarafından süresinde dilekçeyle istenmek ve dava evrakı C. Başsavcılığının 22.2.2001 tarihli tebliğnamesiyle daireye gönderilmekle okunup iş anlaşıldıktan sonra gereği düşünüldü;
Sanığın fenni sorumlu ve müteahhit olarak inşa ettiği on katlı yapının 17 Ağustos 1999 tarihinde meydana gelen depremin de etkisiyle yıkılarak ellibeş kişinin ölümüne neden olduğundan bahisle hakkında TCK'nun 455/2. maddesi gereğince cezalandırılması için kamu davası açılmış ve eylemin bu maddeye uyduğu kabul edilerek cezalandırılmasına karar verilmiştir.
Depremin de etkisiyle bir yapının yıkılması olayında, hukuki durum saptanırken 1475 sayılı İş Kanunu ile bu kanuna dayalı olarak çıkartılan "Yapı İşlerinde İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Tüzüğü" ve İmar Kanunu ile bu kanuna göre çıkartılan "Afet Bölgelerinde Yapılacak Yapılar ile ilgili Yönetmelik" hükümleri de göz önünde tutulmalıdır. Ülkemizin konumu, içinde bulunduğu deprem kuşağı ve bu coğrafyada sürekli olarak depremlerle beraber yaşanması gibi bilinen gerçekler dikkate alındığında, doğa olaylarından biri olan ve öngörülebilen deprem olgusuna göre ve bu olgunun gerektirdiği kurallara uygun yapılaşma zorunludur. Bir yapı için, plan ve projenin hazırlanması, özellikle statik hesapların sağlıklı yapılması, bu plan ve projeye uygun olarak, kalite ve miktar bakımından ve uygun malzeme kullanılmak suretiyle inşa edilmesi ve bu hususların yürürlükte olan mevzuata uygunluğunun denetlenmesi gereklidir. Bu silsile içerisindeki kişi veya kişilerin yapının yıkılmasına etkisi bulunan kusurlu hareketlerinden dolayı sorumlu tutulacakları kuşkusuzdur. Harici bir olay olan depremin illiyet bağını kesecek derecede kaçınılmazlık hali sayılarak ceza sorumluluğunu bertaraf edebilmesi için, oluşan zararlı sonucu insan faktörünün etkilememesi, yani yapının kurallara uygun olarak yapılması ve sonradan değişiklikte bulunulması halinde de bu değişikliklerin statik değerlere aykırı ve esaslı müdahale niteliğinde olmaması gereklidir.
Deprem etkisiyle yıkılma halinde, yıkıma etkili derecede kusurlu eylemi bulunanların; mevcut aykırılığı giderebilmek yönünden hukuken sorumluluklarının bulunduğu dönemde zararlı sonuç meydana gelirse, bu sonuçtan cezai sorumlulukları söz konusudur. Burada süresiz bir sorumluluk olamayacağı gibi bina veya diğer inşa eseri malikinin sorumluluğunu düzenleyen Borçlar Kanununun 58. maddesinde ve taşınmaz malikinin sorumluluğunu düzenleyen Medeni Kanunun 656. maddesinde öngörülen şekilde bir objektif sorumluluk hali değil, cezai yönden geçerli olan  kusur sorumluluğu aranacaktır.
Bu olgular gözetilerek dava konusu edilen eylemin ceza hukuku yönünden değerlendirilmesinde TCK'nun 383, 455 ve 459 ile 552. maddeleri irdelenmeli, mehaz kanun olan 1889 İtalyan Ceza Kanunun 311, 371 ve 375 ile 471. maddeleri göz önünde tutulmalıdır.
Kamunun selametine karşı işlenen suçlardan olan TCK'nun 383. maddesinde "tedbirsizlik veya dikkatsizlik veya sanat ve meslekte tecrübesizlik veya nizam ve emir ve kaidelere riayetsizlik neticesi olarak ... umumi bir tehlikeye mutazammın tahribat ve musibetlere ..." neden olma; şahıslara karşı işlenen suçlar kapsamındaki TCK'nun 455 ve 459. maddelerinde "tedbirsizlik veya dikkatsizlik veya meslek ve sanatta acemilik veya nizamat ve evamir ve talimata riayetsizlik ile ... şahısların ölüm ve yaralanmalarına ..." neden olma, TCK'nun 552. maddesinde ise "planını tanzimde veya inşasında iştirak etmiş olduğu bir binanın kendi dikkatsizliği veya maharetsizliği neticesi olarak başkalarına tehlike vermeksizin yıkılması" düzenlenmektedir. Anılan maddelerdeki düzenlemeler birlikte ele alındığında aralarında farklılık bulunduğu görülmektedir.
TCK.nun 383. maddesinin mehaz kanundaki karşılığını oluşturan 311. maddede yapı yıkılması anlamındaki "rovina" öğesine yer verilmişken yapılan tercüme sırasında bu husus kanunumuza alınmamış ise de; umumi tehlike yaratan tahribat ve musibete neden olan hallerin sınırlı olmaması, esasen (tahribat)m yıkıntılar, (müsibet)inde felaket anlamını taşıması, felaketin büyük zarar ve sıkıntılara yol açan olay veya durum anlamına gelmesi sebebiyle bu sözcükler TCK.nun 369, 370, 552 ve 553. maddelerinde belirtilen yapıların, yıkılması ve çökmesi halini içermekte olup, umumi tehlike yaratan yapı yıkılması hali de bu madde kapsamında kalmaktadır. Bu nedenle kanunumuzda mehaz kanundan farklı olarak rovina sözcüğünün karşılığına yer verilmemesi, mevcut ibareler dolayısıyla sonuca etkili bulunmamaktadır. Tahribat ve musibetle oluşan umumi tehlikenin fiilen gerçekleşmesi yeterlidir. Umumi tehlikeyi içeren tahribat ve musibeti oluşturan yıkılma (=çökme) halinin derecesi, yapının bütünüyle yıkılmaması, tehlikenin boyutu suçun oluşumuna etki etmeyip; TCK'nun 413. maddesinin uygulanmasıyla ilgilidir. Eğer oluşan bu umumi tehlike sonucunda kişiler ölür veya hayatlarınca tehlikeye maruz" kalacak derecede cismani zarara uğrarlar ise TCK'nun 383. maddenin ikinci fıkrasının uygulanması söz konusu olur. Bu maddedeki düzenleme gereği ölüm veya belirtilen şekilde yaralanma hali zorunlu öğe olmayıp, ağırlaştırıcı sebeptir. Bu madde yönünden deprem, bilimsel veriler ve yaşam deneyimleri gözetildiğinde tahribat ve musibet haline neden olan etkenlerden biri olup, bu tahribat ve musibet halinin kendisi değildir.
Olay da umumi tehlike halinin varlığının belirlenmesi yönünden objektif kriterler ve toplumun mevcut yaşayış kuralları ile oluşan yapısı dikkate alınmalı, her olayda saptanan verilerden yararlanılmalıdır. Sayısı tahmin edilemeyen ya da bir yer veya bölgede bulunan veya bulunması muhtemel, karma veya belirsiz bir insan topluluğunu veya kişileri hedef alan tehlike, umumi bir tehlikedir. Umumi tehlike halinde zarar gören insanların muayyen olup olmamaları önemli olmayıp, tehlikenin kapsamında bulunan kişilerin muayyen olmamaları gerekir. Bu kişilerin yapının fiziki yapısının içinde veya dışında olmaları sonuca etkili olmayıp; yapının yıkılma anının bilinemezliği, tehlike kapsamında bulunan kişilerin belirsizliğine de neden olmaktadır. Bir yapının yıkılması olayında, günümüzdeki kentleşme koşulları da göz önünde tutulmalı, yapının başka yapıları etki alanına alması, insanların ortak kullanıma ait, umumun yararlanmasına tahsisli cadde, sokak, kaldırım gibi ortak sahaları etkilemesi, fazla sayıda bağımsız bölümden meydana gelen yapılarda ise yararlananların çokluğu, bu tür yapılarda gerek mülkiyet ve gerekse diğer nedenlerle kişilerin ve yapının kullanım şeklinin zaman içerisinde sürekli olarak değişkenlik gösterebilmesi gibi olgular umumi tehlike yönünden, yapının kullanım şekli, niteliği, konumu, tahsis edildiği amaç gibi unsurların her somut olayda irdelenmesini gerektirmektedir.
TCK'nun 455 ve 459. maddelerinde korunan hukuki değer şahısların vücut bütünlükleri olduğundan TCK'nun 383. maddesinden farklı olarak bu maddelerdeki suçların oluşabilmesi için kişilerin vücut bütünlüklerinin ihlal edilmiş olması zorunlu ve yeterli öğe olup, burada umuma yönelik tehlike hali aranmaz ve muayyen kişi veya kişilerin, ölüm veya cismani zarara uğramaları hali cezalandırılır.
TCK.nun 455 ve 459. maddelerinde ölüm ve yaralanmalarda kusurlu davranışları bulunanlar suçun faili olup kusurları oranında sorumlu kılınıp cezalandırıldıkları halde, TCK'nun 552. maddesindeki suçun faili, inşaat ve tamirata mahsus iskele ve köprüler ile bir yapının planını tanzim eden veya inşasına iştirak eden ve kendi dikkatsizlikleri veya maharetsizlikleri sonucu yıkıma neden olan kişiler, 383. maddesinde de, umumi tehlikeyi içeren tahribat ve musibete ya da maddede belirtilen diğer hallere taksirle neden olan kimse veya kimseler olup, kusurun derecesinin az veya çok olması suçun oluşumu ve cezalandırma yönünden etkili değildir.
Öte yandan, kusurlu davranışı bulunan kişilerin hukuken imkan ve sorumlulukları devam ettiği süre içerisinde meydana gelen sonuçtan cezai sorumlulukları söz konusu olup; bu dönemden sonra oluşan yıkılma halinde sorumlulukları söz konusu olmayacaktır. Örneğin, çimento, demir gibi malzemelerin yeterli miktarda kullanılmaması veya demir bağlantılarının usulünce yapılmamış olması nedeniyle gizli ayıplı sayılan bir yapıda, Borçlar Kanununun 126. maddesinin dördüncü 'fıkrasının yollaması ile anılan Kanunun 125. maddesinde öngörülen on yıllık hukuki sorumluluk söz konusu olup, bu süre zarfında mevcut aykırılığı kanunen giderme yükümlülüğü vardır. Sürenin başlangıcı, yapının bitiş tarihi, yani 2886 sayılı Devlet ihale Kanununa tabi binalar yönünden kesin kabul işleminin yapıldığı veya yapılması gerektiği, diğer yapılar yönünden ise yapı kullanma ruhsatının alındığı ya da alınmış sayıldığı tarihtir. Bu süre içerisinde her hangi bir zamanda yapı yıkılırsa cezai açıdan sorumluluk söz konusu olup; belirtilen süre dolduktan sonra, sakatlık halinden dolayı yıkılma durumunda, artık sorumluların bu durumu giderme yetkisi hukuken söz konusu olmadığından, illiyetin kesildiği kabul edilerek cezai açıdan sorumlu kılınmamaları gerekir. Gizli ayıp için bahsedilen hususlar ağır kusur halleri içinde geçerlidir. Yapının yıkılmasına etkili ve gizli ayıp niteliğinde olmayan, örneğin zemin kata işyeri nedeniyle eksik sütun konulması veya sütunların yıkıma etkili derecede ince yapılması gibi kusur, ağır kusur niteliğindedir. Tamamlanan yapıda yıkıma etkili derecede bir işlemde bulunulması halinde ise, ilgili kişilerin hukuki sorumluluğunun bu andan itibaren başlayacak olması karşısında, cezai sorumluluğunda buna göre irdelenmesi gerekecektir.
TCK.nun 455 ve 459. maddelerindeki suçlarda, cismani zarara uğranılan tarih suç tarihi iken; TCK'nun 552. maddesinde, yapının yıkılma anı; 383. maddesinde de umumi tehlike yaratan tahribat ve musibet halinin oluştuğu an suç tarihidir. TCK'nun 102. maddesi yönünden dikkate alınacak tarihte, bu tarihtir. O halde suçun oluşumu için zorunlu olmayan ve ağırlatıcı nedeni oluşturan TCK'nun 383. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen nitelikteki yaralanma ve ölüm anı ile yapının yıkılmasına etken kusurlu davranışların ika tarihinin suç tarihine bir etkisi yoktur.
Birden fazla yapının yıkılması halinde suç çokluğu ve bu halde suç tarihinin ne olacağı yönünden de; Kooperatif, site gibi bütünlük arzeden ve ortak projelendirilen toplu yapılaşma niteliğindeki yapıların aynı anda yıkılması halinde eylem tek suçu oluşturur; çünkü bu durumda oluşan umumi tehlike bütün halde olup, birden fazla yapının yıkılması durumu temel cezanın belirlenmesi sırasında dikkate alınabilir. Ancak bu kapsamdaki yapıların farklı zamanlarda yani her bir yıkılma hali ile oluşan umumi tehlike hali son bulduktan sonra yıkılması halinde ise, umumi tehlikenin oluştuğu her bir suç tarihi dikkate alınarak sorun gerçek içtima hükümleri çerçevesinde değerlendirilebilir. Keza ortak projelendirilmeyen, aynı veya farklı zamanlarda yapılan, aynı veya farklı yerlerdeki yapıların aynı veya farklı zamanda yıkılması halinde ise gerçek içtima hükümleri uygulanır; çünkü her bir yapı çökmesiyle oluşan umumi tehlike hali birbirinden bağımsız, tehlikenin muhatabı olan kişilerde farklıdır. Birden fazla yapı yıkılması halinde bütünlük ve zaman ölçütlerinin irdelenmesi; taksirli suçlarda irade birliğinin söz konusu olmaması ve TCK'nun 80. maddesinin uygulanma imkanının bulunmaması sebebiyle zorunludur.
Yüksek Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulunun 9.4.1947 tarih ve E.45/4, K.11 sayılı kararında da vurgulandığı üzere, TCK'nun 383. ve 389. maddeleri aynı Kanunun 455 ve 459. maddelerine göre özel halleri düzenlemektedir. Bu nedenle somut olayda öncelikle 383. maddenin koşullarının irdelenmesi yasanın sistematiğinin bir sonucudur.
1930 İtalyan Ceza Kanununda, TCK'nun 78. maddesinin karşılığı mevcut olmadığından, umumi tehlike yaratan bir yapı yıkılması halinde tehlike suçu olarak düzenlenen 383. madde ile birlikte ölüm ve yaralanma meydana gelmişse ayrıca 455 veya 459. maddelerde uygulanmaktadır.
Kanunumuz yönünden ise taksirle oluşan ve umumi tehlike yaratan yapı yıkılması hali 383. maddenin birinci fıkrası kapsamında kalmakta olup; bu halde ölüm veya yaralanma meydana gelmişse, TCK'nun 78. ve 79. maddeleri ve yukarıda belirtilen İçtihadı Birleştirme Kurul Kararı dikkate alınarak, eylemin TCK'nun 383. maddesi çerçevesinde değerlendirilmesi gerekmektedir.
Bu açıklamalar doğrultusunda dava konusu olay değerlendirildiğinde;
Yalova İli Çınarcık İlçesinin Harmanlar Mahallesinde bulunan H.... sitesindeki on katlı apartmanın inşadan kaynaklanan nedenlerden yıkılması sonucu ellibeş kişinin ölmesi şeklindeki olayda; tahribat ve musibeti oluşturan ve umumi tehlike teşkil eden boyutta meydana gelen yıkılma dolayısıyla yapının müteahhit ve fenni sorumlusu olan sanığın eyleminin TCK'nun 383. maddesinin ikinci fıkrasının ikinci cümlesi çerçevesinde değerlendirilmesi ve bu madde uyarınca da davaya bakmak ve delilleri değerlendirmek görevinin yüksek dereceli ağır ceza mahkemesine ait olduğu gözetilip görevsizlik kararı verilmesi icabederken, duruşmaya devamlı yazılı şekilde hüküm tesisi bozmayı gerektirmiş, sanık vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden sanık hakkında CMUK'nun 326. maddesinin son fıkrası da dikkate alınmak suretiyle sair yönleri incelenmeyen hükmün bu nedenden dolayı isteme uygun olarak (BOZULMASINA), 21.3.2001 gününde oybirliğiyle karar verildi.
 
 
İçtihat:
Hukuk Forumlarından Seçmeler
  • [Sorumluluk hukuku] Dijital Sağlık ve Yasal Düzenlemeler: Bitkisel Ürünlerin Online Satışı 
  • 01.05.2025 13:12
  • 2. küçük dairemde kira artış anlaşmazlığı 
  • 29.04.2025 15:42
  • Sözleşmede anarak whatsapp yazışmalarının yasal bildirim kanalı ilan edilmesi. 
  • 29.04.2025 00:17
  • Sözleşmedeki "görüş alınarak" ifadesi, görüşü alınan tarafa eylemi engelleme hakkı verir mi? 
  • 29.04.2025 00:03
  • [Babalık davaları] Evlat edinilen çocukların eski baba adı değişimi hk. 
  • 27.04.2025 11:06


    Yeni Mevzuat

  • KDV Filo Kiralama Şirketleri (Fleetcorp) Borçlarını Devir ALan Varlık Yönetim Şirketleri 

  • Filo Kiralama Şirketlerinin Borçlarının Varlık Yönetim Şirketlerine Devri Halinde KDV 

  • Trafik kazasında kusuru olmayan alkollü sürücüye kasko hasarı ödenir 

  • Keşide tarihinin tahrif edildiği ve ibraz sürelerinin geçtiği çekler Borçlu olunmadığının Tespiti 

  • İkinci Nesil İnternet Sitelerinin Hukuki Statüsü 




  • YARGITAY KARARLARI :
    İçtihat Arama motoru anasayfa   2007   2006   2005   2004   2003    2002    2001    2000   1999    1998    1997    1996   1995   1994   1993    1992    1991    1990    1989    1988    1987    1986    1985    1984    1983    1982    1981    1980    1979    1978    1977    1976    1975    1974    1973    1927-1972

    Diğer Bölümlerimiz +
    Tüm Hukuki NET forumları + Hukuki Portal + Hukuk Haberleri + Sözleşme ve dilekçe örnekleri + Mevzuat ve bilimsel incelemeler + Hukukçu Blogları + Avukat ilanları + Videolar + Linkler + Ansiklopedi ve Sözlük +

    İçtihat Arşivi  Eski içtihat dizini