 |
T.C.
YARGITAY
2. Ceza Dairesi
E. 1995/5270
K. 1995/7832
T. 23.6.1995
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
TEDBİRSİZLİK VE DİKKATSİZLİK SONUCU ÖLÜME
SEBEBİYET VERMEK
KARAR ÖZETİ Olay tarihinde sanık Erdinç'in kardeşi olan sanık Halil ile yazlık evinde birlikte otururlarken, diğer sanıklar Nuri ve Remzi'nin ziyarete geldikleri, silahtan konuşmaya başlamaları üzerine sanık Nuri'nin bulundurma rahsatlı tabancasını çıkarıp diğerlerine gösterdiği, bahçe kenarındaki direk i4zerine yerden 130 cin. yüksekliğe koydukları kola kutusuna birer el atış yaptıkları, mermilerden birinin komşu evin bahçesindeki Aydın 'a isabet etmesi sonucu öldüğü, sanıklardan hangisinin yaptığı atış sonucu Aydın 'in öldüğünün anlaşılamadığı şeklinde oluşan olayda; sebeplerin birleşmesinden sonucun meydana geldiği kabul edilerek, faillerin konum ve yükümlülüklerine göre kusur derecelerini saptamalı, taksirli hareketleri oranında sonuçtan sorumlu tutulmalıdır. Eylemlerin ağırlığı itibarıyla en az kusur derecesi 1/ 8 olabileceği gözönüne alınıp, kusur dağılımı gerçekleştirilmeli, bilirkişi raporunun da gerekçesi ve sonucu itibariyle suçun ögelerine, sanıkların olaydaki yerleri ve taksirli hareketlerine uygun olması aranmalıdır.
(765 s. TCK. m. 455)
6136 sayılı Kanuna muhalefet, tedbirsizlik ve dikkatsizlik neticesi ölüme sebebiyet vermekten sanık Nuri, tedbirsizlik ve dikkatsizlik neticesi ölüme sebebiyet vermekten sanık Erdinç, Halil ve Remzi haklarında yapılan duruşma sonunda; mahkumiyetlerine, sanıklar hakkında 647 sayılı Kanunun 4 ve 6. maddelerinin tatbikine yer olmadığına dair, (GemlikAsliyeCeza Mahkemesi)'nden verilen 28.10.1994 tarihli hükmün Yargıtay'ca incelenmesi müdahiller ve sanıklar tarafından süresinde dilekçeyle istenmek ve dava evrakı C. Başsavcılığı'nın 27.4.1995 tarihli tebliğnamesiyle Daireye gönderilmekle okunup iş anlaşıldıktan sonra, gereği düşünüldü:
Sanık Nuri vekilinin 6136 sayılı Kanuna muhalefet suçundan kurulan hükme yönelik temyiz itirazları ile müdahiller ve sanıklar vekillerinin taksirle ölüme sebebiyet suçundan kurulan hükme ilişkin sair temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
13.6.1993 günü sanık Erdinç'in yazlık evinde, kardeşi olan sanık Halil ile birlikte oturdukları sırada, sanıklar Nuri ve Remzi'nin eşleriyle birlikte ziyarete geldikten, sanıkların bahçedeki sohbetleri esnasında konu silahtan açıldığında, sanık Nuri'nin beraberinde getirdiği bulundurma ruhsatlı tabancası nı çıkararak diğerlerine gösterdiği ve atış yapmayı önerdiği, bunun üzerine her dört sanığın bahçe kenarındaki bir direk üzerine koydukları kota kutusuna birer el ateş ettikleri, bir süre sonra komşu bahçede bulunan Aydın'ın tabanca kurşunu isabeti ile yaralanıp öldüğünün öğrenildiği, ölümün isabet eden ve vücutta katan tek mermiden kaynaklandığı, incelenen mermi çekirdeğinin sanıklar tarafından kullanılan tabancadan atıldığı, sanık Erdinç'in bahçeli olan evinin etrafında aynı şekilde evler bulunduğu ve bu evlerde yaşanlar olduğu, sanıkların atış yaptıkları kola kutusunun yerden 130 cm. yüksekliğe konulduğu, ölenin bahçesinin aynı doğrultuda olup aradaki çalılıkların görüşü engellediği, ölenin, sanıklardan 94 metre mesafede yerde yatar şekilde görüldüğü ve tabancanın 100 metre etkili atış mesafesinin olduğu, anlatımlar, mahallinde yapılan keşif, bilirkişi düşüncesi, çizilen krokiler, ekspertiz raporu gibi delillerle tesbit olunduğu, sanıklarla ölen arasında olumsuz bir ilişki, sanıkların öleni görerek veya orada olduğu halde ateş ettikleri hususunda somut bir bulgu tesbit edilmediği, mahallin meskun olması, ateş yapılan kutunun yerden yüksekliğinin insan boyu içinde bulunması, bu suretle gerçekleşen yatay atışların isabetinin öngörülebilirliği sebebiyle eylemin TCK.nun 455/1. maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerektiği cihetle;
Mahkemenin olayı bu şekilde kabul ederek incelemesinde, sanıkların birer el ateş ettikleri, olayda bir tabanca(kullanıldığı, ölümün bu tabancadan çıkan ve isabet eden kurşundan' kaynaklandığı, ancak, isabet eden atışı yapanın hangi sanık olduğunun tespit edilemediğine ilişkin kanaat ve takdininde, ölüm sonucunu doğuran hareketin hangi sanık tarafından yapıldığının belli olmaması ve olayın TCK.nun 455/1. maddesi çerçevesinde irdelenmesi gerekmesi karşısında, suçun kasıt ögesini içermemesi sebebiyle TCK.nun 61 ve 62. maddelerinin, maddede sayılan suçlara ilişkin olmaması nedeniyle 463. maddenin, keza belirli bir suça yönelik irade birleşmesinden sözedilemeyeceği, iştirak iradesinin neticeyi de kapsaması, taksirli suçta ise neticenin istenmemiş olması gözetilerek iştirake ilişkin hükümlerin uygulanamayacağı, çözümün taksir unsurlarının sanıkların eylemlerinde araştırılması suretiyle çözüme ulaşılabileceği yolunda tecelli ettiği anlaşılan görüşünde aykırılık bulunmamıştır.
Keza, failin icrai ve ihmali hareketinin zararlı neticesini mümkün olduğu halde öngörmemesi şeklinde tanımlanabilen taksirde; istenmeyen netice, icrai ve ihmali nitelikte iradi bir hareketten kaynaklanmaktadır. Hareket tek olabildiği gibi birden fazla, keza hareketler tek fail tarafından olabileceği gibi birden fazla fail tarafından da gerçekleştirilebilmektedir. Failin ve hareketin birden fazla olması halinde; taksirli hareketlerin, bir araya gelmesinden içtimaından sözedilebileceği gibi taksirli suça ilişkin iradi hareketlerin her bir failin konumu ve yükümlülükleri ve bundan kaynaklanan sorumlulukları oranında birlikte işlenmesinden sözetmek de mümkündür.
Bu çerçevede olaya bakıldığında, sanık Erdinç'in etrafı kendisininki gibi bahçeli yazlı evlerle çevrili ve meskun olan yerde, karşısında bahçeli bir ayin mevcudiyetine ve çalılıklar dolayısıyla görüşün kısıtlılığına, gelip geçen veya bahçesinde olabileceklere rağmen 130 cm ve insan boyu içinde bir yüksekliğe kutu konulup tabanca ile ateş edilmesine yer ve imkan hazırlaması, sanık Nuri'nin bu ortamda uygun ruhsatı olmadığı halde olay yerine getirdiği tabancayı çıkarıp atış yapmayı önermesi, yapması ve yaptırması, sanıklar Halil ve Remzi'nin belirgin tehlikeli ortama rağmen uyarıda bulunmadıkları gibi oluşmasına katkı sağlamaları, her birinin birer el atış yapmaları, ölüm sonucunu doğuran atışı yapan saptanamasa bile, ölüm sonucunun gerçekleştirilen bu hareketler zinciri yüzünden meydana geldiğini göstermektedir.
Yukarıda belirtilen çevre ve atış koşulları nazara alındığında, sonucun sanıklarca öngörülebilirliği belirgin olup, failin saptanan hareketini yapmaması halinde sonucun meydana gelmemesinin mümkün olması veya ihtimal dahilinde bulunması belirlenebildiğinde, illiyet bağının da mevcut olacağı gözetildiğinde; sanık Erdinç ile sanık Nuri'nin yukarıda belirtilen hareketleri yapmamaları durumunda, ölüm sonucunun doğmayacağı anlaşılabilmekte, her ne kadar sanıklar Halil ile Remzi'nin oluşan tehlike ortamı karşısında uyarıda bulunmamaları hukuki bir yükümlülük olarak düşünülmese bile, atış koşullarının oluşması ile ilgili ve taksirli olan hareketlerin yapılmasında işbirliği sergilemeleri ve kendilerinin de birer el atış yapmış olmaları, sonucu yaratan hareketler zinciri içinde yer aldıklarının ve bu hareketleri ile sonuç arasında sebebiyet bağı bulunduğunun kabulünü gerekli kılmaktadır.
Diğer taraftan, isabet eden mermi atışı son icrai hareketi teşkil etmekte ve bu hareketin faili belirlenememekte ise de, bu atışı yapan dışındaki sanıkların taksirli hareketlerini yapmamaları veya gerekli özen ve önlemlerle yapmaları durumunda netice meydana gelmeyeceği cihetle, sanıkların taksirli hareketleri ile netice arasındaki illiyet bağının kesildiğinden de sözedilemez.
Bu itibarla, sanıkların olayda kusurlu olduklarının kabulünde, bir isabetsizlik bulunmamış ve tebliğnamedeki isabet eden atışı yapan belli olmadığından beraatleri gerektiğine dair görüşe iştirak edilmemiştir. Ancak;
TCK.nun 455/son maddesinin, cezaların kusurun derecesine göre 1/8'e kadar indirilebileceğini öngörmesi, taksirli süçta failin kusurlu olduğunun saptanması yanında bunun derecesinin de belirlenmesini gerektirmektedir. Failin birden fazla olduğu hallerde, aynı sorumluluk derecesi; aynı konumda ve yükümlülükte olanlar için sorumluluktaki tam ortaklık dolayısıyla düşünülebilir, taksirli hareketler, faillerin ayrı konum ve yükümlülüklerinden doğuyorsa, sebeplerin birleşmesinden sonucun meydana geldiğini kabul etmek ve her birini taksirli hareketleri oranında neticeden sorumlu tutmak gereklidir.
Olayda, sanıklardan Erdinç'in ev sahibi, Nuri'nin silah sahibi olarak belirtilen taksirli hareketleri, ayrı sebeplerden kaynaklanmakta, sanıklar Halil ve Remzi belirtilen ve aynı olan hareketleri dolayısıyla aynı konumda ve yükümlülükte görülmektedirler. Son icrai hareketin ise kime ait olduğu belirlenememektedir. Bu durumda, neticeye sebep olan ve sanıklar tarafından gerçekleştirildiği belirlenmiş ve ayrı sebeplerden kaynaklanan hareketlerin birleşmesi sonucu ölüm neticesinin meydana geldiği kabul edilerek sanıkların belirlenmiş kendi taksirli hareketleri oranında sorumlu tutulmaları, eylemlerinin ağırlığı itibariyle en az kusur derecesinin 1/8 olabileceği nazara alınıp kusur dağılımı gerçekleştirilmeli ve bilirkişi raporunun da, gerekçesi ve sonucu itibariyle taksirli suçun öğelerine ve sanıkların, olaydaki yerleri ve taksirli hareketlerine uygun olması aranmalıdır.
Açıklanan nedenlerle, mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunun gösterdiği sonuç itibariyle yukarıda açıklanan ve taksirli suçu gerçekleştiren taksirli hareketlerin sebeplerine ve sanıkların kendi taksirli hareketlerinden sorumlu olmaları gereğine uygun düşmediği ve keza oluşa aykırı olarak sanık Nuri'yi tam, diğerlerini 7/8 oranında kusurlu sayan bir sonuç içerdiği gözetilip sanıkların kusur derecelerinin belirtilen hususlara göre tesbiti ve hukuki durumlarının takdir ve tayini gerekirken, noksan inceleme ile ve yazılı gerekçelerle hüküm kurulması,
Bozmayı gerektirmiş, müdahiller ve sanıklar vekillerinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı (BOZULMASINA), 23.6.1995 gününde oybirliğiyle karar verildi.