 |
T.C.
YARGITAY
21. Hukuk Dairesi
E : 2003/6207
K : 2003/6096
T : 24.06.2003
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
Davacılar, iş kazası sonucu malüliyetinden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemişlerdir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin reddine karar vermiştir.
Hükmün davacılar vekillerince temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi Havva Aydıniı tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
KARAR
Uyuşmazlık iş kazası sonucu malül kalan sigortalının manevi tazminat istemine ilişkindir.
1-Ne var ki, birden fazla davacının aynı dava dilekçesiyle dava açabilmesi için davacılar arasında zorunlu veya ihtiyati dava arkadaşlığının bulunması gerekir.
Zorunlu dava arkadaşlığı maddi hukukun (M.K., B.K. TTK.) bir hakkın birden fazla kişi tarafından dava edilmesini veya birden fazla kişiye karşı dava açılmasının öngördüğü durumdur. Somut olayda maddi yönden zorunlu dava arkadaşlığı (Örn; K.K.'nun Md.630 iştirak halinde mülkiyet, B.K. 520 adi ortaklık) bulunmadığı gibi şekli yönden dava arkadaşlığı da (M.K. Md.242, M.K. Md.639/3, iiK. Md.282) söz konusu değildir.
Öte yandan zorunlu dava arkadaşlığı dışında kalan ihtiyari (isteğe bağlı) dava arkadaşlığının mümkün olduğu haller HUMK.'nun 43. maddesinde a) Dava konusu hak veya borcun ortak olması (B.K. Md.142 müteselsil borçluluk) b) Borçluların ortak bir istem (örneğin sözleşme ile birden çok kişi yararına borç yüklenmiş olması) c) Davanın aynı nedenden doğması olarak sayılmıştır. Somut olayda davacılar arasında anılan maddede öngörülen nitelikte ihtiyari (isteğe bağlı) dava arkadaşlığı da bulunmamaktadır.
Bu durumda davacılar arasında zorunlu veya ihtiyari dava arkadaşlığı bulunmadığından HUMK.'nun 46. maddesi uyarınca davaların ayrılmasına karar verilmesi gerekirken birlikte görülmesi usul ve yasaya aykırıdır.
2-Kabule göre de, davacı Hüseyin T...'ın 28.6.1994 tarihli ibraname ile tüm zararlarının karşılandığı beyan ettiği ve 11.9.2001 tarihine kadar dava açmamasının zimnen bu ibranameyi kabul ettiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş ise de bir çok Yargıtay kararında vurgulandığı üzere alacaklının alacak hakkından vazgeçmesini ve bu suretle borçlunun borçtan kurtulmasını kapsayan akte uibra" denir. ibranamenin kuralolarak işçiye yapılmış olan ödeme ile sınırlı olarak bağlayıcılığı asıldır. Gerçek anlamda ibranameden söz edebilmek için işçiye yapılan ödemenin miktar olarak ibranamede açıkça gösterilmesi koşuldur. Başka bir anlatımla, işçiye yapılan ödemeyi belli etmeyen sözleşmenin işvereni borcundan kurtaran ibraname olarak nitelendirmeye olanak olmadığı açık-seçiktir.
Kuşkusuz işverenin işçiye yapmış oyduğu ödemeyi 1475 sayılı Yasanın
30. maddesi çevresinde ispat etmesi durumunda taraflar arasında yapılan akit ibraname niteliği kazanır ve tazminat hesabında işveren tarafından kanıtlanan miktarın değerlendirileceği söz götürmez. Somut olayda davacı yararına %30,2 malüliyete uygun bir tazminata hükmolunmaması da bozmayı gerektirir.
3-Davacı Ali T...'ın temyizine gelince; %9.2 oranında kesinleşmiş malüliyete uygun manevi tazminat takdiri gerekirken dosya içeriğindeki belgelere uygun düşmeyen gerekçelerle sakatlık ve malüliyetin ispat edilemediği gerekçesiyle manevi tazminatın reddi de usul ve yasaya aykırıdır.
O halde davacıların bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacılara iadesine, 24.6.2003 gününde oybirliğiyle karar verildi.