 |
T.C.
YARGITAY
21. Hukuk Dairesi
E: 2002/4024
K: 2002/4787
T: 22.5.2002
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
506/m.79,2,3,85
1479/m.24, 25
Davacı, davalılardan işverene ait işyerinde 1.2.1990 tarihinde 1 gün sigortalı olarak çalıştığının ve bu tarihin sigortalılığına başlangıç teşkil ettiğinin tesbitine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kabulüne karar vermiştir.
Hükmün davalılardan Kurum vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okundu, işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi :
KARAR :
Davacı, davalıya ait işyerinde 1.2.1990 tarihinde bir gün çalıştığının tesbitine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş ise de bu sonuç dosya içeriğine usul ve yasaya uygun bulunmamaktadır.
Davacının şahsi sicil dosyasının incelenmesinde 20.4.1982 tarihinde zorunlu Bağ-Kur sigortalısı olduğu ve zorunlu sigortalılığın 12.12.1986 yılına kadar devam ettiği, 12.12.1986 yılından itibaren de 31.11.1989 tarihine kadar gene Bağ-Kur'dan isteğe bağlı sigortalı olduğu görülmektedir. Davacı 1.2.1990 tarihinde davalının iş yerinden zorunlu SSK. sigortalısı olarak giriş bildirgesi verilmiş, ancak kuruma bordro verilmemiş prim ödemesi de yapılmamıştır. 1.4.1990-27.2.1998 tarihleri arasında da 506 sayılı yasaya göre isteğe bağlı sigortalı olduğu davacı ile davalı arasında akrabalık ilişkisinin bulunduğu nüfus kayıtlarından anlaşılmaktadır. Dinlenen tanık Mustafa Y. davacının annesidir. Bu tanığın tarafsız beyanda bulunması düşünülemez. Diğer tanık bir buçuk ay kadar çalıştığını söylemiş ise de davacı vekili dava dilekçesinde çalışma süresinden söz etmemiştir.
Uzun yıllar Bağ-Kur'lu olan davacının 1.2.1990 tarihinde bir gün çalıştığının tespitini istemekle muvazaalı bir şekilde kurum değiştirmek istediği, yaşlılık aylığı bakımından daha elverişli durumda olan S.S.Kurumundan aylık almak isteği sonucu çıkmaktadır.
Gerçekten; Sosyal Güvenlik Sistemimize göre; çalışanlar muhtelif gruplarda toplanmak suretiyle her bir topluluk için belli Sosyal Güvenlik Kuruluşları öngörülmüştür. Kişiler, gerçek çalışma statü ve koşullarına göre; bu Kurumlardan birinin kapsamına; iradelerine bakılmaksızın girerler ve o Kurumun sigortalısı olurlar. Nitekim; 506 sayılı Sosyal Sigortalar Yasasında kimlerin Yasa kapsamında olduğu 2.maddesinde açıkça ortaya konmuş, koşulları belirlemiştir. Giderek, kimlerin de Yasa kapsamına giremeyeceği kapsamlı biçimde; 3.maddesinde açıklamıştır.
Öte yandan; aynı Yasa 85.maddesinde isteğe bağlı sigortalılık koşullarını belirlemiş ve 506 sayılı Yasa kapsamında sigortalıların başka bir Sosyal Güvenlik Kuruluşu kapsamında bulunmamaları koşuluyla; isteğe bağlı sigortalı olabileceklerini hükme bağlamıştır.
Şu duruma göre; 506 sayılı yasa yönünden; isteğe bağlı sigortalı olabilmek için öncelikle; Yasanın öngördüğü, sigortalılığın gerçekleşmesi gerekir. Yasanın öngördüğü sigortalılıktan amaç ise; biçimsel olarak ortaya çıkan salt, Kurum değiştirme amacına yönelik yasaya karşı hile yoluyla göstermelik bir sigortalılık değil, gerçek anlamda hizmet akdine göre oluşmuş bir sigortalılıktır. Bu tür bir sigortalılığın olup olmadığı ise hizmet akdinin koşulları ve eylemli çalışmanın varlığının açıkça ortaya konması durumunda mümkündür.Kişinin, çalışma hayatının bir bölümünde hizmet akdine göre çalıştığı ve yaşamını bu yolla idame ettirmek istediği, eylemli biçimde ortaya çıktığında; kişi, 506 sayılı Yasa kapsamında sigortalı kabul edilir. Hizmet akdine dayalı çalışanlar dışında, başka Güvenlik Kurumu kapsamındaki kişilerin, yapay yöntemlerle 506 sayılı Sisteme dahil edilmesi bu sistemi zaafa uğratır ve Sosyal Güvenlik ve sisteminin amacının gerçekleşmesini de engelleyici olur. Çünkü 506 sayılı Yasa sistemi; sigortalı ve işverenlerin katkılarıyla oluşan temelde, bir fon oluşturma ve buradan, risklerin gerçekleşme durumuna göre, sigortalıları güvenceye kavuşturmayı amaçlar. Kısaca; 506 sayılı yasa sistemi hizmet akdine göre çalışanların işveren katkılarıyla oluşturdukları sosyal nitelikli bir ortaklıktan ibarettir. Bu sisteme; dışardan, zorlama, hile ve yapay yollarla katılımlar; gerçek sigortalıların güvendiklerini önemli ölçüde daraltır. Bu nedenledir ki her Sosyal Güvenlik Yasası kendi kapsam ve alanını belirlemiş, sigortalılarını, kendi bünyesi içinde tutmak istemiştir. Kuşkusuz; bir sistemden, diğerine geçmek mümkündür. Ancak bu geçişin muvazaa veya yapay bir geçiş dahası Yasaya karşı hile'yi amaçlamayan bir olguya dayanması gerekir. MK.nun 2. maddesinde ifadesini bulan evrensel nitelikte dürüstlük kuralları bu tür bir eyleme engel olduğu gibi Anayasal Sosyal güvenlik Sistemimizi oluşturan Sosyal Sigorta Yasaları da kabul ettikleri temel ilke ve esaslarıyla buna müsait değildir.
Bu maddi ve hukuki olgular yanında, Hukuk Genel Kurulunun 29.11.2000 tarih ve 2002/21-1705 E. 2000/1750 sayılı kararı da dikkate alınarak somut olaya bakıldığında; yıllarca Bağ-Kur statüsünde sigortalı olan davacının, bir günlük, en önemlisi nitelik ve kapsamı ortaya konmayan kuşkulu ve hayat deneyimlerine uygun düşmeyen olgulara dayanmak suretiyle bu defa Sosyal Sigortalar Kurumunda tescil ettirip, SSK'dan isteğe Bağlı Sigortalı olmak istemesi usul ve yasaya aykırı olup karar bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ : Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 22.5.2002 gününde oybirliğiyle karar verildi.