 |
T.C.
YARGITAY
21. Hukuk Dairesi
Esas no: 2000/2151
Karar no: 2000/2758
Tarih: 10.4.2000
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
- MENFİ TESBİT
- UZUN VADELİ SİGORTA KOLLARI
- PRİM ORANI, GECİKME ZAMMI
- İYİNİYET
ÖZET: Kurumun, uzun vadeli sigorta kolları için prim aslının hesaplanmasında %24,5 prim oranına göre işlem yapması doğrudur.
Kurumun, işvereni yanıltan eylem ve işlemlerini göz ardı ederek medeni ceza ve gecikme tazminatı türündeki bir yükümlülüğü yıllar öncesinden ve tam oran üzerinden istemesi MK. 2. maddesindeki iyi niyet kuralı ile bağdaşmaz.
(743 s. MK. m. 2)
(4247 s. PATH. K.)
(3148 s. Yasa ile yürürlüğe Konulan Türk-Libya
Sosyal Güvenlik Sözleşmesi)
Davacılar, icra takibi ve ödeme emrinin iptaliyle borçlu olmadıklarının tesbitine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kabulüne karar vermiştir.
Hükmün davalı vekili tarafından temyiz edilmesi ve davacının 6.4.2000 havale tarihli dilekçe ile duruşma talebinin konu itibariyle reddine karar verilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve tetkik hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık; davacı işveren şirketin; Libya'daki işyerlerinde çalıştırdığı Türk Uyruklu sigortalıları için uzun vadeli sigorta kolları yönünden, S.S. Kurumunun 1994/5-1997/7 dönemi %24,5 oranına tamamlamak üzere, tahakkuk ettirdiği ek primler ile buna bağlı gecikme zamlarından sorumlu olup olamayacağı konusuna ilişkindir. Mahkeme; davacı, yönünden olumlu sonuca ulaşmış ve davacı işverenin sorumluluğunu kabul etmemiş ise de bu sonuç bir bölümü ile Yasaya uygun, diğer bölümü yönünden uygun bulunmamaktadır.
Gerçekten; Libya'da çalışan Türk uyruklu işçilerin tabi olacakları sosyal güvenlik kuralları, 9.1.1985 günlü 3148 sayılı Yala ile onaylanıp yürürlüğe konulan Türk-Libya Sosyal Güvenlik Sözleşmesi ile Sözleşmenin uygulanmasına ilişkin aynı yıl imzalanan İdari Antlaşma hükümlerinde gösterilmiştir. Buna göre; kısa süreli sigorta kolları yönünden işin yapıldığı ülke mevzuatının uygulanması öngörülürken diğer sigorta primleri yönünden, ana ülke sisteminin uygulanacağı kabul edilmiş ve bu primlerin Türkiye'ye transferi hüküm altına alınmıştır. Ne var ki, prim oranları ve bunların transferleri konusunda işverenlerle Kurum arasında uzun süre anlaşmazlık çıkmış gerek Kurum, gerekse Dış İşleri Bakanlığı yetkilileri konu hakkında açıklama yapmak ve soruna açıklık getirme zorunluluğu duymuşlardır. 23.9.1992 günlü 16-56 sayılı genelgesi ile Kurum; prim oranlarını, 1.6.1991 tarihine kadar %5,1, bu tarihten sonra %8,5 oranında uygulanmasını kabul etmiş, 26.4.1993 günlü 16-61 sayılı genelgesinde ise ilk uygulamasından dönerek, bu kerre %24,5 prim oranına geçmiştir. Ancak, bu uygulamasında itirazla karşılaşan Kurum; tekrar ilk genelgesini yürürlüğe koymuştur. 4.5.1995 günlü 1457 sayılı Türk Libya Karma Ekonomik Komisyon Protokolü ve buna bağlı 14.3.1996 gün 952 sayılı Kararla, Libya'da geçerli oranlar üzerinden prim alınmaması öngörülmüş, Libya Hükümetinin ülkesinde, kendi yasal kuralları dışında uygulamalara müsaade etmediği vurgulanmıştır.
Bu arada; sorunun Yargıya intikali üzere, gerek Yargıtay gerekse; Danıştay konu hakkında içtihatlarını ortaya koymuşlardır. Danıştay dava daireleri genel kurulu; 17.10.1997 günlü 527 sayılı Kararı ile; Sosyal Sigortalar Kurumunun uzun vadeli sigorta kolları prim oranlarına yönelik, genelgesi nedeniyle, sözü edilen prim oranlarının, %24,5 nispetinde; Türkiye'de kabul edilen oranlarda olması gerektiğini kabul etmiştir. Yargıtay ise, muhtelif kararlarında; Libya'da iş gören, Türk işverenlerinin, Türk sigortalıları yönünden; ana ülke sisteminin esas olduğunu öngörmüş; özellikle Türk, Libya Sosyal Güvenlik Sözleşmesi ile buna bağlı idari anlaşmanın bu şekilde anlaşılması gerektiğini vurgulamış, normlar hiyerarşisi gereği, Sosyal Sigortalar Kurumu yönetim kurulunun aksine bir sistemi kararlaştıramayacağı giderek, Karma Komisyon Protokolüne dayanılarak Sosyal Güvenlik normlarının gözardı edilemeyeceği hüküm altına alınmıştır. Yargısal yönde ortaya çıkan bu gerçek üzerine, Kurum yönetim kurulu bu kerre yerli karar alarak, 3.9.1997 günlü 16-147 sayılı genelgesi ile, Türkiye'deki sistemin aynen Libya'da çatışan Türk sigortalılar yönünden uygulanması gerektiği belirlenmiştir. Bu arada Kurum bir yandan 4247 sayılı Yasa gereği eski sistemden prim ve gecikme zamlarının tahsil ederken, diğer taraftan; %24,5 oranına göre, primlerirr ve gecikme zamlarının tamamlanmasını kararlaştırmış, işveren hakkında yeniden yasal takibe geçmiştir. Kurumun; 1985 yılı, Türk Libya, Sosyal Güvenlik Sözleşmesinin akdinden sonraki dönem için; uzun vadeli sigorta kolları için, %24,5 prim oranına göre işlem yapması, yukarıda gösterildiği üzere yerindedir. Belirtilen nedenlerle, mahkemenin aksine kabulü usul ve yasaya uygun bulunmamaktadır.
Ancak; 1985 yılından itibaren, tahakkuk, ettirilen % 24,5 oranı üzerinden gecikme zammı alınması da usul ve yasaya uygun değildir. Gerçekten, gecikme zammı, temelde, Kurumun alacağını zamanında alamamasından dolayı uğradığı zararı gidermek amacıyla öngörülen bir medeni ceza, veya gecikme tazminatı niteliğinde bir yükümlülüktür. Bu yönde bir sonuca ulaşırken, tarafların eylem ve iradeleri birlikte gözönünde tutulmalı ve değerlendirilmelidir. Yukarıda gösterildiği üzere prim oranları üzerinde, baştan beri Kurum da tereddüt etmiş, uzun süre, Libya Mevzuatı gereği bu primleri transfer ve ödenmesini istemekle işvereni yanıltmıştır. En son 4247 sayılı Yasa uygulaması yönünden dahi aynı uygulamasını sürdürmüştür. Şu duruma göre; Kurumun, işvereni yanıltan eylem ve işlemlerini gözardı ederek medeni ceza ve gecikme tazminatı türündeki bir yükümlülüğü yıllar öncesinden ve tam oran üzerinden istemek, evrensel nitelikli, Medeni Kanunun 2. maddesinde ifadesini bulan, iyi niyet kuralları ile bağdaşmaz. Gecikme zamları da ancak, Kurumun 1992 tarihli ilk genelgesinde belirlendiği prim oranlarından hüküm altına alınmalı ve buna göre hesaplama yapılmalıdır. Dava konusu olayda, davacının Kurum işlemine uygun gecikme zammını ödemiş bulunduğu anlaşılmakla, Mahkemenin, gecikme zammına yönelik kabulü doğrudur.
O halde, davalının prim aslına yönelik temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
S o n u ç: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle; asıl prim borcuna yönelik bölümünün (BOZULMASINA), gecikme zammına ilişkin bölümün ise (ONANMAMASINA), 10.4.2000 gününde oybirliğiyle karar verildi.