Hukuki.NET

T.C.
YARGITAY
21. Hukuk Dairesi
Esas No : 1998/5545
Karar No : 1998/6052
Tarih : 1.10.1998

Yargıtay içtihatları bölümü

Yargıtay Kararı

 


 
  • MANEVİ TAZMİNAT ( İş Kazası Meslekte Kazanma Gücünü Yitiren İşçinin Duyduğu Acı ve Üzüntü Nedeniyle )
  • İŞ KAZASI SONUCU MANEVİ TAZMİNAT ( Tazminatın Bölünememesi-Bir Defada İstenmesinin Gerekmesi )
 
818/m.47
 
DAVA : Davacı, işkazası sonucu maluliyetinden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme, ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kısmen kabulüne karar vermiştir.
Hükmün, davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi B.Mustafa ..... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi:
KARAR : Dava, işkazası sonucu meslekte %39 oranında kazanma gücünü yitiren işçinin duymuş olduğu acı ve üzüntünün karşılığı bulunan manevi tazminat istemine ilişkindir.Davacının Gebze İş Mahkemesine 1992/147 Esas sayılı dosya ile fazlaya ait haklarını saklı tutmak suretiyle 50.000.000.-TL manevi tazminat davası açtığı ve başvuruya bırakılan bu davanın açılmamış sayılmasına karar verildiği uyuşmazlık konusu değildir. Uyuşmazlık manevi tazminatın bölünüp bölünmeyeceği noktasında toplan- maktadır.
Gerçekten, hukuka aykırı bir eylem yüzünden çekilen elem ve üzüntüler, o tarihte duyulan ve duyulması gereken bir haldir. başka bir anlatımla üzüntü ve acıyı zamana yaymak suretiyle, manevi tazminatın bölünmesi, bir kısmının dava konusu yapılması kalanın saklı tutulması olanağı yoktur. Niteliği itibariyle manevi tazminat bölünemez. Bir defada istenilmesi gerekir. Yargıtay'ın oturmuş ve yerleşmiş görüşleride bu doğrultudadır.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular gözönünde tutulmaksızın ve özellikle manevi tazminatın bölünmezliği nazara alınmadan yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, davalının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine,1.10.1998 gününde oybirliğiyle karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Açılmamış sayılan bir davada, istenilmiş bulunan manevi tazminat talebinin, zaman aşımı süresi içerisinde yeniden açılacak bir davada değiştirilmeyeceğine ilişkin sayın çoğunluk kararına aşağıda gösterilen nedenlerle katılmak mümkün olmamıştır.
a ) Açılmamış sayılmasına karar verilen bir dava yok hükmün- dedir:
Hukuk usuli sistemimizde, açılmamış sayılmasına karar verilen bir dava yok hükmündedir ve kendisine hiçbir hukuki sonuç bağlanamaz. Taraflar açısından olumlu veya olumsuz hukuksal sonuç doğurmayan ve yok hükmündeki bir davanın etkilerini zaman aşımı süresi içerisinde devam ettirmek hukuksal çelişki ortaya çıkarır ve savunulması mümkün olmayan bir durum yaratır.
Nitekim gerek doktrin gerekse; Yargıtay kararlarında, açılmamış sayılmasına karar verilen davanın ortaya çıkardığı sonuçlar bakımından aynı görüş ve hükümler ortaya, konmuştur. Buna göre; açılmamış sayılmasına karar verilen bir davanın maddi ve usul hukuku yönünden çıkardığı sonuçlar şöylece belirlenmiştir:
a ) Açılmamış sayılmasına karar verilen davadaki, davayı değiş tirme veya savunmayı genişletme yasağı yeni davada uygulanmaz.
b ) Açılmamış sayılan davaların maddi hukuk kurallarındaki süreleri ( zamanaşımı ve hak düşürücü müddetleri ) kesme işlevi ortadan kalkar.
c ) Açılmamış sayılan dava dosyalarındaki, delillerin yeni dosyada kesin bağlayıcılığı yoktur. ( Prof. Kuru Baki H.M.Usuli 1979 Sh. lll/2961 ve devamı Prof. Postacıoğlu M.U. Hukuku Davaları 1.7.1975 Sh.525, Prof Alangoya, Yavuz Yargılamanın Sevkindeki Prensipler ve bu açıdan 1711 sayı K. ile değiştirilen 409. madde Açısından düşünceler ( H.M.U.K'nu değiştiren 1711 S. Kanun Hakkında senpozyumu İst. 1976 ) ,Sh 112 vs.. ).
Yargıtay'da aynı görüşleri içtihatlarında açıkça belirlemiştir.
Yargıtay 8. Hukuk Dairesi 10.3.1986, gün 1986/2076-2361 sayılı kararında aynen ;
"Mahkemece uyuşmazlığın çözümünde gözönünde tutulan Asliye Hukuk Mahkemesine ait 1978/230 esas sayılı dava dosyası 31.5.1985 tarihinde davanın açılmamış sayılması ile kapanmıştır. H.U.M.K'nun 409/5 maddesi hükmüne göre ilk dava açılmamış sayıldığına göre bu sonraki dava önceki davanın devamı sayılmaz. Açılmamış olan bir dava hiç açılmamış sayılır ve bütün neticeleri ile ortadan kalkar. Ancak taraflar bu dosyaya dayandıkları takdirde delil olarak gözönünde tutabilir. Yoksa o dosyadaki bozmaya göre karar verilemez. Hal böyle olunca yeni davada tarafların gösterdikleri delillerin toplanması ve uyuzmazlığın buna göre çözümlenmesi gerekir. Davacının gösterdiği tanıkların çağrılıp dinlenmeleri, ayrıca davalı tarafın göstereceği delillerin toplanması ve bundan sonra uyuşmazlık hakkında bir karar verilmesi gerekirken önceki davada toplanan delillere dayanılarak hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı ve temyiz itirazları yerinde olduğundan kabulü ile hükmün BOZULMASINA" karar verilmiştir, denilmekle bu alandaki görüş ortaya konmuştur.
Öte yandan Yargıtay 4. Hukuk Dairesi de, 3.7.1981 günlü 1981/8686-9461 sayılı kararında aynen şöyle demiştir.
"Davacı, 5.4.1978 günlü dilekçe ile açmış olduğu 978/106 esas sayılı davanın 27.2.1979 günlü oturumuna gelmediğinden usulün 409/1. maddesi gereğince dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verilip bir yıl içinde dava yenilenmediğinden 12.5.1980 günün de dava açılmamış sayılmış ve önceki dosyanın kaydı usülün 409/4. maddesi gereğince 12.5.1980 gün 106/96 sayılı kararıyla kapatılmıştır. Bu durumda ilk dava ile meydana gelen hukuki sonuçlar tamamen ortadan kalkmış sayılır. Davacıda yeniden harç vermek suretiyle 30.6.1980 gününde bu son davayı açmış bulunmaktadır. Son dava ilk davadan tamamen ayrı ve bağımsız bulunan bir dava niteliğindedir. Bu itibarla mahkemece yapılacak iş, harcı verilmek suretiyle yeniden açılmış bulunan bu davadaki tarafların idia ve savunmalarını inceleyip sonucuna göre bir karar vermekten ibarettir. Davanın açılmamış sayılması hakkındaki 12.5.1980 günlü kararın ilk davadan feragat şeklinde yorumlanması ve yeniden harç verilerek 30.6.1980 tarihinde açılan davanında açılmamış sayılmasına karar verilmiş bulunması usul ve yasaya aykırıdır."
Bu sonuçları değerlendirdiğimizde; bir davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi işleminin hukuksal niteliğinin bir yaptırım olarak ortaya çıktığı görülür.
Hukuk Usuli Sistemimize göre; bu tür nihai bir kararla, davacı, yargılama giderleriyle sorumlu tutulmakta, ayrıca yeni dava açtığında yeniden yargılama giderlerini yapmak zorunda bırakılmaktadır. Bunun sonucu ilk dava, hukuk dünyasında hiç bir hukuki sonuç ortaya çıkarmadan yok hükmünde sayılmaktadır.
Artık, tüm sonuçlarıyla ortadan kalkmış bir davaya hukuksal değer vermek ve davadaki işlemle davacıyı, sıkı sıkıya bağlı tutmak usul sistemin özüne açıkça aykırılık oluşturur.
b ) Sayın çoğunluk kararının ortaya çıkardığı diğer bir sonuçta zaman aşımı süresi içerisinde istenebilen ve kişisel bir hak olan manevi tazminat hakkının dolaylı biçimde ortadan kaldırmasıdır. Gerçekten, sayın çoğunluk, yıllar önce açılmamış sayılan bir davada istenilmiş bulunan ve bugün için fazla değer ifade etmeyen 50.000.000 TL gibi bir meblağın yeni davada dahi değiştirilmeyeceğini kabul etmekle, dolaylı olarak davacının manevi tazminat istem ve hakkını önemli derecede kısıtlamıştır. Oysa, dava konusu olayda olduğu gibi, işgöremezlik oranının önemli ölçüde kaybolduğu durumlarda duyulan elem ve ızdırabın bir nebze olsun giderilebilmesi için kabul edilmiş bulunan bir hukuki yolun olabildiğince açık tutulması asıldır. B.K. bu amaçla oldukça uzun sayılabilecek bir süreç kabul etmiş ve "10" yıllık süre içerisinde kişilere bu haklarını kullanma imkanı tanımıştır. Kimi nedenlerle, bu haklarını kullanmayan veya kullanamayan kişilere, bu haklarını geç veya erken kullanmaları nedeni ile farklı işlem yapılamaz ve özellikle bu hakları ellerinden alınamaz. Davacının, zaman aşımı süresi içerisinde manevi tazminat davasını açmasına ve dava tarihine göre elem ve ızdırabı karşılığı takdir ettiği bir meblağı talep etmesine ve özellikle kendisine bu hakkı karşılığı herhangi bir bedel ödenmediği dikkate alınarak hakkını kaybettirecek hukuksal işlemininde söz konusu olmaması karşısında, yasal hakkının tanınması yerine, dava tarihi için değer ifade etmeyen bir meblağı, elem üzüntü karşılığı kabul etmek ancak, duyulan elem ve üzüntüyü artırmaktan başka bir şeye yaramaz ve B.K'nun kabul ettiği bir hukuksal yolu ortadan kaldırdıktan öte hukuk sistemine duyulması zorunlu saygıyı yok eder.
c ) Hukuk sistemimizde, manevi tazminatın bölünmesine engel bir kuralda bulunmamaktadır. Gerçekten; nasılki, maddi tazminatın hüküm tarihine en yakın tarihteki verilere göre belirlenmesi gerekiyorsa manevi tazminatın da aynı şekilde hüküm tarihine en yakın değerler dikkate alınarak saptanması zorunludur. Gerek maddi gerekse manevi tazminatlar, kişide oluşan bedensel ve ruhsal zararların tazminini amaçlamaktadır. Maddi tazminatın gereğinde birden fazla dava ile talep edilmesine Hukuk Sistemimiz kabul etmektedir. Manevi tazminatın da aynı biçimde, hüküm tarihine kadar belirlenmesi, gerçekçi ve adil bir yaklaşım olur ve hukukça korunur. Aksine düşünce, tazminat hukuku ilkeleriyle çatışır ve hakkaniyete uygun düşmez. Yıllar önce enflasyonist gelişmelerin tahmin edilemeyeceği bir tarihte belirlenen miktarla kişiye sıkı sıkıya bağlı tutmak kişiyi açıkça yasal korumadan mahrum etmek giderek, hakkın özünü elinden almak anlamındadır. Maddi tazminatta, nasılki sosyal bir sistem hakimdir. Aynı durum manevi tazminat yönünden de öngörülmeli ve zarar karşılanmalıdır. Nitekim Yargıtay 10. Hukuk Dairesi vermiş olduğu kimi kararlarda, manevi tazminatın bölünebilirliğini tartışmış ve bu yönde olumlu sonuca ulaşmıştır.
Yüksek Dairenin bu yöndeki kararı aynen şöyledir:
"Davacılar, ziyadeye ilişkin haklarını açıkça saklı tutmak suretiyle manevi tazminat haklarının ilk davada sadece bir kesimini istemiş olmalarına, asıl tazminat hakkının istenilenin çok üstünde bulunmasına ve özellikle bu davadaki biçimiyle manevi tazminatın bölünüp saklı tutulmuş diğer kesiminin ikinci bir dava ile istenmesine yasaca bir engelden söz edilemiyeceğine ve tersi görüşün belirgin olarak hakkaniyet kurallarıyla bağdaşmaz bir nitelikte taşıyacağına göre mahkemece bazı düşüncelerle ikinci davanın reddolunması usule ve yasaya aykırıdır, ve bozma nedenidir.
O halde davacı tarafın bu yönü amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır." ( Yargıtay 10.Hukuk Dairesi 4.7.1975 gün 1975/2390-4490 )
Öte yandan, değerli hukukçu, Çenberci, manevi tazminatın bölünebilirliğini kabul etmiş ve bu yöndeki uygulamanın zorunlu olduğunu ileri sürmüştür ( Çenberci, İş hukuku şerhi, 1986, sh.1023 ).
d ) Öte yandan açılmamış sayılan davalardan sonra, manevi tazminatın, yeniden açılan davalarda artırılması; yargılaması uzun süren davalarda söz konusu olmaktadır. Bu tür durumlarda, haklı biçimde gerçek tazminatın belirlenmesini ve hükmünü yitirmiş ilk istemin artırılmasını kabul etmemek, bir yerde, adaletin geç işlemesinin ve Devletin bu yoldaki görevini gereği gibi yerine getirememesinin bütün olumsuz sonuçlarını zarar gören ve adalet bekleyen kişinin omuzlarına yüklemek sonucunu doğurur. Devlet, adaleti, en kısa ve en az masrafla gerçekleştirmek yükümü altındadır. Dava konusu olayda olduğu gibi, sayın çoğunluğun kabul ettiği görüş sonucu; Yargılamanın kısa sürede sonuçlandırılmasının tüm olumsuzları, H.U.M.K ve Borçlar Hukuku sisteminde yer olmayan bir görüş ve kurala dayalı zarar gören kişinin üzerine yüklenmiştir.
Kısaca bu içtihad H.U.M.K'da kabul edilen ve tüm tazminat davaları için öngörülen, kısmı dava yolunun dahi kapatılması gibi bir durum ortaya çıkarmış, hakkın gerçekleştirme yolunu tıkamıştır.
e ) Davacının, dava konusu olayda olduğu gibi, gerçek zararını talep etmesi ve buna göre hüküm kurulması, davacının, bir hakkı suistimal veya davalı aleyhine aşırı bir kazanç değil, aksine, günün koşullarına, hak ve adalete uygun bir tazminatın belirlenmesine yöneliktir.
Eğer dava zamanında bitirilmiş olsaydı, ilk talep üzerine verilecek miktar, bir değer ifade edecekti. Mahkemenin, belirlediği yeni miktar ise, gerçek anlamda, dava konusunun artırılması olmayıp sadace enflasyon sonucu değerini kaybeden ilk miktarı günün koşuluna uygun hale getiren bir uyarlamadır. Bu durumda, ne davacı için, fazladan menfaat sağlama ne de davalı yönünden zarar söz konusudur.
f ) Nihayet bu konuda son olarak, denilebilir ki, zarar veren, sayın çoğunluğun görüşü doğrultusunda, sanki, tamamen kusursuz gibi kabul edilmekte, Hukuk Sisteminin öngördüğü tazminatın çok altında bir miktarla sorumlu tutulmakta, daha açık anlatımla tazminat yükümünden büyük oranda kurtulmaktadır. Oysa zarar veren davalının, olayda maddi hukuk açısından kusuru ortaya konduğu gibi, Usul Hukuku açısından dahi üzerine düşeni yerine getirmemek ve davayı takip etmemek suretiyle, davacı ile birlikte ilk davanın açılmamış sayılmasına karar verdiril- mesine neden olmuştur. Eğer, davalı iyiniyetli davranmış olsaydı ilk dava sonuçlandırılabilecek zararın daha kısa bir zaman dilimi içerisinde karşılanması mümkün olacaktı. Davalı böyle bir davranışta bulunmadığına göre, artık, usul kuralarından yararlanmak suretiyle zararın tazmininden kurtulmamalıdır. Aksine bir görüş, M.K'nun 2. maddesinde ifadesini bulan; evrensel iyiniyet kuralları ile çelişir ve bu tür kimse ihmal veya kastına karşın mükafatlandırılmış olur. Sayın çoğunluk kararı bu yönden dahi kabul edilir nitelikte değildir.
SONUÇ : Yukarıda gösterilen nedenlerle sayın çoğunluğun görüşüne katılmak mümkün olmamıştır.
İçtihat:
Hukuk Forumlarından Seçmeler
  • Clicking Here TLO lookup 
  • 02.05.2025 08:42
  • 2. küçük dairemde kira artış anlaşmazlığı 
  • 29.04.2025 15:42
  • Sözleşmede anarak whatsapp yazışmalarının yasal bildirim kanalı ilan edilmesi. 
  • 29.04.2025 00:17
  • Sözleşmedeki "görüş alınarak" ifadesi, görüşü alınan tarafa eylemi engelleme hakkı verir mi? 
  • 29.04.2025 00:03
  • [Babalık davaları] Evlat edinilen çocukların eski baba adı değişimi hk. 
  • 27.04.2025 11:06


    Yeni Mevzuat

  • KDV Filo Kiralama Şirketleri (Fleetcorp) Borçlarını Devir ALan Varlık Yönetim Şirketleri 

  • Filo Kiralama Şirketlerinin Borçlarının Varlık Yönetim Şirketlerine Devri Halinde KDV 

  • Trafik kazasında kusuru olmayan alkollü sürücüye kasko hasarı ödenir 

  • Keşide tarihinin tahrif edildiği ve ibraz sürelerinin geçtiği çekler Borçlu olunmadığının Tespiti 

  • İkinci Nesil İnternet Sitelerinin Hukuki Statüsü 




  • YARGITAY KARARLARI :
    İçtihat Arama motoru anasayfa   2007   2006   2005   2004   2003    2002    2001    2000   1999    1998    1997    1996   1995   1994   1993    1992    1991    1990    1989    1988    1987    1986    1985    1984    1983    1982    1981    1980    1979    1978    1977    1976    1975    1974    1973    1927-1972

    Diğer Bölümlerimiz +
    Tüm Hukuki NET forumları + Hukuki Portal + Hukuk Haberleri + Sözleşme ve dilekçe örnekleri + Mevzuat ve bilimsel incelemeler + Hukukçu Blogları + Avukat ilanları + Videolar + Linkler + Ansiklopedi ve Sözlük +

    İçtihat Arşivi  Eski içtihat dizini