 |
T.C.
YARGITAY
21. Hukuk Dairesi
Esas No : 1998/5296
Karar No : 1998/5846
Tarih : 24.9.1998
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
Davacı, davalılardan işverene ait işyerinde 7.5.1969-2.10.1969 tarihleri arasında çalıştığının tesbitine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme, ilamında belirtildiği şekilde isteğin davanın hak süre nedeniyle reddine karar vermiştir.
Hükmün, davacı ile davalılardan Kurum vekili tarafından temyiz edilmesi ve Kurumun 25.2.1998 havale tarihli dilekçesi ilede temyiz isteğinden vazgeçmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi Demet Kurtuluş tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve
aşağıdaki karar tesbit edildi.
KARAR
Davacı, davalı işveren İdareye ait işyerinde 7.5.1959-2.10.1969 tarihleri arasında çalıştığını, kuruma bildirim yapılmadığını Kuruma bildirilmeyen çalışmalarının sigortalı hizmet olduğunun tesbitini istemiştir. Mahkemece, hakdüşürücü süre nedeniyle davanın reddine karar verilmiş isede bu sonuç usul ve yasaya uygun bulunmamaktadır.
Olayda, davalı işveren İdarenin, işyeri kayıtlarını usulüne uygun olarak düzenlediği, davacıya ait ücret tediye bordrosunu tuttuğu ve ödenen bu ücretten sigorta primini de kestiği tartışmasızdır. Öbür yandan, davacının iş ve sosyal sigorta mevzuatının öngördüğü sigorta hak ve yükümlülüklerini yerine getirdiği de, dosyadaki bilgi ve belgelerden açıkca anlaşılmaktadır. Bu durumda, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 79/8.maddesinde öngörülen "yönetmelikle tesbit edilen belgelerin" işveren tarafından düzenlenmediği de söylenemez. Giderek, anılan belgelerin gerçeği yansıtmadığı, sahte olduğu iddia ve ispat edilmişte değildir. Esasen, bu işyerinin resmi bir kuruluş olması nedeniyle davacıyla ilgili belgelerin düzenlenmesi yönünden muvazaadan söz edilemiyeceği de açıktır. Ne var ki, söz konusu belgelerin ve kesilen prim tutarının, bilgisizlik, kayıtsızlık ve muhasebe hatası sonuca Kuruma intikal ettirilmemiş ve böylece Kurum kayıtlarında gözükmemiş bulunmasıda mümkündür. Bundan başka davalı Kurumun, Anayasa'dan kaynaklanan sosyal güvenlik hakkının ve ödevinin bir sonucu olarak yetkili elemanları eliyle ve tüzük hükümleri gereğince davalı İdareye ait işyeri ve kayıtlar üzerinde gerekli denetlemeleri yapma ve işveren idareyi uyarma görevini yerine getirmediği de açık-seçiktir. Hal böyle olunca, 506 sayılı Kanunun 79/8.maddesinde öngörülen 5 yıllık hak düşürücü sürenin bu davada uygulanma olanağının bulunmadığı da ortadadır. Tersinin kabulü ise, Kuruma ve işveren İdareye kendi kusurlarından, ihmal ve kayıtsızlıklarından yararlanma olanağını tanımak ve bunun hukuksal sonuçlarını da sigortalıya yüklemek olur ki, buna ne .yasaca ve nede hukukça olanak yoktur, öte yandan davacının söz konusu tarihler arasında işyerinde çalıştığı resini kurum olan Belediye Başkanlığı tarafından bildirilmiştir.
Yapılacak iş, açıklanan maddi ve hukuki olgular nazara alınmak suretiyle davanın kabulüne karar verilmek gerekirken yazılı düşüncelerle davanın hak düşürücü sure yönünden reddi yolunda hüküm kurulmuş bulunması usul ve kanuna aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, davacının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine 24.9.1998 gününde oybirliğiyle karar verildi.