 |
T.C.
YARGITAY
21. Hukuk Dairesi
E. 1996/899
K. 1998/748
T. 9.2.1998
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
İCRA TAKİBİNİN DÜŞÜRÜLMESİ DAVASI
PRİM BORCU
ÖZELLEŞTİRME
ANAYASA MAHKEMESİ İPTAL KARARININ ZAMAN
BAKIMINDAN UYGULAMA ALANI
KARAR ÖZETİ: Dava, 6183 sayılı Yasa uyarınca yapılan icra takibinin, 4046 sayılı Yasanın geçici 15. maddesine dayanılarak düşürülmesi istemine ilişkin olup, uyuşmazlık; bu maddenin Anayasa Mahkemesi'nce iptal edilmesi karşısında hükmün geriye yönelik uygulanıp uygulanmayacağı noktasında toplanmaktadır.
Anayasa Mahkemesi kararlarının geriye yürümezliği ilkesi evrensel olup, yasa yürürlükte iken yapılmış uygulamaları oluşturulmuş statüleri kazanılmış hakları etkilenmeyeceğini ifade eder iptal edilen hükmün geçerli kalabilmesi için uygulamanın sonuçlanmış, statü oluşumlarının tamamlanmış veya kazanılmış hakların genel olmaktan çıkıp özel hak kavramına dönüşmüş olması gerekir.
(2709 s. Anayasa m.153)
(506 s. SSK. m.80)
Davacı, ödeme emrinin iptali ile yapılan icra takibinin 4046 sayılı Yasanın geçici 15. maddesine göre düşürülmesine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme, ilamında belirtildiği şekilde isteğin kabulüne karar vermiştir.
Hükmün, davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve tetkik hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra, işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi:
Dava, hukuki nitelikçe davacı kuruluşun prim borcundan dolayı kurum tarafından 6183 sayılı Yasa uyarınca yapılan icra takibine itiraz ile 4046 sayılı Kanunun geçici 15. maddesi uyarınca takibin düşürülmesi istemine ilişkindir. Bu yönüyle davanın yasal dayanağı 506 sayılı Yasanın 80 ve 4046 sayılı Yasanın geçici 15. maddesidir. Anılan 80. maddede; Kurumun süresi içinde ödenmeyen prim alacaklarının tahsilinde 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerinin uygulanacağı, yetkili iş mahkemesine başvurulması alacakların takip ve tahsilini durdurmayacağı, dava ve icra takibi açılmış olsa bile, prim ve diğer alacakların ödenmemiş kısmı için gecikme zammının tahsil olunacağı, 4046 sayılı Yasanın geçici 15. maddesinde ise; bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihte özelleştirme kapsamında bulunan kuruluşlar ile bundan sonra özelleştirme kapsamına alınacak kuruluşların taşınır ve taşınmaz her türlü mal, hak ve alacakları, bu kuruluşlar özelleştirme kapsamında kaldığı sürece haczedilemez, konulmuş olan hacizler kalkar ve takip düşer hükmü öngörülmüştür.
Somut olayda, davacı kuruluşun geçici 15. madde kapsamında bulunduğu uyuşmazlık konusu değildir. Uyuşmazlık, Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen bir hükmün geriye yönelik olarak uygulanıp uygulanmayacağı noktasında toplanmaktadır.
Gerçekten 4046 sayılı Yasanın geçici 15. maddesi Anayasa Mahkemesi'nin 13. 1. 1997 gün ve 1996/66 esas, 1997/7 kararı ile iptal edilmiş ve iptal kararı Resmi Gazete'nin 28. 10. 1997 gün, 23154 sayılı nüshasında, yayımlanarak üç ay sonra yürürlüğe girmiştir. Uyuşmazlığın çözümünde sağlıklı bir sonuca ulaşmak için öncelikle iptal kararının zaman bakımından uygulanabilirliği konusu üzerinde durulması gerektiğini söz götürmez.
Anayasanın 153. maddesinin 5. fıkrası hükmüne göre; Anayasa Mahkemesi kararları geriye yürümez. Bu hüküm aynı maddenin 3. fıkrasında yer alan Kanun ya da Kanun hükmünün iptale ilişkin kararın Resmi Gazete'de yayınlanmasıyla yürürlükten kalkacağına dair hükmü tamamlar niteliktedir. Bu hüküm evrensel nitelikte olup, Anayasaya aykırı olan hükmün iptal edilerek yürürlükten kaldırılması, Kanun yürürlükte iken yapılmış uygulamaları, oluşturulmuş statüleri, kazanılmış hakları etkilemeyeceğini ifade eder. Ne varki hükmün geçerliliğini koruyabilmesi için belli ve somut bir amacı öngören uygulamanın sonuçlanmış olması, statülerin oluşumlarını bitirmiş bulunmaları veya kazanılmış hakların artık genel olma niteliklerinden arınmış olarak edinilmiş, özel hak kavramına dönüşmüş olmaları gerekir.
İptal kararlarının geriye yürümezliği ilkesinin belirgin özelliği, kazanılmış hak kavramının söz konusu olduğu hallerdir. Gerçekten özel hakları etkilediği için, iptal kararlarının geriye yürümezliği kazanılmış haklar yönünden en çok üzerinde durulan bir kavram olarak kendini göstermektedir. Az önce değinilmiş olduğu gibi, bir hakkın kazanılmış hak niteliğini kazanabilmesi onun objektif statüden subjektif statüye girmiş olması icabeder. Başka bir anlatımla Yasanın varlığı ile "potansiyel" bir hakkın varlığı yeterli olmayıp, hak edinmeye giden işlemlerin yapılıp tamamlanmış veya şartların gerçekleşmiş olması suretiyle onun subjektif, kişiye ait bir niteliği kazanmış olması gerekir. Bu nitelikleri taşımayan hakların veya statülerin kazanılmış hak olarak kabulü mümkün olamaz: 0 itibarla da iptal kararlarının geriye yürümezliği ilkesinin uygulanması düşünülemez.
Somut olayda, kazanılmış hak söz konusu olmadığından davacı kuruluşun taşınır ve taşınmaz her türlü mal, hak ve alacaklarının haczedilemiyeceği ve konulmuş olan hacizlerin kalkacağı ve takiplerin düşeceğine ilişkin yasal dayanak kalktığından Anayasa Mahkemesi kararının geriye yürütülmesi imkan dahilinde girmiş olmaktadır. Başka bir anlatımla bu olayda iptal kararının geriye yürümezliği ilkesinin uygulanma yeri yoktur.
Hal böyle olunca, davanın 4046 sayılı Yasanın geçici 15. maddesi gözönünde tutulmaksızın sorunun; Sosyal Sigortalar Kanununun 80 ve 61 83 sayılı Yasa çevresinde çözümlenmesi gerektiği ortadadır.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davalı Kurum'un bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle (BOZULMASINA). 9.2.1998 gününde
oybirliğiyle karar verildi.