 |
T.C.
YARGITAY
21. Hukuk Dairesi
E. 1996/173
K. 1996/158
T. 25.1.1996
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
NOKSAN TEFHİMDE TEMYİZ
BİLDİRİLMEYEN ÇALIŞMALARIN TESBİTİ
HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜRENİN UYGULANMAMASI
KARAR ÖZETİ Kanunun belirttiği hususları kapsamayan kararın tefhimi üzerine, temyiz istemi kanuni sürenin geçmesinden dolayı reddedilir ve bu karar süresinde temyiz edilirse, noksan tefhim edilen hükmün de, temyiz edilmiş sayılarak incelenmesi gerekir.
Bildirilmeyen çalışmaların tesbitinin istendiği davalarda, davacı hak ve yükümlülüklerini yerine getirmişse, resmi işveren tarafından düzenlenmesi gereken belgelerin ve prim tutarlarının Kurum 'a intikal ettirilmemiş olması durumunda, hak düşürücü süre uygulanmamalıdır.
(1086 s. HUMK. m. 388, 432/son, 489)
(506 s. SSK. m. 79/8)
Davacı, davalılardan işverene ait işyerinde toplam 38 gün çalıştığının tesbitine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme, ilamında belirtildiği şekilde isteğin reddine karar vermiştir.
Hükmün, davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; süresi içinde bulunmadığından temyiz isteminin reddine ilişkin 15.11.1995 günlü karar yine davacı vekili tarafından temyizi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve tetkik hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra, işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi:
1- Yerel mahkeme, temyiz isteminin kanuni süre geçtikten sonra yapılması nedeniyle reddine karar vermiştir. Davacı, bu kararı dahi temyiz etmiştir. O halde, bu yön üzerinde özellikle durulmalıdır. Hükmün, tefhiminin HUMK.nun 489. maddesinin yollamada bulunduğu aynı Kanunun 388. maddesindeki unsurları içerir biçimde yapılmadığından, yasada öngörülen 8 günlük temyiz süresinin geçtiğinden sözedilemez. Hal böyle olunca, davacının hükmü süresinde temyiz ettiği anlaşıldığından mahalli mahkemenin temyiz isteminin reddine ilişkin kararın bozulması ve HUMK.nun 432/son maddesi gereğince asıl hükmün temyizini amaçlayan temyiz itirazlarının incelenmesi gerekir.
2- Davacı, davalı işveren İdareye ait işyerinde 1965 yılı Ağustos ayında 10 gün, Eylül ayında 24 gün, Ekim ayında 4 gün olmak üzere, 38 günlük Kuruma bildirilmeyen çalışmalarının sigortalı hizmet olduğunun tesbitini istemiştir. Mahkemece, hakdüşürücü süre nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir.
Olayda, davalı işveren İdarenin, işyeri kayıtlarını usulüne uygun olarak düzenlediği, davacıya ait ücret tediye bordrosunu tuttuğu ve ödenen bu ücretten sigorta primini de kestiği tartışmasızdır. Öbür yandan, davacının iş ve sosyal sigorta mevzuatının öngördüğü sigorta hak ve yükümlülüklerini yerine getirdiği de, dosyadaki bilgi ve belgelerden açıkca anlaşılmaktadır. Bu durumda, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 79/8. maddesinde öngörülen "yönetmelikle tesbit edilen belgelerin" işveren tarafından düzenlenmediği de söylenemez. Giderek, anılan belgelerin gerçeği yansıtmadığı, sahte olduğu iddia ve ispat edilmişte değildir. Esasen, bu işyerinin resmi bir kuruluş olması nedeniyle davacıyla ilgili belgelerin düzenlenmesi yönünden muvazaadan sözedilemeyeceği de açıktır. Ne var ki, söz konusu belgelerin ve kesilen prim tutarının, bilgisizlik, kayıtsızlık ve muhasebe hatası sonucu Kuruma intikal ettirilmemiş ve böylece Kurum kayıtlarında gözükmemiş bulunması da mümkündür. Bundan başka davalı Kurum'un, Anayasa'dan kaynaklanan sosyal güvenlik hakkının ve ödevinin bir sonucu olarak yetkili elemanları eliyle ve tüzük hükümleri gereğince davalı İdareye ait işyeri ve kayıtlar üzerinde gerekli denetlemeleri yapma ve işveren İdareyi uyarma görevini yerine getirmediği de açık-seçiktir. Hal böyle olunca, 506 sayılı Kanunun 79/8. maddesinde öngörülen on yıllık hak düşürücü sürenin bu davada uygulanma olanağının bulunmadığı da ortadadır. Tersinin kabulü ise, Kuruma ve işveren İdareye kendi kusurlarından, ihmal ve kayıtsızlıklarından yararlanma olanağı tanımak ve bunun hukuksal sonuçlarını da sigortalıya yüklemek olur ki, buna ne yasaca nede hukukça olanak yoktur.
Yapılacak iş, açıklanan maddi ve hukuki olgular nazara alınmak suretiyle işin esasına girilerek, tarafların delilleri toplanılmak, tanıklar dinlenilmek ve sonuçta tüm deliller birlikte değerlendirilip takdir edilerek varılacak sonuca göre karar verilmek gerekirken, yazılı düşüncelerle davanın hak düşürücü süre yönünden reddi yolunda hüküm kurulmuş bulunması usul ve kanuna aykırı olup, bozma nedenidir.
o halde, davacının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle (BOZULMASINA), temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, 25.1.1996 gününde oybirliğiyle karar verildi.