 |
T.C.
YARGITAY
1. Hukuk Dairesi
E: 2005/937
K: 2005/4083
T: 04.12.2004
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, maliki bulunduğu tapulu taşınmaza davalının elatıp kullanmakta olduğunu, davalının haksız olan bu elatmasının önlenilmesine karar verilmesini istemiştir.
Davalı, davacıya ait tapulu taşınmaza elatmadığını, evin kendisine ait olduğunu bildirip davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı vekili tarafından süresinde duruşmalı olarak temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 5.4.2005 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili ile temyiz edilen vekili avukat geldi, davetiye tebliğine rağmen temyiz edilen vekili avukat gelmedi, yokluğunda duruşmaya başlandı, süresinde verilen ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı bilahare Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü :
Dava, tapuya davayı elatmanın önlenilmesi isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; yanların tapu kaydına dayanmak suretiyle çekişme konusu yapılan taşınmazda hak talebinde bulundukları görülmektedir. Davacı, 25.11.1938 tarih 745 sayılı tapu kaydına tutunmuş, davalıda 23.11.1937 tarih ve 690 sayılı tapu ile davaya karşı koymuştur. Anılan kayıtların incelenmesinde, her iki kaydın biribirine hudut olduğu anlaşılmaktadır. Nevar ki, yerinde yapılan uygulama sonucu düzenlenen 21.5.2004 ve 8.6.2004 tarihli bilirkişi rapor ve krokilerinde taraf tapularının zeminde çakıştığı (iç içe girdiği) izlenimi uyanmaktadır. Ancak, yukarıda açıklanan tapu kayıtlarının biribirilerine okumuş olması böyle bir olasılığı ortadan kaldırır. Diğer bir anlatışla, taraflar arasındaki ortak sınırının belirlenmediği sonucu ortaya çıkmaktadır.
Bu durumda, tapu kayıt uygulamalarının yeterli olmadığı açıktır.
Bilindiği üzere; harita ve krokisi bulunan tapu kayıtlarına Medeni Kanunun 719, 3402 sayılı Kadastro Kanununun 20.maddesi uyarınca kapsam belirleneceği kuşkusuzdur. Ancak böyle bir harita ve kroki yoksa veya uygulanabilir nitelik taşımıyorsa öncelikle tapu kaydının ilk tesisinden itibaren tüm gittileri ile birlikte Tapu Sicil Müdürlüğünden istenilmesi,gitti kayıtlarının yüzölçümlerinde veya sınırlarında bir değişiklik varsa dayandığı belgelerin incelenip, doğru ve yasal bir nedenin bulunup bulunmadığının araştırılması, doğru esasa dayanmıyorsa, ilk tesisindeki sınırlara itibar edilmesi, ayrıca uygulamada yararlanmak üzere varsa komşu taşınmaz kayıtlarının getirtilmesi, böylece yanların dayandığı,usulüne uygun olarak çıkarılmış tüm belgeler toplandıktan, dosya öteki yönlerden de keşfe hazır hale geldikten sonra yöreyi iyi bilen yaşlı ve yansız yerel bilirkişi veya bilirkişiler aracılığı ile uygulama yapılması, kayıtlardaki her sınır yerel bilirkişi veya bilirkişilerden sorulup arazi üzerinde tespit edilmesi;gerektiğinde sınırlar hakkında açıklayıcı doyurucu bilgiler alınması, bilinmeyen sınırlar yönünden taraflara tanık dinletme olanağının sağlanması,komşu taşınmaz kayıtlarının da aynı şekilde uygulanarak yerel bilirkişi ve tanık sözlerinin denetlenmesi gerekir.Öte yandan sınırlar değişebilir nitelikte ise veya tam olarak kapanmayıp açık yönler kalıyorsa, kayda değişmez sınırlarla bağlantı kesilmemek suretiyle miktarına göre kapsam belirlenmesi, ayrıca tapu fen memuru veya mühendisi sıfat ve yeteneğini taşıyan uzman bilirkişi veya bilirkişilerden keşifte saptanan bilgi ve bulgulara uygun ve uygulamayı tam olarak yansıtan, infaza elverişli rapor ve kroki alınması zorunludur.
Diğer taraftan ; Uyuşmazlık, krokileri bulunmayan ve birbirlerini sınır okuyan taraf tapu kayıtlarının kapsamındaki taşınmazların ortak sınırının saptanmasından kaynaklandığına göre;öncelikle, yöreyi iyibilen kişilerden seçilecek yerel bilirkişi yada bilirkişilerden ve tarafların dinletecekleri tanıklardan ayrıntılı bilgi alınarak kayıtların kapsamı ve özellikle ortak sınır belirlenmeli; belirleme sırasında ayrıca, sınıra ilişkindir denebilecek işaret ve bulgulardan; taşınmazların konumlarından ve fiziki toprak yapılarına bakılarak niteliklerinden yararlanılmalıdır. Bunun yanısıra, uzunca süredir devam edegelen kullanım şeklide karine olarak değerlendirilmelidir.
Yukarıda değinilen ilke ve olgular doğrultusunda yapılan eksiksiz bir soruşturmaya karşın; ortak sınırın saptanması imkanı bulunamamış ise, sabit ve çekişmesiz öteki sınırlardan bağlantıları kesilmeden tapu kayıtlarına, miktarlarına eşit kapsam tayin edilmeli; tayin edilecek miktarlar, davacının, tapu miktarından az, davalının daha fazla yer kullandığını ortaya koyduğu takdirde; davacının tapu miktarı, tapusunun miktarından aşağıya düşmemesi kaydıyla davalının taşınmazından tamamlanmalıdır. Tamamlama işlemi sonrası artan kısım olursa veya her iki tarafın tapu miktarlarından fazla yer kullandıkları anlaşılırsa; fazla kısım, kayıt miktarlarına oranlanarak ortak sınır belli edilmeli ve yapılan uygulama, Tapu Fen Memuru yada Kadastro Mühendisi sıfatını taşıyan uzman bilirkişiye düzenlettirilecek olan krokiye, denetime ve infazı sağlamaya elverişli bir biçimde yansıtılmalıdır.
SONUÇ: Hal böyle olunca; öncelikle davalının davada dayandığı tapu kayıt malikleri ile irs ilişkilerinin saptanması, ondan sonra yukarıda açıklanan ilkeler gözetilerek sınırların belirlenmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik soruşturma ile hüküm kurulması doğru değildir. Davacı vekilinin bu yönlere değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile kararın yukarıda açıklanan nedenlerle HUMK.nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA 4.12.2004 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 400,00 YTL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına, peşin alınan harcın temyiz edene geri verilmesine, 5.4.2005 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.