 |
T.C.
YARGITAY
1. Hukuk Dairesi
E: 2005/6072
K: 2005/6581
T: 30.5.2005
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
Taraflar arasında görülen davada;
Davacı,kayden maliki olduğu 637 parsel sayılı taşınmazın 8 nolu bağımsız bölümde davalı oğlunun uzun süre oturmasına izin verdiğini,ancak ihtiyaç nedeniyle tahliyesini istemesine rağmen davalının haksız işgali sürdürdüğünü ileri sürüp elatmanın önlenmesini istemiştir.
Davalı, çekişmeli taşınmazda davacının muvafakatı ile 10 yıl önce oturmaya başladığını,davacının isteği üzerine 2 yıldan beri kiracı sıfatıyla ve bedelini ödeyerek oturduğunu belirtip davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece,dava konusu taşınmazın davalı tarafından sözlü kira sözleşmesi kapsamında kullanıldığı,davacının bu konuda ilgili mahkemesinde dava açma hakkı saklı olduğu belirtilerek koşulları bulunmadığından elatmanın önlenmesi davasının reddine karar verilmiştir.
Karar,davacı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla;Tetkik Hakimi raporu okundu,düşüncesi alındı.Dosya incelendi gereği görüşülüp düşünüldü:
Dava, elatmanın önlenmesi isteğine ilişkindir.
Mahkemece,davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden,çekişme konusu 637 parseldeki 8 nolu bağımsız bölümün kayden davacıya ait olduğu,anılan yerin davalının işgalinde bulunduğu anlaşılmaktadır.
Davalı, taşınmazdaki tasarrufunun kira sözleşmesine dayalı olduğunu bildirmiş,mahkemece de bu savunmaya değer verilmiştir.
Bilindiği üzere; özel yasa hükümleri saklı kalmak koşuluyla, gerek taşınır gerekse taşınmaz mallara ilişkin kira sözleşmelerinin geçerli olması hiçbir biçim koşuluna bağlı değildir.Kira sözleşmeleri yazılı veya sözlü yapılabileceği gibi zımni (üstü kapalı) olarakta vucuda getirilebilir. Yeterki taraflar kira sözleşmesinin esaslı unsurlarında anlaşmış olsunlar.Nitekim bu kural l8.3.l942 tarih 37/6 sayılı inançları birleştirme kararında açıkça vurgulanmıştır.
Nevarki kira ilişkisi bir hukuki fiil (vakıa) değil,bir hakkın doğumuna,değiştirilmesine veya ortadan kaldırılmasına neden olma niteliği itibariyle bir hukuki işlem (muamele)dir.
Bu nedenle dava değeri 40.000.000 TL yi aşan (23.6.1996 gün ve 4146 sayılı yasa uyarınca) sözleşmeler hakkında tanık dinlenilebilmesine olanak tanımayan H.U.M.K.'nun 288. maddesi 21.7.2004 tarihinde yürürlüğe giren 5219 Sayılı Yasanın 2/b maddesi ile değiştirilmiş ve tanıkla ispat yasağı 400.000.000 TL.nin üzerine yükseltilmiştir.Bu düzenlemeye göre,bu miktarın üzerindeki sözleşmeler hakkında tanık dinlenmesine olanak yoktur;kira sözleşmesinin varlığı,ancak yazılı delille ispat edilebilir.Hemen belirtmek gerekir ki, sözü edilen miktar,yıllık kira tutarına bakılarak belli edilir.Sözlü kira sözleşmesi kurulduğu yolundaki savunmanın ilgilisine (davalıya ya da davalılara) yemin teklif etme hakkı verebileceği;ayrıca H.U.M.K.'nun 292 ve 293.maddelerinde değinilen ayrıcalıklarında gözetilmesinin gerekeceği kuşkusuzdur.
SONUÇ: Hal böyle olunca,yukarıda açıklanan ilkeler gözetilmek suretiyle davalıya kira ilişkisini kanıtlama olanağı tanınması ve sonucuna göre bir hüküm kurulması gerekirken yazılı olduğu üzere karar verilmesi doğru değildir.Davacının temyiz itirazları yerindedir.Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü H.U.M.K.'nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine,30.5.2005 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.