 |
T.C.
YARGITAY
1. Hukuk Dairesi
E: 2005/5960
K: 2005/6436
T: 25.5.2005
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
Taraflar arasında görülen davada;
Davacılar, murislerinin davacılardan mal kaçırmak amacıyla ve muvazaalı olarak dava konusu 447 parsel sayılı taşınmazını davalı iki oğluna temlik ettiğini, davalıların daha sonra taşınmazı ifraz ederek 1581 ve 1583 parsellere ayırdıklarını ileri sürerek tapu iptal tescil olmadığı takdirde tenkis isteklerinde bulunmuşlardır.
Davalı vekili, taşınmazın 43 yıl önce satın alındığını, muvazaanın söz konusu olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davalılara yapılan ilk temliklerin dava dışı 3. şahıstan geldiği, gizli bağışın söz konusu olduğu gerekçesiyle davanın reddine HUMK'nun 427/2 md.'si gereğince kesin olarak karar verilmiştir.
Karar davalılar vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş, mahkemece kesin olarak verilen kararın temyiz edilemeyeceği gerekçesiyle temyiz talebinin reddine karar verilmiş, temyiz talebinin reddi kararının davalılar vekilince süresinde temyizi üzerine, tetkik hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı.Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü.
Dava,muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil,olmadığı takdirde tenkis isteklerine ilişkindir.
Mahkemece,miras bırakanın dava dışı kişi adına kayıtlı taşınmazın bedelini ödeyerek sicil kaydının davalıları adına intikalini sağlaması şeklindeki işleminin,gizli bağış niteliğinde olduğu kabul edilmek suretiyle dava dilekçesinde belirtilen dava değerine göre kesin nitelikte karara bağlandığı,davalının temyizi üzerine kararın kesin olduğu gerekçesiyle 4.4.2005 tarih 2003/160 esas,2005/42 sayılı müteferrik kararla temyiz talebinin reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.
H.U.M.K.'nun 427. maddesinde öngörülen kesinlik sınırının taşınmazın aynına yönelik davalarda uygulanma yeri bulunmadığı,bir başka ifade ile anılan düzenlemenin taşınır (menkul) mal ve alacak davalarında gözetilmesi gerekli bir kural olduğu tartışmasızdır.
Öyleyse,mahkemenin taraflar arasındaki çekişmeyi kesin nitelikte karara bağlamış olması doğru olmadığı gibi temyiz talebinin bu nedenle reddi de isabetsizdir.
Bu durumda öncelikle mahkemenin 4.4.2005 tarih 2003/160 esas,2005/42 sayılı müteferrik kararının ortadan kaldırılmasına karar vermek gerekmiştir.
Öte yandan,davanın taşınmazın aynına ilişkin olduğu ve konusunu oluşturan hakkın para ile değerlendirilmesinin mümkün bulunduğu açıktır.Davanın harca esas gerçek değerinin dava dilekçesinde belirtilen değil, keşfen belirlenecek değer olacağı da kuşkusuzdur.Taşınmazın aynı ile ilgili davalarda H.U.M.K.'nun 413. maddesi ve 492 sayılı Harçlar Kanununun 26,27,28,30 ve 32. maddelerinin öngördüğü işlemin yerine getirilmesi ve gerekli olan harcın alınması zorunludur.
Nitekim,Harçlar Kanunu,harç alınmasını veya tamamlanmasını yanların isteklerine bırakmamış;değinilen yönün mahkemece kendiliğinden (res'en) gözetilmesini hükme bağlamış,492 sayılı Kanunun 32. maddesi de ,yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlemlerin yapılamayacağını öngörmüştür.Değişik bir anlatımla davanın harca esas gerçek değeri keşfen belirlenmek suretiyle harç ikmali yapılmadıkça,davanın içine girilerek çekişmenin esası hakkında hüküm kurulmasına olanak yoktur.
Kaldı ki,14.2.2005 günlü celsede davalılar vekili, "... harç ve vekalet ücreti açısından dava konusu taşınmazın dava tarihi itibariyle değerinin tespit edilmesi" gereğine değinilerek keşif giderlerini karşılayacağını bildirmiştir.
SONUÇ: Hal böyle olunca,öncelikle dava tarihi itibariyle harca esas dava değerinin keşfen tespit edilmesi,harç ikmalinin yaptırılması,ondan sonra bir hüküm kurulması gerekirken yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir.Davalının temyiz itirazı yerindedir.Kabulüyle hükmün H.U.M.K.'nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine,25.5.2005 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.