 |
T.C.
YARGITAY
1. Hukuk Dairesi
E: 2005/4876
K: 2005/6406
T. 24.05.2005
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
Davacı,kayden maliki bulunduğu 147 parsel sayılı taşınmazı satılığa çıkardığını,komisyoncu olan davalıların kendisine müracaat ederek 60 milyar liraya alıcı bulduklarını, komisyonu da alıcının ödeyeceğini bildirdiklerini, bu sözlere kanarak davalı Necati'yı vekil ettiğini,onunda aynı gün birlikte hareket ettiği ,diğer davalıya taşınmazı devrettiğini,bu durumu yeni öğrendiğini,kendisine hiçbir bedel ödenmediğini,halen taşınmazın zilyedi olduğunu,davalıların kendisini hileli işlemlerle kazandırdıklarını ileri sürüp tapunun iptal ve tescilini istemiştir. Davalılar,davanın reddini savunmuşlardır.Mahkemece,vekalet aktinin kötüye kullanıldığı ve 3. kişi durumunda olan malikin kötüniyetinin ispat edilemediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Karar,davacı tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla,duruşma günü olarak saptanan 24.5.2005 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili ile temyiz edilen vekili geldiler,davetiye tebliğine rağmen diğer temyiz edilen vekili avukat gelmedi,yokluğunda duruşmaya başlandı,süresinde verilen ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi,duruşmanın bittiği bildirildi,iş karara bırakıldı bilahare Tetkik Hakimi raporu okundu,düşüncesi alındı.Dosya incelendi gereği görüşülüp düşünüldü:Dava,vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı iptal ve tescil isteğine ilişkindir. Mahkemece,davanın reddine karar verilmiştir. Dosya içeriğinden,toplanan delillerden kayden davacıya ait bulunan 147 parsel sayılı taşınmazın vekaleten ve satış yoluyla 15.6.2000 tarihli akitle davalılardan Necati 'ye temlik edildiği anlaşılmaktadır.Davacı,anılan işlemin kendisinden hile ile alınan vekaletle gerçekleştirildiğini ileri sürmüştür.Vekaletin hile ile alındığı iddiasının vekaleti temsil yetkisinin kötüye kullanıldığı iddiasını da içerdiği tartışmasızdır.Bilindiği üzere; Borçlar Kanununun temsil ve vekalet bağıtını düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar. Borçlar Kanununda sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 390/2 maddesinde "vekil, müvekkiline karşı vekaleti hüsnüniyetle ifa ile mükelleftir..." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi,ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu gözardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin 1. fıkrası uyarınca sorumlu olur.Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi Medeni Kanunun 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz. Nevarki, 3. kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, Medeni Kanunun 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır. Somut olaya gelince,davacının vekalet düzenlemek suretiyle satış iradesini ortaya koyduğu açıktır.Ne var ki,yukarıda da ifade edildiği üzere vekilin vekaletten kaynaklanan yetkisini kullanırken davacı yararına hareket etme yükümlülüğü vardır.Bundan öte,vekilin vekil edeni zararlandırma eyleminin gerçekleşmesi halinde yetkinin kötüye kullanıldığı kabul edilmelidir.Öte yandan,çekişmeli taşınmazın akitte gösterilen bedeli ile gerçek değeri arasındaki aşırı oransızlık vekil edenin zararlandırıldığı olgusunu ortaya koyduğu gibi davalıların savunmalarında söz edilen bedelleri ödedikleri de kanıtlanamamıştır.Hal böyle olunca,belirlenen bu olgular yukarıda açıklanan ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde vekalet görevinin kötüye kullanıldığı,davalıların el ve işbirliği halinde davacıyı zararlandırdıkları benimsenmek suretiyle davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu gerekçelerle davanın reddedilmesi doğru değildir.Davacının temyiz itirazları yerindedir.Kabulüyle hükmün yukarıda açıklanan nedenlerden ötürü H.U.M.K.'nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA,4.12.2004 tarihinde yürürlüğe giren Avukat Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 400,00 YTL duruşma Avukat parasının temyiz edenden alınmasına,alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine,24.5.2005 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
|