 |
T.C.
YARGITAY
1. Hukuk Dairesi
E: 2005/3553
K: 2005/3646
T: 28.3.2005
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
Taraflar arasında görülen davada;
Davacı hazine,kadastroca tescil harici bırakılan çekişme konusu taşınmazla ilgili olarak davalının açtığı tescil davasının redle sonuçlanıp,kesinleştiğini, taşınmazın ekonomik yarar sağlayabilecek yerlerden olduğunu ileri sürerek tescil,elatmanın önlenmesi ve yıkım isteğinde bulunmuştur.
Davalı, dava konusu taşınmaz üzerine iyiniyetle bina yaptığını,yıkımın fahiş zarar doğuracağını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece,davanın elatmanın önlenmesi ve tescil isteği bakımından kabulüne,yıkım isteğinin reddine karar verilmiştir.
Karar,davacı hazine temsilcisi tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla;Tetkik Hakimi raporu okundu,düşüncesi alındı.Dosya incelendi gereği görüşülüp düşünüldü:
Dava, tescil,elatmanın önlenmesi ve yıkım isteklerine ilişkindir.
Mahkemece,yıkım isteği dışında davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden;çekişmeli yerin tesbit harici pur ve boşluk niteliğinde olduğu,davalının bu yere tesbit sonrası haklı ve geçerli bir neden olmaksızın yapılaşmak suretiyle elattığı,davalı tarafından çekişmeli taşınmaz bakımından açılan tescil davasının redle sonuçlanıp kesinleştiği anlaşılmaktadır.
Nitekim,mahkemece de bu olgular belirlenmek suretiyle tescil ve elatmanın önlenmesi isteklerinin kabulüne karar verilmiştir.
Medeni Kanunun 722/2 maddesinde; (..Ancak,sahibinin rızası olmaksızın kullanılmış olan malzemenin sökülmesi aşırı zarara yol açmayacaksa, malzeme sahibi, gideri yapıyı yaptırana ait olmak üzere bunların sökülüp kendisine verilmesini isteyebilir.)hükmüne yer verilmiştir
Hemen belirtilmelidir ki,yasada " yıkımda aşırı zarar kavramı" tanımlanmış değildir. Bunun yanı sıra anılan kavram yönünden gerek öğretide gerekse yargısal uygulamada görüş birliği yoktur. Ancak, Medeni Kanunun 722/2 maddesinin uygulanmasında meydana getirilen binanın korunması hususundaki genel yararın gözardı edilemeyeceği kuşkusuzdur. Ne var ki binanın davacı arsa sahibi yönünden de ( subjektif olarak) değerlendirilmesi ve hak ( yarar) dengesi kurulmak suretiyle adilane bir sonuca gidilmesi gerekir.
Öte yandan, kural olarak kal'in (yıkımın) fahiş zarar doğurup doğurmayacağının taktiri hakime aittir. Hakim, takdir hakkını kullanırken elbette bilirkişinin ya da bilirkişilerin bildirdikleri teknik bilgilerden ve görüşlerinden faydalanacaktır. Ancak, vardıkları sonuç bu yönden ( fahiş zarar doğup doğmayacağı yönünden) hakimi bağlamaz. Değinilen ilke uygulamada kararlı bir şekilde ifade edilmiş ve benimsenmiş bulunmaktadır. (HGK. 20.3.1996 tarih,1996/1 esas,1996/177 karar,24.4.1996 tarih,1996/1-154).
Yukarıda belirlenen olgular,açıklanan ilkelerle değerlendirildiğinde çekişmeli taşınmaz ve yapının değerleri,öte yandan hazinenin subjektif yararlanma olanağı gözetildiğinde yıkımın aşırı zarar doğuracağını söyleyebilme olanağı yoktur.
SONUÇ: Hal böyle olunca,yıkım isteğinin de kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir.Davacı hazinenin temyiz itirazının kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü H.U.M.K.'nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA 28.3.2005 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.