 |
T.C.
YARGITAY
1. Hukuk Dairesi
E: 2005/2212
K: 2005/2496
T: 9.3.2005
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
Davacı,ortak miras bırakanları Mine adına kayıtlı 2783 parsel sayılı taşınmazın intikali sırasında kendisinin ve dava dışı mirasçılarının ketmedildiğini,bilahare de davalıya satış suretiyle temlik edildiğini ileri sürerek iptal ve tescil isteğinde bulunmuştur.Davalı,iyiniyetle çekişmeli taşınmazı satın aldığını belirtip davanın reddini savunmuşturDavanın kabulüne ilişkin olarak verilen önceki karar,Dairece davanın görülebilirlik koşulunun sağlanması gerektiği gerekçesiyle bozulmuş, mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama sonunda davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.Karar, davalılardan Yakup tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla;Tetkik Hakimi raporu okundu,düşüncesi alındı.Dosya incelendi gereği görüşülüp düşünüldüDava, ketmi verese hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece,davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriğinden,toplanan delillerden;çekişme konusu taşınmazın miras bırakan Mine adına kayıtlı iken 1984 yılında ölümü üzerine mirasçıları eşi Süleyman çocukları Huriye,Şahide,Nazik'in kaldığı,Süleyman'ın da 2000 de ölümüyle ilk eşi Mine'den olma davalılar Huriye,Şahide ve Nazik ile ikinci eşten olma davacılar Hamdi,Çeşminaz,Havva,Dursun ve Feride'nin kaldığı,ancak Mine'den olma çocukların diğer mirasçıları ketmederek aldıkları hasımsız veraset ilamına dayanarak vekil aracılığıyla taşınmazı üzerlerine intikal ettirdikten sonra davalı Yakup'a temlik ettikleri anlaşılmaktadır Belirtilen bu hususlar davacının açtığı hasımlı veraset ilamı ile saptanmıştır.Öyle ise ketmi verese olgusunun kabul edilmiş olmasında kural olarak bir isabetsizlik yoktur.Ne var ki,davalılar yolsuz olarak edindikleri sicili aynı işlemle diğer davalı kayıt maliki Yakup'a intikal ettirmişlerdir.27.12.1939 tarih 11/60 Sayılı İnançları Birleştirme Kararında da belirtildiği üzere intikal ve ferağın aynı işlem ve aynı zamanda gerçekleştirilmesi halinde alıcı ikinci el olarak kabul edilir.Davalı Yakup,davada iyiniyet savunmasında bulunmuş olmasına rağmen bu savunma araştırılmış değildir.Bilindiği üzere; hukukumuzda, diğer çağdaş hukuk sistemlerinde olduğu gibi kişilerin huzur ve güven içerisinde alış verişte bulunmaları satın aldıkları şeylerin ilerde kendilerinden alınabileceği endişelerini taşımamaları,dolayısıyla toplum düzenini sağlamak düşüncesiyle,alan kişinin iyi niyetinin korunması ilkesi kabul edilmiştir.Bu amaçla Medeni Kanunun 2.maddesinin genel hükmü yanında menkul mallarda 988 ve 989, tapulu taşınmazların el değiştirmesinde ise 1023.maddesinin özel hükümleri getirilmiştir.Öte yandan bir devleti oluşturan unsurlardan biri insan unsuru ise bunun kadar önemli olan ötekisi topraktır.İşte bu nedenle Devlet,nüfus sicilleri gibi tapu sicillerinin de tutulmasını üstlenmiş,bunların aleniliğini (herkese açık olmasını) sağlamış,iyi ve doğru tutulmamasından doğan sorumluluğu kabul etmiş,değinilen tüm bu sebeplerin doğal sonucu olarakta tapuya itimat edip, taşınmaz mal edinen kişinin iyi niyetini korumak zorunluluğunu duymuştur.Belirtilen ilke M.K.nun 1023.maddesinde aynen " tapu kütüğündeki sicile iyiniyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan 3. kişinin bu kazanımı korunur" şeklinde yer almış,aynı ilke tamamlayıcı madde niteliğindeki 1024.maddenin 1.fıkrasına göre " bir ayni hak yolsuz olarak tescil edilmiş ise bunu bilen veya bilmesi gereken 3. kişi bu bu tescile dayanamaz" biçiminde öngörülmüştür.Ne varki; tapulu taşınmazların intikallerinde,huzur ve güveni koruma,toplam düzenini sağlama uğruna, tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden iktisapta bulunan kişinin,iyi niyetli olup olmadığının tam olarak tespiti büyük önem taşımaktadır.Gerçekten bir yanda tapu sicilinin doğruluğuna inanarak iktisapta bulunduğunu ileri süren kimse diğer yanda ise kendisi için maddi,hatta bazı hallerde manevi büyük değer taşıyan ayni hakkını yitirme tehlikesi ile karşı karşıya kalan önceki malik bulunmaktadır.Bu nedenle yüzeysel ve şekilci bir araştırma ve yaklaşımın büyük mağduriyetlere yol açacağı,kişilerin Devlete ve adalete olan güven ve saygısını sarsacağı ve yasa koyucunun amacının ilk bakışta,şeklen iyi niyetli gözükeni değil,gerçekten iyiniyetli olan kişiyi korumak olduğu hususlarının daima gözönünde tutulması,bu yönde tüm delillerin toplanıp derinliğine irdelenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir. Nitekim bu görüşten hareketle "kötü niyet iddiasının def'i değil itiraz olduğu,iddia ve müdafaanın genişletilmesi yasağına tabii olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğin den (resen) nazara alınacağı ilkeleri 8.ll.l99l tarih l990/4 esas l99l/3 sayılı İnançları Birleştirme Kararında kabul edilmiş, bilimsel görüşlerde aynı doğrultuda gelişmiştir. Hal böyle olunca,yukarda açıklanan ilkeler doğrultusunda araştırma yapılması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir.
Davalının temyiz itirazı yerindedir.Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü H.U.M.K.'nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine,9.3.2005 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.