 |
T.C.
YARGITAY
1. Hukuk Dairesi
E: 2004/76
K: 2004/3278
T: 23.3.2004
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Taraflar arasında görülen davada; Davacı ve müdahil davacılar, miras bırakanları Mehmet Dağ'ın mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla dava konusu 1597 nolu parseldeki payını kızları olan davalılara satış suretiyle muvazaalı olarak temlik ettiğini ileri sürerek, tapu iptal ve miras payı oranında tescil isteğinde bulunmuşlardır.
Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, miras bırakanın asıl amacının sağlığında mirası bölüştürüp denkleştirmeyi sağlama olduğu, mirasçılardan mal kaçırmaya yönelik olmadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı ve müdahil vekili tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla; duruşma günü olarak saptanan 23.03.2004 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vs. vekili avukat İsmail Hakkı Atal geldi, davetiye tebliğine rağmen temyiz edilenler gelmediler, yokluklarında duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı, bilahare Tetkik Hakimi A.Sevil Çalıkoğlu'nun raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir. Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir. Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; miras bırakanın çekişme konusu 1597 parsel sayılı taşınmazdaki payını 16.04.1996 tarihli akitle davalı kızları Ayşe ve Hatice'ye satış yoluyla temlik ettiği görülmektedir. Davacı bu temlikin mirastan mal kaçırma ve muvazaalı olduğunu ileri sürerken, davalı da miras bırakan tarafından diğer mirasçılara da taşınmazlar verildiğini, miras bırakanın gerçek iradesinin mal kaçırma değil, paylaştırma olduğunu savunmuş, yapılan temliklerle ilgili olarak Adana 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2002/535 esas; 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2002/1355 esas; 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2002/1311 esas; 6. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2002/1297 esas; sayısını alan davalar açıldığını bildirmiştir.
Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi ( mevsuf-vasıflı ) muvazaa türüdür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tesbitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki, bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tesbiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmeside büyük önem taşınmaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Öte yandan miras bırakan sağlığında hak dengesini gözeten kabul edilebilir ölçüde ve tüm mirasçıları kapsar biçimde bir paylaştırma yapmışsa mal kaçırmak kastından söz edilmeyeceğinden olayda 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı Yargıtay İnançları Birleştirme Kararının uygulanamayacağı da kuşkusuzdur.
Öyle ise, miras bırakandan tüm mirasçılarına intikal eden taşınır taşınmaz mallar ve haklar araştırılmalı, tapu kayıtları ve varsa öteki delil ve belgeler mercilerinden getirtilmeli her bir mirasçıya nakledilen malların ve hakların nitelikleri ve değerleri hakkında uzman bilirkişiden rapor alınmalı böylece yukarda değinilen anlamda bir paylaştırma kasdının bulunup bulunmadığı açıklığa kavuşturulmalıdır.
Mahkemece, yukarıda belirtildiği anlamda bir araştırma yapıldığı söylenemez.
SONUÇ : Hal böyle olunca, belirtilen ilkeler çerçevesinde soruşturmanın tamamlanması, özellikle miras bırakanın gerçek iradesinin saptanması için, Adana Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan yukarıda sözü edilen dava dosyalarının getirtilip, incelenmesi, oradaki bilgilerden yararlanılması, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik soruşturmayla hüküm kurulması doğru değildir. Davacı ve müdahillerin temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK.'nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, 04.12.2003 tarihinde yürürlüğe giren avukatlık ücret tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 375.000.0000 lira duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına, peşin alınan harcın temyiz edene geri verilmesine, 23.03.2004 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.