 |
T.C.
YARGITAY
1. Hukuk Dairesi
E: 2004/1571
K: 2004/2233
T: 4.3.2004
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Taraflar arasında görülen davada;
Davacı hazine, maliki bulunduğu 1619 parsel sayılı taşınmaza davalının bina ve ziraat yapmak suretiyle elattığını ileri sürerek elatmanın önlenmesi ve yıkım isteklerinde bulunmuştur.
Davalı, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, yapılan yargılama sonucu tapu kayıtlarına üstünlük tanımak suretiyle dava konusu taşınmaza davalının elatmasının önlenmesine, yıkım talebinin ise reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla, Tetkik Hakimi Uğur Şentürk'ün raporu okundu. Düşüncesi alındı. Dosya incelendi gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Dava, çaplı taşınmaza elatmanın önlenmesi ve yıkım isteklerine ilişkindir.
Mahkemece, elatmanın önlenmesi isteminin kabulüne, yıkım isteminin reddine karar verilmiştir.
Bilindiği üzere; Medeni Kanunun 722/2. maddesinde "... sahibinin rızası olmaksızın kullanılmış olan malzemenin sökülmesi aşırı zarara yol açmayacaksa, malzeme sahibi, gideri yapıyı yaptırana ait olmak üzere bunların sökülüp kendisine verilmesini isteyebilir" hükmüne yer verilmiştir.
Hemen belirtilmelidir ki, yasada"yıkımda aşırı zarar kavramı" tanımlanmış değildir. Bunun yanı sıra anılan kavram yönünden gerek öğretide gerekse yargısal uygulamada görüş birliği yoktur. Ancak, Medeni Kanunun 722/2 maddesinin uygulanmasında meydana getirilen binanın korunması hususundaki genel yararın göz ardı edilemeyeceği kuşkusuzdur. Ne varki, binanın davacı arsa sahibi yönünden de ( subjektif olarak ) değerlendirilmesi ve hak ( yarar )dengesi kurulmak suretiyle adilane bir sonuca gidilmesi gerekir.
Öte yandan, kural olarak kal'in ( yıkımın ) ( aşırı zarar ) doğurup doğurmayacağının takdiri hakime aittir. Hakim takdir hakkını kullanırken elbette bilirkişinin yada bilirkişilerin bildirdikleri teknik bilgilerden ve görüşlerinden faydalanacaktır. Ancak, vardıkları sonuç bu yönden ( fahiş zarar ( aşırı zarar ) doğup doğmayacağı yönünden )hakimi bağlamaz. Değinilen ilke, uygulamada kararlı bir şekilde ifade edilmiş ve benimsenmiş bulunmaktadır. ( HGK. 20.3.1996 tarih 1996/l-40 esas, 1996/177 karar; 24.4.1996 tarih, 1996/1-154 )
Somut olaya gelince;çekişme konusu 1619 parsel sayılı taşınmazın 860.650 m2 yüz ölçümünde hazinenin çaplı yeri bulunduğu yıkımı istenen binanın da taşınmazın bütünlüğünü bozduğu, hazinenin de binada subjektif yararlanmasına davada bulunmadığı bu bakımdan yıkımın da fahiş zarar doğurmayacağı sonucuna varılmaktadır.
Hal böyle olunca, elatmanın önlenmesi kararıyla birlikte yıkıma da karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir. Davacı vekilinin temyiz itirazları yerindedir.
SONUÇ : Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerle HUMK.'nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, 4.3.2004 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.