 |
T.C.
YARGITAY
1. Hukuk Dairesi
E : 2003/52
K : 2003/762
T : 22.01.2003
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
- İKRAHIN SONA ERME ANI
- KORKUTMA
- İKRAHTA HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜRENİN BAŞLANGICI
818 s. BK/30,31
Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, davalıdan borç para aldığını, borcunu ödeyemeyince de tehdit ve Ft»a§kı neticesinde çekişmeli 25-26-28-35 parsel sayılı taşınmazlardaki hissesini f jivnlıya devir etmek zorunda kaldığını ileri sürerek iptal ve tescil istemiştir.
Davalı, taşınmazları bedelini ödemek suretiyle satın aldığını, bir yıllık hak düşürücü sürenin de geçtiğini savunarak davanın reddini talep etmiştir.
Mahkemece, Borçlar Kanununun 31. maddesine göre bir yıllık sürenin geçtiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla, Tetkik Makimi A.S.Ç.'nün raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:
Davacı, 2318 ada 25-26-28-35 parsel sayılı taşınmazlardaki paylarını, 7.10.1998 tarihinde davalıya tehdit ve baskılar sonucu temlik ettiğini ileri sürerek iptal ve tesvil isteğinde bulunmuştur. Mahkemece, davalının tutuklandığı tarih ile dava tarihi arasında Borçlar Kanununun 31. maddesinde öngörülen l yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Mahkemece de kabul edildiği üzere, davada ikrah hukuksal nedenine dayanılmıştır. Bilindiği gibi ikrah, (korkutma) bir kimsenin başka surette yapmayacak olduğu bir hukuksal işlemi (yada sözleşmeyi) bir kötülüğün kendisinin veya yakınlarının başına gelebileceğini görerek, yapmasına neden olan ürkütülmedir.
Bir kimse, karşı tarafın veya 3. bir kişinin kendisinin veya yakınla-nnın maddi veya manevi varlığına yönelik hukuka aykırı ve esaslı korkutması sonucu yaptığı sözleşme ile bağlı sayılamaz. Borçlar Kanunun 30. maddesinde belirtildiği üzere ikrahtan söz edilebilmesi için tehdidin sözleşmeyi yapan kimsenin veya yakınlarının kişilik haklarına veya mal varlıklarına yönelik olması, ikraha maruz kalanın sübjektif durumuna göre ağır ve derhal meydana rclebilecek nitelik taşıması, haksız (hukuka aykırı) sayılması, illiyet bağının bulunması, yani sözleşmenin tehdidin yarattığı korku sonucu yapılması zorunludur.
Bu koşulların varlığı halinde iradesi sakatlanan taraf, isterse iptal hakkını kullanınak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırabilir. Hemen belirtmek gerekir ki iptal hakkının kullanılması hiçbir şekle bağlı değildir. Korkunun kalktığı tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde sözleşme karşı tarafa yöneltilecek tek taraflı sarih veya zımni bir irade açıklaması ile feshedilebileceği gibi defi veya dava yoluyla da kullanılabilir. Sözleşme iptal edilmekle yapıldığı andan itibaren ortadan kalkacağı ı yerine getirilen edim ayni bir istihkak davası (tapulu taşınmazlarda iplal tescil davası), bunun mümkün olmadığı hallerde sebepsiz zenginleşme davası ile geri istenebilir.
Somut olayda, dava konusu taşınmazlar 27.10.1998 tarihinde davalı davalı vekilinin katılımı ile tapuda hukuksal vükleriyle birlikte satış biçiminde devredilmiştir. Dosya içeriği ve toplanan delillerden, benzer olaylardan ölüm davalı ve vekili ile diğer dava dışı kişiler hakkında İzmir Devlet Güvenli! Mahkemesinde "çıkar amaçlı suç örgütü mensubu olmak ve bu örgüt adım çalışarak yardım etmek" suçlarından kamu davası açıldığı, davalının 7.10.1999 tarihinde tutuklandığı 20.4.2000 günü tahliye olduğu, sonuçta bu suçtan davalı nın mahkum olduğu, eldeki davada yapılan temliki de ilgilendiren aynı nitelimteki kamu davasının İzmir Devlet Güvenlik Mahkemesinin 1999/339 esas im inanışında kayıtlı olduğu anlaşılmaktadır. Kabul edilmelidir ki B.K.nun 31. maddesindeki sürenin davalının tutuklandığı tarih esas alınmak suretiyle hesaplanması doğru ve adil olmayacaktır. Zira, iradeyi sakatlayan nedenin (kokutma) önem derecesi, ancak iradesi sakatlanan kimse tarafından doğru olarak takdir olunabilir. Olaya bu açıdan bakıldığında ikrahın önemini yitirdiği .m iradesi sakatlanan için, korkunun silindiği, diğer bir deyişle korkutan kişi korkutmanın mahiyetine göre zarar görebileceği yönündeki endişenin ortad.m kalktığı, kendisini psikolojik açıdan güven içerisinde hissettiği andır. Davalının yalnızca tutuklanmış olması, tehdit edici konumunda, rahatlatıcı bir unsur sayılmamalıdır. Bu nedenle, davacının davanın açıldığı tarihe yakın günlerde tehlikeden uzaklaştığı sonucuna varılmaktadır.
Hal böyle olunca, davanın süresinde açıldığının kabulü ile taraf delillerinin toplanması, değerlendirilmesi, hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, aksine düşüncelerle reddedilmesi doğru değildir.Davacınm temyı. itirazı yerindedir.Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK.n'ım 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, peşin alınan harcın temyiz edem geri verilmesine 22.1.2003 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.