 |
T.C.
YARGITAY
1. Hukuk Dairesi
E: 2003/1192
K: 2003/2984
T: 18.3.2003
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
- KISA KARAR İLE GEREKÇELİ KARARIN UYGUN OLMASI ZORUNLULUĞU
İçtihat Özeti: HUMK.nun 389. maddesine uygun olarak tarafların hak ve yükümlülüklerini açıkça gösteren, tefhim ile aleniyet ve hukuki varlık kazanan kısa karara daha sonra yazılan gerekçeli kararın uygun olması zorunludur.
(1086 s. HUMK.m. 376, 381, 388, 389)
(2709 s. Anayasa m. 141)
(YİBK., 10.4.1992 tarih ve 1992/7 E, 1992/4 K. s.)
Taraflar arasındq görülen davada;
Davacı/müdahil davacı, miras bırakan İIhami'nin ikinci eşi Müzey
yen'den mal kaçırmak amacıyla dava konusu taşınmazlardaki 1/3 payını davalı kardeşlerine muvazaalı olarak, para almadan temlik ettiğini, davalıların bu durumu bildikleri halde payları geri iade etmediklerini ileri sürerek, iptal tescil istemiştir.
Davalı, dava konusu taşınmazlardaki payı kardeşleri olan davacıların murisi İlhami'nin paraya ihtiyacı olduğu için gerçekten sattığını, davacıların iddiasını ancak yazılı belge ile ispat edebileceklerini bu nedenle davanın reddi gerektiğini savunmuştur. Ayrıca, davacılardan Ferruh'un taşınmazları haksız olarak kullandığından elatmanın önlenmesi ile haksız eratılan döneme ilişkin ecrimisilin faiziyle tahsilini istemiştir.
Mahkemece, muvazaa iddiasının ispatlandığından bahisle, iptal-tescil davasının kabulüne, davacı karşı davalı Ferruh'un taşınmazdaki kullanımının mirasçılık sıfatınadayalı olduğu, haksız bulunmadığı, ecrimisil bakımından hissedarlık haklarının kullanımına engel bulunmadığı gerekçesiyle elatmanın önlenmesi ve ecrimisil davasının reddine karar verilmiştir.
Karar, davalı-karşı davacı vekili tarafından duruşmalı olarak temyiz edilmiş olmakla, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereğigörüşülüp düşünüldü:
Tarafların tüm delilleri toplanıp, tetkik edildikten ve HUMKnun 376. maddesine göre; son sözleri dinlenip duruşmanın bittiği bildirildikten sonra hakimin; aynı Yasanın 388. maddesi uyarınca kararı gerekçesi ile birlikte (tam olarak) yazması ve hüküm sonucunu 389. maddede öngörülen biçimde tefhim etmesi asıldır.
Nevarki, uygulamada söz konusu Yasanın 381. maddesinin son fıkrasının getirdiği ayrıcalığa dayanılarak bazı zorunlu nedenlerle sadece hükmün sonucu tutanağa geçirilip tefhim edilmekle, gerekçeli karar daha sonra yazılmaktadır.
İşte bu gibi hallerde HUMKnun 389. maddesine uygun olarak tarafların hak ve yükümlülüklerini açıkca gösteren tefhim ile aleniyet ve hukuki varlık kazanan kısa karara daha sonra yazılan gerekçeli kararın uygun olması zorunludur. Esasen kısa kararı yazıp, tefhim etmekle davadan elini çekmiş olan hekimin artık bu kararını değiştirmesine yasalolanak yoktur. Öte yandan, kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili olması, yargılamanın aleniyeti, kararların alenen tefhim edilmesine ilişkin Anayasanın 141. maddesi ile HUMKnun yukarıda değinilen buyurucu nitelikteki maddelerine de aykırı bir durum yaratır. Ayrıca anılan husus kamu düzeni ile ilgili olup, gözetilmesi yasa ile hakime yükletilmiş bir ödevdir. Aksine düşünce ve uygulama yargı, yargıç ve kararlarının her türlü düşünceden uzak, saygın ve güvenilir olması ilkesi ile de bağdaşmaz.
Değinilen ilke ve yasa hükümleri gözardı edilerek kısa kararda "açılan davaların kabulüne" gerekçeli kararda "davacılar İlhami mirasçıları tarafından açılan davanın kabulüne, Şefik ve Vedat tarafından açılan davanın reddine" şeklinde kısa karara çelişkili gerekçeli karar yazılması doğru değildir.
Hal böyle olunca, hükmün 10.4.1992 gün 1992/7 esas, 1992/4 sayılı Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kararı çerçevesinde bir karar verilmek üzere HUMKnun 428. maddesi gereğince (BOZULMASINA), 4.12.2002 tarihinde yürürlüğe giren avukatlık ücret tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 275.000.000 lira duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına, peşin alınan harcın temyiz edene geri verilmesine, 18.3.2003 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.