 |
T.C.
YARGITAY
1. Hukuk Dairesi
E: 2002/727
K: 2002/2306
T: 26.2.2002
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
- TAPU İPTALİ VE TESCİL
- TAPU VE VERGİ KAYITLARININ UYGULANMASI
- KIYI KENAR ÇİZGİSİNİN TESBİTİ
· ÖZET: İskan mevzuatı hükümleri uyarınca hazinenin tahsisi veya temliki ile oluşan tapu kayıtlarının kapsamının belirlenmesinde; varsa, yerine uygulanabilir-yeterlikteki haritası veya krokisinin esas alınması, aksi taktirde, kayıt sınırlan, mahalli bilirkişi ve tanık ifadeleri ile belirlenerek kapsamının tayini icabetmektedir.
Ayrıca, Hazinenin taraf olduğu tescil hükmü hariç, her ne şekil ve sebeple olursa olsun "kamu malı" niteliğindeki bir taşınmazın sicile bağlanması, ilettcn mücerret işlem (yolsuz tescil) niteliği taşıyacağından taşınmazların kıyı kenar çizgisi içinde kalıp kalmadığının tcsbiti yönünden yöntemine uygun biçimde kıyı kenar çizgisinin mutlaka belirlenmesi gerekir. Diğer taraftan, Kadastro Yasasının 18. maddesinde ön görülen ayrık haller hariç D.H. T. altında bulunan tarıma elverişli olmayan yerler hakkında sicil oluşturulamaz.
(4721 s. MK. m. 719)
(3402 s. Kadastro K. m. 14,17,18,20)
(3621 s. Kıyı K. m. 5,9)
(YİBK., 28.11.1997 tarih ve 5/3 s.)
Davacı tarafından, davalı aleyhine açılan tapu iptali, tescil davasının yapılan yargılamasında, mahkemece davanın kısmen kabulüne dair verilen karar davacı ve davalı tarafından duruşma istemli temyiz edilmekle, yerinde görülmeyen mazerete dayalı erteleme isteği reddedilerek dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
Davacı hazine, davalı adına kayıtlı 419 ve 420 parsellerin yaklaşık 15.000 m2'smın tarım arazisi; geri kalan kısmı ise Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki taşlık-kayalık yerlerden olduğunu belirtip, 15000 m2'lik kısım dışındaki yerlerin tapusunun iptaliyle tescil harici bırakılmasını istemiştir. Mahkemece, davanın kısmen kabulüne, 419 parselin (D) harfi ile gösterilen 57.374.45 m2'lik, 420 parselin (H) harfi ile gösterilen 74.700.92 m2'lik kısımlarının tapularının iptaliyle taşlık-kayalık olarak hazine adına tesciline; 419 parselin 888.15 m2'lik ve 420 parselin 6637.74 m2'lik kısımlarının kıyı-kenar çizgisi içinde kalması nedeniyle tapularının iptaliyle tescil harici bırakılmalarına karar verilmiştir.
Ancak, yapılan soruşturmanın hükme yeterli olduğunu söyleyebilme olanağı yoktur. Gerçekten, dosyaya getirtilen kayıt ve belgelere göre dört tarafı denizle çevrili arazinin bir bölümü için 1928 senesinde iskan tahsisi yapıldığı; iskan tahsisinin 1932 senesinde tapu siciline yansıtıldığı; iki ayrı tapu kaydının oluşturulduğu; bu kayıtların üç sınırında denizi, birer sınırında ise önceki ve sonraki kişi isimlerini okudukları anlaşılmaktadır. Bunun yanısıra tapulu yerler için 1937 senesinde vergi kayıtlarının da düzenlendiği belgelenmiştir. Hemen belirtilmelidirki, bu tür bir uyuşmazlığın sağlıklı bir çözüme kavuşturulması tapu ve vergi kayıtlarının eksiksiz uygulanmasını; kıyı-kenar çizgisinin açıkça saptanmasını zorunlu kılar.
Harita ve krokisi bulunan tapu kayıtlarına Medeni Kanunun 719, 3402 sayılı Kadastro Kanununun 20. maddesi uyarınca kapsam belirleneceği kuşkusuzdur. Ancak böyle bir harita ve kroki yoksa veya uygulanabilir nitelik taşımıyorsa öncelikle tapu kaydının ilk tesisinden itibaren tüm gittileri ile birlikte Tapu Sicil Müdürlüğünden istenilmesi, gitti kayıtlarının yüzölçümlerinde veya sınırlarında bir değişiklik varsa dayandığı belgelerin incelenip, doğru ve yasal bir nedenin bulunup bulunmadığının araştırılması, doğru esasa dayanmıyorsa, ilk tesisin deki sınırlara itibar edilmesi, ayrıca uygulamada yararlanmak üzere varsa komşu taşınmaz kayıtlarının getirilmesi, böylece yanların dayandığı, usulüne uğun olarak çıkarılmış tüm belgeler toplandıktan, dosya öteki yönlerden de keşfe hazır hale geldikten sonra yöreyi iyi bilen yaşlı ve yansız yerel bilirkişi veya bilirkişiler aracılığı ile uygulama yapılması, kayıtlardaki her sınır yerel bilirkişi veya bilirkişilerden sorulup arazi üzerinde tespit edilmesi; gerektiğinde sınırlar hakkında açıklayıcı doyurucu bilgiler alınması, bilinmeyen sınırlar yönünden taraflara tanık dinletme olanağının sağlanması, komşu taşınmaz kayıtlarınında aynı şekilde uygulanarak yerel bilirkişi ve tanık sözlerinin denetlenmesi gerekir. Öte yandan sınırlar değişebilir nitelikte ise veya tam olarak kapanmayıp açık yönler kalıyorsa, kayda değişmez sınırlarla bağlantı kesilmemek suretiyle miktarına göre kapsam belirlenmesi, ayrıca tapu fen memuru veya mühendisi sıfat ve yeteneğini taşıyan uzman bilirkişi veya bilirkişilerden keşifte saptanan bilgi ve bulgulara uygun ve uygulamayı tam olarak yansıtan, infaza elverişli rapor ve kroki alınması zorunludur.
Ayrıca, davada ileri sürülen iddianın ve savunmanın içeriğine göre; yanlar arasındaki uyuşmazlığın, "kıyı kenar çizgisinin" usulüne uygun saptanmasını da gerektirmektedir.
Bilindiği üzere, son kez yürürlüğe giren 3621 sayılı Kıyı Kanunu'nun "kıyı kenar çizgisini" belirleme yöntemine ilişkin 5 ve 9. maddeleri, Anayasa Mahkemesinin iptal kararı kapsamı dışında bırakılmış; anılan kanun maddesinin uygulanmasına yorum getiren ve görülmekle olan davalarda dikkate alınması zorunlu bulunan 28.11.1997 gün ve 5/3 sayılı Yargıtay içtihadı Birleştirme Kararın da "kural olarak, mülkiyet hukuku yönünden kıyı kenar çizgisi belirlenmiş ve yazılı bildirime rağmen yasal süresinde idari yargıya başvurulmaması nedeniyle yargı yolunun kapanmış olması veya idare tarafından verilip kesinleşmiş karar bulunması durumlarında, bunlara uygun şekilde kıyı kenar çizgisinin adli yargı tarafından saptanması gerektiğine" işaret edilmiştir.
Hal böyle olunca, öncelikle idare tarafından 3621 sayılı Kanunun 9. maddesi hükmüne göre "kıyı kenar çizgisi" haritasının düzenlenip, düzenlenmediği araştırılmalı, ondan sonra, üçjeologtan oluşturulacak uzman bilirkişi kurulu ve Tapu Fen Memuru aracılığıyla yerinde keşif yapılmalı; harita düzenlendiğinin ve yukarıda değinilen içtihadı Birleştirme Kararı'nda belirtildiği şekilde işlem gördüğünün, böylece davanın taraflarını bağlayan bir içerik kazandığının anlaşılması durumunda "kıyı kenar çizgisi" idarenin düzenlendiği haritaya değer verilerek saptanmalıdır. Harita düzenlenmediğinin yada düzenlenipte 5/3 sayılı kararda yazılı olduğu gibi bizzat bildirim yapılmadığının veya ilanen bildirime karşın, idari yargıya başvurulmadığının ortaya çıkması halinde ise, kıyı kenar çizgisi, bilimsel verilerden ve düzenlenmiş olmakla birlikte bağlayıcılık niteliğini kazanamamış haritadan yararlanılarak belli edilmeli belirlenen çizgi Tapu Fen memuru sıfatını taşıyan uzman bilirkişinin krokisine infazda kuşkuya yer bırakmıyacak biçimde yansıtılmalı ve sonucuna göre bir hüküm kurulmalıdır.
Hal böyle olunca, yukarıda değinilen ilkelere göre dosyaya getirtilmeyen belgeler ve kayıtlar varsa, öncelikle soruşturmanın belge ve kayıt yönünden tamamlanması, ondan sonra yerinde yeniden, yerel bilirkişiler tarafların dinletecekleri tanıklar ve konunun uzmanı bilirkişiler aracılığıyla keşif yapılması, tapu kayıtlarının ve vergi kayıtlarının noksansız bir biçimde yerlerine uygulanması; kıyı-kenar çizgisinin açıkça saptanması tapu kayıtlarıyla vergi kayıtlarının aynı taşınmazlar için oluşturulduklarının anlaşılması durumunda miktarları daha fazla olan vergi kayıtları ile bunlarla birleşen zilyetliğe değer verilmesi suretiyle uyuşmazlığın çözümlenmesi, bu çözümde 3402 sayılı Yasanın 14-17 ve 20. maddelerinin dikkate alınması gerekirken eksik inceleme ile yazılı olduğu üzere hüküm kurulması isabetsizdir.
Kabule göre de, talep dikkate alınmaksızın, devletin hüküm ye tasarrufundaki yer olarak saptanan bölüm yönünden tescil dışı bırakma yerine tescile karar verilmesi de doğru değildir.
Tarafların temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK.nun 428. maddesi gereğince (BOZULMASINA), peşin alınan harcın temyiz edene geri verilmesine ve 4.12.2001 tarihinde yürürlüğe giren avukatlık ücret tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 250.000.000 lira duruşma avukatlık parasının diğer temyiz edenden alınmasına, 26.2.2002 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.