 |
T.C.
YARGITAY
1. Hukuk Dairesi
E: 2002/2765
K: 2002/3639
T: 20.3.2002
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
ÖZET : Gayrimenkule ilişkin bir davada, evvelce verilip kesinleşen kararın eldeki dava yönünden kesin hüküm teşkil etmesi için, aralarında yalnızca tarafları ve sebebi yönünden ayniyet bulunması yeterli olmayıp, her iki davanın konusunu teşkil eden taşınmazların da aynı olduğunun keşfen saptanması gerekir.
1086/m.237
Davacı tarafından, davalı aleyhine açılan davada, mahkemece verilen karar süresinde temyiz edilmekle, dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:
Maddi anlamda kesin hüküm, yargısal ( kazai ) kararlara tanınan yasal gerçeklik ( hakikat ) vasfıdır. Bu vasıf yargısal ( kazai ) kararların gerçeğe ( hakikate ) uygun olarak verildiğinin kabul edilmesini zorunlu kılar. Kesin hüküm kuralı, haklı ve adil kararların korunması yanında, kişiler arasındaki çekişmelerin sonsuza dek devam etmesini önlemek, toplumun istikrar ve düzenini sağlamak, hukukun ve yargının güvenirliğini korumak amacıyla da kabul edilmiştir. Bütün yasal yollar kapandıktan ve verilen hüküm kesinleştikten sonra, aynı davanın tekrar yargı önüne getirilmesi, toplumda sonu gelmeyen çekişmelere, huzursuzluklara, istikrarsızlıklara, kazanılmış hakların her zaman ortadan kaldırılabileceği endişesine neden olur. Çelişkili kararların çıkmasına sebebiyet verir. Bu itibarla, tarafları, mevzuu ve sebebi aynı olan Devletin iştiraki, hakimin tarafsız araştırması ve iradesi ile kurulan, tüm yasal yollardan geçmek suretiyle; diğer bir anlatımla şekli yönüyle de kesinleşen önceki hükmün korunmasında kamunun büyük yararı bulunmaktadır.
Hukukumuzda kamu düzeninden sayılan ve Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 237. maddesinde düzenlenen kesin hüküm tarafların anlaşmaları ile ortadan kaldırılamadığı gibi, mahkemece kendiliğinden ( resen ) gözönünde tutulur. Düzenlediği hak ve çıkar ilişkileri yönünden yasal gerçeklik ( hakikat ) sayıldığından taraflarını bağlar.
Somut olayda; çekişmeli yer için kesin hüküm olarak kabul edilen 15.7.1998 tarih ve 1997/16 esas-1998/16 sayılı kararın tarafları ve sebebi yönünden eldeki dava ile ayniyet var ise de; konu ( müddeabih ) bakımından ayniyet keşfen açıklığa kavuşturulmuş değildir.
Hal böyle olunca; yerinde keşif yapılması, önceki kesinleşen ilama konu yer hakkında düzenlenmiş krokinin, uzman bilirkişi ve yerel bilirkişiler aracılığıyla zemine uygulanması, böylece; müddeabih yönünden de ayniyet bulunup bulunmadığının kesin olarak saptanması ve sonucuna göre bir hüküm kurulması gerekirken, noksan soruşturma ile yetinilerek yazılı olduğu üzere red kararı verilmesi isabetsizdir.
SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK.'nun 428. maddesi uyarınca ( BOZULMASINA ), alman peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 20.3.2002 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.