 |
T.C.
YARGITAY
1. Hukuk Dairesi
E: 2001/10328
K: 2001/10044
T: 1.10.2001
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
* ELATMANIN ÖNLENMESİ VE KAL
ÖZET: Tapulu taşınmaza dalmanın önlenmesi ve yapılan binanın yıkılması istemiyle açılan davada, davacının nizalı taşınmazda inşa edilen binadan sübjektif yararlanma imkanı bulunmadığı anlaşıldığına göre; yıkım talebinin de kabulüne karar vermek gerekirken, reddine karar verilmiş olması doğru değildir.
(743 s. MK. m. 648/2)
(Y.HGK.-20.3.1996 tarih 1996/1-40 E, 1996/177 s.)
Davacı tarafından, davalı aleyhine açılan davada,mahkemece verilen karar süresinde temyiz edilmekle dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:
Davacı hazine, kayden maliki bulunduğu 943 parsel sayılı taşınmazına davalının bina yapmak suretiyle el attığını ileri sürerek el atmanın önlenmesi ve yıkım isteklerinde bulunmuştur. Mahkemece, men talebi kabul edilmişse de yıkımın fahiş zarar doğuracağı gerekçesiyle yıkım isteği reddedilmiştir. Dosya içeriğine göre hazine çekişmeli taşınmazın kayden malikidir. Davalı ise bu yerde yapılanması için haklı ve geçerli bir neden ileri sürememiştir.
Bilindiği üzere; Medeni Kanunun 648/2. maddesinde; (...eğer bina, arsa sahibinin rızası alınmaksızın malzeme sahibi tarafından yapılmış ise, yıkılıp sökülmesi, diğer bir anlatımla kali aşırı zararın doğumuna yol açmadıkça arsa sahibi yıkılıp sökülmesini isteyebilir. Yıkım masrafı da malzeme sahibinden alınır) hükmüne yer verilmiştir.
Hemen belirtilmelidir ki, yasada "yıkımda aşırı zarar kavramı" tanımlanmış değildir. Bunun yanı sıra anılan kavram yönünden gerek öğretide gerekse yargısal uygulamada görüş birliği yoktur. Ancak Medeni Kanunun 648/2. maddesinin uygulanmasında meydana getirilen binanın korunması hususundaki genel yararın göz ardı edilemeyeceği kuşkusuzdur. Ne var ki binanın davacı arsa sahibi yönünden de (sübjektif olarak) değerlendirilmesi ve hak (yarar) dengesi kurulmak suretiyle adilane bir sonuca gidilmesi gerekir.
Öte yandan, kural olarak kalin (yıkımın) fahiş zarar doğurup doğurmayacağının takdiri hakime aittir. Hakim, takdir hakkını kullanırken elbette bilirkişinin ya da bilirkişilerin bildirdikleri teknik bilgilerden ve görüşlerinden faydalanacaktır. Ancak, vardıkları sonuç bu yönden (fahiş zarar doğup doğmayacağı yönünden) hakimi bağlamaz. Değinilen ilke uygulamada kararlı bir şekilde ifade edilmiş ve benimsenmiş bulunmaktadır (HGK. 20.3.1996 tarih, 1996/1-40 Esas, 1996/177 Karar, 24.4.1996 tarih, 1996/1-154).
Somut olay yukarda değinilen ilkeler gözetilmek suretiyle değerlendirildiğinde davacı hazinenin çekişmeli taşınmazda inşa edilen binadan sübjektif yararlanma imkanı bulunmadığı anlaşılmaktadır. Hal böyle olunca yıkım talebinin de kabul edilmesi gerekirken reddine hükmedilmesi doğru değildir. Davacının temyiz itirazı yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK.nun 428. maddesi gereğince (BOZULMASINA), 1.10.2001 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.